Fil Vak’ası

Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın doğmasından iki ay kadar önce, Mekke yakınlarında vukû bulan bir hâdise. Habeş Hükümdârı Necâşî’nin “radıyallahü anh”  Yemen’de Ebrehe adında bir vâlisi vardı. Ebrehe, Kâbe’nin insanlar tarafından akın akın ziyâret edilmesine mâni olmak için Bizans kralının da yardımıyla San’a’da büyük bir kilise yaptırdı. Bu kiliseye Kuleys adını verdi. Necâşî’ye bir mektup yazarak, bu kilisenin Araplar için ziyâret yeri olacağını, kimseyi Kâbe’yi ziyârete göndermeyeceğini bildirdi.

Araplar ise eskiden beri Kâbe’yi ziyâret ettiklerinden, Ebrehe’nin yaptırdığı kiliseye hiç îtibâr etmediler. Hakâret gözüyle baktılar. Hattâ içlerinden biri kiliseyi kirletti. Bu hâdiseye kızan Ebrehe, Kâbe’yi yıkmaya karar verdi. Bu maksatla büyük bir ordu hazırlayıp, Mekke üzerine yürüdü. Ebrehe’nin ordusu Mekke’ye yaklaşınca, Kureyş’in mallarını yağma etmeye başladı. Abdülmuttalib’e âit iki yüz deveye de el koymuşlardı. Abdülmuttalib, Ebrehe’ye gidip develerini istedi. Ebrehe: “Ben sizin mukaddes Kâbe’nizi yıkmaya geldim. Sen onu korumak istemiyorsun da develerini mi istiyorsun?” dedi. Abdülmuttalib: “Ben develerin sâhibiyim. Kâbe’nin elbette sâhibi vardır. Onu, O korur.” dedi.

Ebrehe; “Bana karşı onu koruyacak yoktur!” dedi ve Abdülmuttalib’e develerini verip, gönderdi. Sonra Kâbe’ye doğru ordusuna hareket emrini verdi. Ebrehe’nin ordusunda, önde yürütülen ve böylece zafere kavuşulacağına inanılan “Mahmûd” adında bir fil vardı. Ebrehe, Kâbe’ye yönelince, bu fil yere çöktü ve yürümez oldu. Hâlbuki Yemen’e çevrilince, koşarak gidiyordu. Böylece, Mekke’ye yaklaşıp hücuma gücü yetmeyen Ebrehe’nin ordusu üzerine, Allahü teâlâ, Ebâbîl, yâni Dağ Kırlangıcı denilen kuşlardan bir sürü gönderdi. Bu kuşların her biri, biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut veya mercimek büyüklüğünde üçer taş taşıyorlardı. Bunları Ebrehe’nin ordusu üzerine bıraktılar. Taşlar, askerlerin, başlarından îtibâren vücutlarını dikine delip geçiyordu. Taşa hedef olan her asker, derhal ölüyordu. Âyet-i kerîmede de bildirildiği gibi, ordu, yenilmiş ekin yaprağı gibi oldu. Bu durumu gören Ebrehe, telâşlanarak kaçmak istedi. Fakat kaçamadı. Ona da isâbet etti. Kaçtıkça, etleri parça parça dökülerek öldü. Bu vak’a, Kur’ân-ı kerîmin Fil sûresinde meâlen şöyle bildirilmiştir:

(Ey Resûlüm! Kâbe’yi tahrib etmek isteyen) fil sâhiplerine (fillerle techiz edilmiş Ebrehe ordusuna), Rabbinin nasıl muâmele ettiğini görmedin mi? Onların (Kâbe-i muazzamayı tahrib etmek şeklindeki) hîlelerini, boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine, sürüler hâlinde kuşlar gönderdi. O kuşların her biri onların üzerine, çamurdan yapılmış ve ateşte pişirilmiş taş atarlardı. Nihâyet Allahü teâlâ onları, güve yemiş ekin yaprağı gibi, yok ediverdi.”

Fil vak’asının vukû bulduğu seneye Araplar Fil Senesi demişlerdir. Bu hâdiseden elli üç gün sonra, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâm Mekke’de doğdu.

image_pdfimage_print

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*