Zengin olan Müslümanların, Ramazan Bayramının birinci günü sabahı fakirlere vermeleri İslâm dînince emredilen, belirli miktardaki sadaka. Buna “fitre” de denir.
Sadaka-ı fıtır vermek Hanefî mezhebinde vâcip, Şâfiî mezhebinde farzdır. Fıtra vermek zekâttan önce, Ramazân-ı şerîf orucunun farz kılındığı sene emrolunmuştur. Fıtrayı Ramazân-ı şerîf ayı içinde veya Ramazandan önce ve bayramdan sonra vermek câizdir. Bayram namazından önce verilince, sevâbı daha çok olur. Şâfiî’de Ramazandan önce, Mâliki ve Hanbelî’de bayramdan önce verilemez.
İslâm dîninin bütün emirlerinde, cemiyet hayâtının sağlam temellere oturtulup, insanların râhat ve huzûr içinde yaşaması esâsı vardır. Bunların hepsi ilâhî emirler olup, inananlar tarafından seve seve yerine getirilmekte, böylece insanlar arasında kardeşlik bağları kurularak sıkıntıda olanlara her zaman yardım edilmektedir. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Komşusu aç iken karnı tok yatan bizden değildir.” ve “İnsanların en iyisi, başkalarına yardım edenlerdir.” buyurarak, insanları birbirine yardıma çağırmaktadır. Zengin olan Müslümanların mallarının kırkta birini, tarladan aldıkları mahsullerin onda birini, ticâret için bulunan hayvanların fıkıh kitaplarında bildirilen belli miktarını fakirlere zekât olarak vermesi, kestiği kurbanın dağıtımı, fıtra ve sadaka gibi hayırlarla her zaman yardım elinin uzatılması, dînin esas emirlerindendir. Böylelikle içtimâî ve iktisâdî nizâmın insanların rahat edeceği şekilde olması sağlanmış olur. Bütün bunlar, fakirlikten kurtulamamış insanlara yardım elinin hiç kesilmeden uzatılmasıdır.
Hanefî mezhebine göre, bir Müslümanın fıtra vermesi ve kurban kesmesi için, nisâba (belli bir miktar mala) mâlik olması lâzımdır. Nisap miktarı 200 dirhem (672 gram) gümüş veya yirmi miskal (96 gram) altın veya bunların değerlerine eşit olan maldır. (Bugün gümüş, para olarak kullanılmıyor. Gümüş eşyânın değeri çok düşüktür. Bunun için, kâğıt paraların ve ticâret eşyâsının nisabını hesap etmek için gümüşün değeri kullanılmaz.) Bu şekilde zengin bir insanın fıtra ve zekât alması haram olur. Fıtra ve kurbân nisâbı hesâbına katılacak malın ticâret için olması şart olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması lâzım değildir. İhtiyaçtan artan eşyâ, kirâdaki evler, evdeki süs eşyâları, sanat ve ticâret âletleri fıtra ve kurbân için nisâb hesâbına katılır. Halbuki bunlar zekât hesâbı yapılırken nisâba dâhil edilmezler.
Nisab miktarı malı olan âkıl bâliğ ve hür olan Müslüman, fıtra verir. Hanımı ve çocukları fakir ise onlar için de vermesi iyi olur. Bir kişinin fıtrası, bir fakire veya birkaç fakire verilebildiği gibi, bir fakire birkaç kimsenin fıtrası da verilebilir. Fıtra olarak, yarım “sâ” (1750 gr) buğday veya buğday unu verilir. Yâhut bir sâ (3,5 kg.) arpa, hurma veya kuru üzüm verilir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde hurma vermek, Şâfiî’de buğday vermek, Hanefî’de kıymeti çok olanı vermek efdaldir. Hanefî mezhebinde buğday, arpa, un bol olduğu zamanlarda bunların kıymetini altın veya gümüş olarak vermek daha iyidir. “Sâ” Hanefî mezhebinde 1×40 dirhem darı veya mercimek alacak bir kaptır. Yapılan hesaplara göre fıtra yerine 1750 gr un ve buğday vermek ihtiyatlı olur. Zîrâ yarım Sâ buğday biraz daha hafif gelmektedir. Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî mezheplerinde bir günlük yiyeceği olan fıtra verir ve miktarı bir “sâ”dır. Bu da 1680 gramdır.
Fıtra verirken buğday veya un vermek güç olursa, bunların kıymeti kadar ekmek veya mısır verilebilir. Ekmek ve mısır verirken ağırlığa değil, parasının kıymetine bakılır.
Bir yanıt bırakın