Mektubat Tercemesi 1. Cild Fihristi

– A –
Elif-bâ sırası ile mühim şeyler, Mektûb No
Abdiyyet makamı, iyilikleri sahibinden bilip, kendini kötü görmekdir 234

Abdiyyet makamı, vilâyet kemâllerinin en üstünüdür 234, 240

Âdaba ri’âyetin lüzumu 70,  87,292

Âdem «aleyhisselâm» yaratılmadan evvel Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» peygamber idi 56,209

Âdem aleyhisselâmın mebde-i te’ayyünü 251, 260

Âhıret, ibâdet yeri değildir 259

Âhıret işleri zilden değildir 261

Âhıreti verip dünyâyı alanlar 138

Ahkâm-ı fıkhiyye zarurîdir 266, 278,286

Ahkâmda nesh ve tebdil olmuşdur 63

Ahkâm-ı şer’ıyyeyi kendi görüşlerine uyduranlar 214

Ahkâm-ı şer’ıyyede kolaylık vardır 191, 219, 266,289

Ahkâm-ı şer’ıyyeye uyan zarardan kurtulur 72

Ahkâm-ı şer’ıyye, ni’metlere şükr etmekdir 266

Ahvâlden maksad ne olduğu 239, 240

Ahvâl ve mevâcid maksad değildir 36, 272

Ahvâle kıymet vermemeli 130

Ahvâl ve mevâcid, oyun, eğlence gibidir 210, 266

Ahvâl başlangıcda olur 284 , 302

Ahvâl, kalb derecesinde olur 253, 264,  237, 291

Ahvâlin zuhuruna sebeb 264

Ahvâl bâtın içindir 284

Ahyâ ve emvât vusulde müsavidir 260, 291

A’dâ-i din, nefs ve şeytândır 238

A’mâl-i sâliha islâmın beş şartıdır 304

A’mâl-i sâlihasız kalb selâmetde olmaz 39

A’mâl, dereceleri yükseltir 80

A’mâlde yasaklardan kaçmak, daha fâidelidir 286

Arar ibn-i Âs’ın «radıyallahü anh» yanılması, Veysel Karânînin ve Ömer Mervâninin doğrusundan dahâ kıymetlidir 120

A’yân-ı sabite 234

Allah ismi 287

Allahın dostları 156

Allahü nûrüssemâvâtî ….  âyetinin tefsiri 234

– B – C – Ç
Bâtında ahvâlin husûli vardır 284             

Bâtının tasfiyesine mâni’ olanları düşman bilmelidir 182

Bâyezîd-i Bistâmî’nin (Sübhânî) sözü 43, 100

Bedeel islâmü gariben 261

Bekâ-billah 144, 285, 287, 313                 

Bekâ ve Fena birlikdedir 6

Bekadan önce devamlı huzur olamaz 285

Bid’at ehlinin en kötüsü râfızîlerdir 54

Bid’at ehline saygı gösteren, İslâmı yıkar 165

Bid’atlerden kaçınmalıdır 255, 260                   

Bid’at ne demekdir? 186

Bid’atden kaçmak, sünneti yapmakdan iyidir 313

Bid’atlerin hepsi kötüdür 186

Bid’at, sünneti yok eder 255                 

Bid’at ehli, kâfirden dahâ zararlıdır 54

Berâhime-i Hind ve Yunan felesofları 71, 221, 237, 266, 313

Beşerin üstünü, meleklerden de üstündür 260, 266

Bi’set-i peygamberi her zemanda olmuşdur 38

Bî-çûn ne demekdir? 38

Câmi’-i Kur’ân Sıddîk ve Fârûk’dur, «radıyallahü anhüma» 80

Câmi’iyyet-i kalb 95

Cebriyye mezhebi 289                                     

Ceddidû îmâneküm …  hadîsi 73, 78

Cehenneme girmek küfre bağlıdır 259

Celâleddîn-i Devânî 272

Cemâ’at-i nafile mekrûhdur 260, 288

Cemâ’atle nemâz 260

Cem’ul cem’ makamı 268, 290

Cemel ve  Sıffîn  muharebeleri 251

Cemî’i umurda ruhsatdan sakınmalı 67

Cennetdekilerin çoğu bu ümmetdir 249

Cennet ile Cehennemden başka ebedî bir yer yokdur 259    

Cennet ni’metleri dünyâdakilere benzemez 302

Cenneti istemek fena değildir 302

Cennete girmek için îmân lâzımdır 266

Cennete girmek için şerî’ate uymalıdır 48 

Cesedin müdebbiri rûhdur 200, 210                          

Cezbe, bir üst makama olur 113, 287              

Cezbe sülûke gelmezse kıymetsizdir 287

Cihâd-i ekber 260

Civânlıkdaki ibâdet 73, 96, 146

Civânlık en kıymetli zemandır 146                     

Cizye 163, 193               

Cum’a edasında emîr bulunmalıdır 288

Cum’a nemâzında ve her nemâzda cemâ’at lâzımdır 265

Cüneyd-i Bağdâdî’nin kerâmeti azdı 107

Cüneyd-i Bağdâdî’yi iki rek’at nemâz kurtardı 184

Çûn için bî-çûne yol yokdur 113, 285, 286

– D –
Da’vete gitmeği yasak eden sebebler 265

Derd de ayrıca kavuşmanın başlangıcıdır 61

Derd-i âhıret çok iyidir 302

Derd-i dünyâya üzülmemelidir 150

Delîl, medlûlden dahâ açıkdır 247

Dinde imâmı a’zamın sözü geçer 266

Dostluğa yakışmaz ki üzmemek için sükût oluna 203

Duman katı zerrelerdir 208

Dünyâ, yaldızlı necaset gibidir 50, 73, 215

Dünyâ zehrdir 171

Dünyânın kıymeti olsaydı, kâfire verilmezdi 89

Dünyâyı Hak teâlâ sevmez 74, 110, 138, 197, 215, 234, 302

Dünyayı maksad edinmemeli 75

Dünyâ, nefsin arzularına yardımcıdır 52

Dünyâ ne demekdir? 73, 232, 263, 287

Dünyâ ile âhıret bir arada olamaz 33, 72, 73, 138, 234

Dünyâya aldanmamalı 189

Dünyânın lezzeti ve elemi, cisme ve ruha başkadır 64

Dünyâya düşkün olmak, günâhların başıdır 197, 232

Dünyânın çirkinliğini anlamak 232

Dünyâ hayâtı beşe ayrılır 232

Dünyâda istemek, âhıretde kavuşmak vardır 263

Dünyâda lâzım olanlara çalışmalı 149

Dünyâda dost düşman karışıkdır 272

Dünyâda tecellîler, görüntüdür. 263

Dünyâya düşkün olanlar, âhıretde zarar görür 215

Dünyâda her yere Peygamber gönderildi 259

Dünyâya düşkün olmanın ilâcı şerî’atdir 232

Dünyâ hayâtı çok kısadır 225

– E –
Ebû Bekr-i Sıddîkın üstünlüğü 202, 221, 260, 266

Ebû Bekr-i Sıddîkın îmânı 256, 266

Ebû Bekr-i Sıddîkın Hazret-i Ömerden üstünlüğü 251

Ebû Bekr-i Sıddîkın Resûlullahdan istifâdesi 251

Ebû Bekri Sıddîkın derecesi de, Peygamberlerin mertebesinden aşağıdadır 248

Ebû Bekri Sıddîkın îmânının kuvveti 107

Ebû Bekri Sıddîk bu ümmetin en üstünüdür 59

Ebû Bekri Sıddîk, bütün sevâblarını Resûlullahın bir yanılması ile değişmek istemişdir 305

Ebû Bekri Sıddîkın mebde i te’ayyünü 260

Ebû Bekri Sıddîkın Kur’ân-ı kerîm okuyana sözü 26

Ebû Bekr i Sıddîk söz birliği ile halîfe oldu 80

Ebû Bekr-i Sıddîkın vilâyet derecesi 251

Ebû Hüreyrenin bildirdiği iki ilm 267

Ebrârın ibâdetleri 24, 35

Ecel-i müsemmâ 299

Edebi gözetmek, zikrden üstündür 29

Edebi gözetmiyen, Hakka kavuşamaz 292

Ef’âli mahlûk, ef’âl-i Hudâ değildir 8, 18, 30

Ef’âl-i meşrû’a izn ile yapılırsa, sonu hayrlı olur 254

Efdal olmak, sevabı çok olmakdır 266

Eflâtunun inadı 266, 313

Ehâdîs ile amel bize caiz değildir 312

Ehlin gönlü için günâh işlemek ahmaklıkdır 266

Ehl-i İslâm, hükümete nasihat vermelidir 47

Ehli dünyâya bakmak bile zehrdir 138

Ehl-i sünnet akaidi, kitâb ve sünnetden alındı 157, 193, 286

Ehli sünnete uymıyan, zındık ve mülhiddir 30

Ehl-i sünnete uymıyan kitâblar zehrdir 213

Ehl-i sünnete uymıyan, kurtulamaz 59, 112, 193, 213, 251, 286

Ehl-i sünnet kitâblarını okumıyan felâkete gider 251

Eksirû ihvâneküm …  hadîs-i şerifi 238

Elbise giyerken niyyet etmeli 70

El mer’ü me’a men ehabbe … hadîs-i şerifi 24, 128, 156, 174, 203, 281, 287

Enbiyânın mebdei te’ayyünleri 231, 248, 260

Enbiyânın sözüne şeytân karışdı 273

Enbiyânın makamları 208, 220

Enbiyânın gönderilmesi rahmetdir 266

Enbiyâyı akl ile ölçenler 263

Enbiyâ, kalbden ötesini söylemedi 260

Enbiyâ sebeblere yapışdı 266

Enbiyâ, halkı da’vet için gönderildi 272

Enbiyâ ictihâdda yanılabilir 266

Enbiyâ şirkden kaçınmayı emr etdi 272

Enbiyâ, üsûlde müttefiklerdir. Ya’nî îmân edilecek şeyleri aynıdır 63

Enbiyâya uymak 272

Ervâh şekl alabilir 282

Ervâh kadîm değildir 286

Esbâb, ya’nî sebebler, Allahü teâlâyı haber vermekdedir 266

Esbâb te’sîr eder 266

Esbaba yapışmak lâzımdır 266

Eshâb-ı kiram arasındaki fitnenin sebebi 251, 266

Eshâb-ı kiram arasındaki muharebeler 54, 59, 80, 251, 286

Eshâb-ı kiram sohbet ile yükseldiler 21

Eshâb-ı kiram şerî’ati bildirenlerdir 54, 80

Eshâb-ı kirama dil uzatan, dîni yıkar 80

Eshâb-ı kiramdan sonra üstün olan, Tâbi’îndir 209

Eshâbı kiramın hepsi. Evliyanın hepsinden üstündür 120

Eshâb-ı kiramın ictihâdları 292

Eshâb-ı kiramın îmânda ayrılıkları yokdur 80

Eshâb-ı kiramın Resûlullahı «sallallahü aleyhi vesellem» sevmeleri 266

Eshâb-ı kiramın üstünlükleri 266, 313

Eshâb-ı kiramın yüksekliği 209, 210

Eshâb-ı Kehf 44, 65,  85

Eşya, zıdları ile belli olur 234

Eşyanın değişmesi sebeblerle olur 149

Eşyanın mebdei vücûdu 247

Etfâl-i müşrikin kıyâmetde yok olacak 259, 266

Et’ime yirken niyyet etmeli 70

Evâmire uymamak, bunlara inanmamakdandır 73

Evlâda hizmet, babasına yardım olur 177

Evliya elbisesini giymek 142,  166,  190, 206

Evliya, kebîreden mahfuzdur 273

Evliyâ-i müstehlikin fâideli olmaz 24, 287

Evliyâ-i uzlet, hazret-i Alîden yardım alır 251

Evliyadan istifâde için 157

Evvelühüm hayren …  hadîs-i şerifi 261

Ezanın ma’nâsı 303

– F –
Farzı bırakıp, nafile ibâdetleri yapmak, boşuna vakt geçirmekdir 123

Farzı yapmak, bin yıl nafile ibâdetden dahâ iyidir 29, 260

Farz nemâzdan sonra Ayet-el-kürsî ve teşbihlerin okunmasını bildiren hadîs-i şerîf 304

Felâsife, ilmi, Peygamberlerin kitâblarından çaldılar 266

Felâsife-i Yunan çok câhildirler  266

Felâsifenin kısa görüşleri, yalnız madde âlemini görmekdedir 34

Felâsife-i Yunanın ilkleri, yaratanın varlığını anlamadılar 259

Felâsife, gökler ve yıldızlar yok olmaz dedi. Müslimânların câhilleri onları İslâm âlimi sanıyor. Hâlbuki onlar, ibâdet etseler de kâfirdirler 266

Fenâ-fillâh, Hak teâlânın razı olduğu şeylerde fânî olmak demekdir 97

Fena, sâlikin yetişdiricisi olan isme kavuşup orada yok olmasıdır. Vilâyetin ilk basamağıdır 287

Fena, kalbin mâ-sivâyı unutmasıdır 10

Fena, mâ-sivâyı tâm unutmakdır. Hiç hatırlamak olmaz 6, 306

Fenâ-i kalb, kalbin mâ-sivâyı hiç bilmemesi ve hiç sevmemesidir 306

Fena, sâlik hayrete ve cehle kavuşmadıkça ele geçemez 240

Fena, Seyr-i ilâllah temam olunca hâsıl olur 260

Fena, mâ-sivayı unutmakdır. Mâ-sivayı yok etmek değildir. Ahıreti de unutmak lâzımdır 272, 102

Fenâ, ölmeden evvel hasıl olan bir ölümdür 15!)

Fena hâsıl olmadıkça, cenan ı Hakka kavuşulamaz 21

Fenâ hâsıl olmadıkça. Zât ı ilâhiden bir şey anlaşılamaz 38

Fenâ, Vilâyet yolunda lâzımdır. Nübüvvet yolunda   lâzım değildir 306, 313

Fenanın ve Bekanın devamlı olması lâzımdır 6

Fenâ-i kalbiden sonra Fenâ-i nefs hâsıl olur. Dalın sonra nefsin itminanı, ondan sonra islâm-ı hakîki hâsıl olur 20

Fenadan önce, makâmât i aşere vardır. [Bunlar, tevbe, zühd. tevekkül, kanâ’at, uzlet, zikr, teveccüh, sabr. murakabe ve rızâdır]. Fenâ, cenabı Hakkın ihsanı ise de, bunlar çalışmakla kazanılır 38

Fenâ ve Beka sözlerini ilk kullanan Ebû Sa’îd i Harrâz’dır 313

Fesâdların başı, şeri’ate uymamakdır 114

Fetreti Rusül zemanındaki kâfirler Cehenneme girmiyecek, kıyamet günü he sâbdan sonra, hayvanlar gibi, tekrar yok olacaklardır 259, 266

Fitne uykudadır. Uyandırana  lâ’net olsun hadîsi 288

Fi’l-i ilâhî hadis değildir. Herşey, bir fi’l-i ezelî ile yaratılmakdadır. Herşey, bu fi’lin eserleridir. Hak teâlânın fi’lleri değildirler 266

Fukara …. zenginlerden yarım âhıret günü ya’nî beşyüz sene önce Cennete girecek 283

G – H
Gavs, Muhyiddîn-i Arabiye göre Kutb-i medardır 260

Gavs, imâmı Rabbâniye göre Kutb-i medardan başkadır 256, 260

Gayb, her bakımdan yok demek ise, Allahü teâlâ bunu bilir denemez 100

Gınayı, ya’nî mûsikîyi yasak eden âyet i kerîme vardır 266

Gınâ haram olduğundan, buna güzel diyen kâfir olur 266

Gınâ sahihlerinin, yani zenginlerin alçak gönüllü olması güzeldir.  Fakirlerin ise onurlu olması lâzımdır 68

Gınâ, ya’nî mal ve makam sâhibleriyle düşüp kalkmak zararlıdır 85, 132, 133

Gurebâ-i müslimînin bu tehlükeli dalgalardan kurtuluş iimmîdi ya’nız Ehli beytin gemisidir 

Günâhların başı, dünyâya düşkün olmakdır 110

Günâh ı sagîrelere devam etmek, büyük günâha yol açar. Büyük günâha devam etmek de küfre yol açar       

Güft-ü gû, ya’nî dedikodudan bir şey kazanılmaz, l’âideli iş yapmalıdır 221

Gülistan ve Bostan gibi kitâbîarı okumak, kelâm ve l’ıkh kitâbları yanında fâidesizdir 278

Hac için. para varsa ve yol emin ise farz olur. Bunlar yoksa vasıyyet lâzımdır 250

Haram sebeble elde edilen herşey de haramdır 102

Haramı beğenen kâfir olur 266, 288

Haramı haram bilmek açıkça bildirilmiş olan haramlar içindir. Bunlara inanmıyan kâfir olur 102

Haramda şifâ yokdur 261

Hakkul müslimi ………… hadîs-i şerifi 255

Hak teâlâ, akl ile ve düşünce ile anlaşılamaz 217, 230, 258, 260, 272, 285

Hak teâlânın yakîn olması, bizim uzak olmamıza sebeb olmuşdur 258

Hak teâlânın yakîn olması, ihata etmesi ilmi’ huzûrî iledir 31, 41, 266

Hak teâlânın ihata etmesi çekirdeğin ağacı ihatası gibi, mücmelin mufassalı ihata etmesi gibidir 297

Hak teâlânın kendisi vardır. Herşey, Onun var etmesi ile vardır 266

Hak teâlânın sıfatları 167

Hak teâlâya ilm ile, şühûd ile ve ma’rifet ile yol bulunamaz 38

Hak teâlâ hulul etmez, zuhur eder  266

Hak teâlâ mahlûklara bitişik değildir, ayrı da değildir 8

Hak teâlâ zemanlı değildir. Zemanı O, sonradan yaratmışdır 266

Hak teâlânın sıfatları mahlûkların sıfatlarına benzemez 266, 296

Hak teâlânın mahlûkları yaratmasına ihtiyâcı yokdur. İhsan ederek yaratmışdır 113

Hak teâlâ hiçbirşeye nıuhtâc değildir. Emrleri ve yasakları lutf ve ihsandır 73

Hak teâlânın irâdesinden razı olmalıdır 104

Hak teâlâ afv etmeği sever 308

Hak teâlâ kudretini sebebler altında gizlemişdir 216, 266

Hak teâlânın ve mahlûkların varlığı, yine Onunla anlaşılmakdadır 247

Hak teâlâ, bütün insanları Cehenneme Soksa zulm olmaz. Kendi mülkünü kullanmakdadır 266

Hak teâlânın zâtı, sıfatları ve işleri birdir. Hiçbirşeye benzemez 266

Hak teâlâya ibâdet edilmesini, başka hiçbirşeye edilmemesini Peygamberler «aleyhimüssalevâtü vetteslîmât» bildirmişdir. Akl ile anlaşılmaz 63

Hak teâlânın ni’metleri her ân, herkese gelmekdedir 164

Hak teâlâ, hayrları ve serleri diler ve yaratır. Fekat hayrlardan razıdır 266

Hak teâlâ, ihsana gücü yetmiyen şey emr etmemişdir 266

Hak teâlâ, kendini de bilir 100

Hak teâlâ herkese umduğunu ihsan eder 216

Hakkı, doğruyu söylemek, acı olur 67

Hakâyık-ı insan, onun te’ayyün-i vücûbîsidir. Bu te’ayyün, Allahü teâlânın bir ismidir. Bu insana her ni’met, o ismden gelir 209

Hakâyık-ı Enbiyâ ve melâike, Allahü teâlânın ismlerinden, sıfatlarından ve şü’ûn-larından biridir. Başka insanların hakikatleri ise, bunların zillerinden, par­çalarından biridir 260

Hakâyık-ı hulefâ-i erbe’a, ilm sıfatıdır 251

Hakâyık-ı ilâhiyye 263

Hakikatin zillini, kendisi sanıyorlar 260

Hakîkat-i Hak teâlâ 234, 260

Hakikati Muhammedi ilm sıfatıdır 251, 252, 260

Hakikati Muhammedi, ismler ve sıfatlar ve şü’ûnlar dâiresinin merkezidir 260

Hakîkat-i Muhammediyyeye, (Berzahiyyet-i kübrâ) denir 220

Hakîkat-i Muhammedînin zilline, hayâline (Vahdet) denir 121

Hakîkat-i Muhammedi ilk varlıkdır. Herşeyin hakikatleri bundadır. Buna Hakîkat-ül-hakâyık denir 117

Hakîkat-i Muhammedi, Resûlullahın te’ayyün-i imkânîsidir 209

Hakîkat-i İbrahim, ilm sıfatının tafsilidir 251, 252, 260

Hakîkat-i Nûh, ilm sıfatının icmali ile tafsili arasındadır 251, 252, 260

Hakîkat-i Mûsâ, kelâm sıfatıdır 251, 260

Hakîkat-i îsâ, kudret sıfatıdır 251, 260

Hakîkat-i Adem «aleyhisselâm» tekvîn sıfatıdır 251, 260

Hakîkat-i Mehdî, ilm sıfatıdır 251

Hakîkat-i Kâ’be, hakîkat-i Muhammedîden üstündür 209, 260

Hakîkat-i Ahmediyye, hakîkat-i Kâ’benin zillidir 209, 260

Hakîkat-i Kâ’be, bütün hakikatlerden üstündür 263

Hakîkat-i Kâ’be, mahlûkların hakikatleri ile ilâhi hakikatler arasında geçiddir 263

Hallâc-i Mensurun (Enel-Hak) sözü, (Ben yokum, Hak vardır) demekdir 24, 266

Hallâc-i Mensurun sözü, kendisini hâl kapladığı zemanda idi 100

Halkı sıkışdırmak ve incitmek haramdır 170

Halkın incitmesine sabr etmelidir. Onlara güzel davranmalıdır, bu azimet yoludur. Onlardan kesilmek ise ruhsat yoludur. 170

Halk ile görüşmekden kurtuluş yokdur 37, 170

Halk ile görüşmek nasıl olmalı? 170

(Halvet der Encümen) söyliyene ve dinliyene gönül bağlanmamakdır. 221

Halvetde şöhret, şöhretde âfet vardır.  265

Hâce-i Ahrâr buyuruyor ki, (Ahvâl ve mevâcidi verseler, fekat kalbimizi Ehl-i sünnete uygun yapmasalar felâket olur. Felâketleri ve Ehl-i sünnete uygun îmânı verseler hiç korkmam) 193, 210, 237

Hâce-i Ahrâr buyurdu ki, (Şeyhlik yapsaydım, hiç bir şeyh bir talebe bulamazdı.

Fekat bize şerî’ati kuvvetlendirmek vazifesi verildi) 65

Hârikaların çok olması, üstünlüğü göstermez 293

Hârikaların en kıymetlisi, Allahü teâlâyı bilmekdir 293

Hasen-i Basri gemi beklerken, Habîb-i Acemi denizden yürüyüp geçdi 216

Ebül-Hasen-i Harkâni, sultân Mahmûd-i Gaznevi zemanmda idi 152

Harkâni, Allaha itâ’ati, Resule itâ’atden başka sandı 152

Harkâni, sona varmış, fekat geri dönmemişdir 216

Hâtıralardan kurtulmak, vesveseleri kovmak, bu yolda çok kolay olur 60

Hâtıraların zararlısı, Allahü teâlâyı unutduranlardır 60

Havf gençlikde, recâ yaşlılıkda olmalıdır 88

Haya, imândan bir parçadır 226, 238

Hayât sıfatı, bütün sıfatların aslıdır 291

Hayr Allahü teâlâdan gelendedir 68, 265

Hayvanlarda nefs yokdur 260

Hendese, ya’nî geometri öğrenmek için din bilgilerini bırakmak felâketdir 266

Her sabah ve akşam yüz kerre (Sübhânallahi ve bihamdihi) demelidir 307

Her ki heme câ hiç câ 75

Her çi dîde şûd 31, 230, 272

Helekel-müsevvifûn ………… hadîsi şerîfi 73, 78, 133

Her ne ki âhıret için hazırlanmış ise, çirkin görülse de güzeldir 234

Her ne ki kalbin huzuruna yardım ede, mubârekdir 17

Her hâtıra geleni yapmağa kalkışmamalıdır 12

Herşeye kalbi bağlamakdan kurtulmadıkça, Hak teâlâya bağlanılamaz 70, 305

Her işin karşılığını Allahü teâlâ bilir. Had cezalarının mikdârını O bildirmişdir 214, 266

Her yüz sene başında bu ümmetin âlimlerinden bir müceddid gelerek dîni kuv­vetlendirir 234

Hiçbir kimse, şeytânın zararından kurtulamaz 107

Hiçbir velî peygamber mertebesine varamaz 248, 266

Hıl ve hürmeti anlamakda mukallidin ilmi yetişmez. Müctehidin sözü lâzımdır 312

Hilkati insandan maksad 110, 206, 266

Hilkati insandan maksad, kulluk vazifelerini yapmakdır 110

Himmeti yükselterek Hak teâlâya kavuşmak vesilesini aramalıdır 75

Hindistânda Evliyanın böyle toplanması, dünyânın hiç bir yerinde görülmemişdir 226

Hindistâna Peygamberler gönderilmişdir 259

Hindûların tapındıkları Ram ve Kerşen tanrıları insan idi 167

Hiyârüküm fil-câhiliyye ………… hadîsi şerifi 260

Hızır ve İlyâs ölmüşdür. Ruhları insan şeklinde görünür 282

Hubb-i dünyâ 171, 232

Hulefâ-i erbe’ada Peygamberlerin üstünlükleri vardır 151

Hulefâ-i erbe’anın birbirinden üstünlüğü, hilâfetleri sırası iledir 266

Hukûk-ı ibâd, dünyâda kolay ödenir. Âhıretde gücdür 73

Hurma insanların halasıdır 162

Hurma ile iftar eylemek sünnetdir  45, 162

Hüsn-i dünyevî beğenilmez 234

Husul, uzakdan olur 231, 302

Huzurun devamlı olması, Tecellî-i zât-i berkîdedir 151

– İ –
İbâdeti gayrdan kurtulmak için, Allahü teâlâdan başka birşey istememelidir 110

İbâdetün fil-hereci 85

İbâdetin hâlis olması için mâ-sivâya köle olmakdan kurtulmalıdır 77

îbâdet korku ile ve sevinç ile olursa, kendi için olur 77

İbâdetleri yapmak, kullara yarar 73

İbâdet ile âdet 231

İbâdetin ma’nâsı 110

İbadet nefsin kırılması ve alçalmasıdır 64

İbâdetden maksad yakîne kavuşmakdır 97

İbrahim «aleyhisselâm», Allahü teâlânın düşmanlarını sevmediği için yükseldi 266

İbrâhîm bin Şeybân Evliyadan idi 97

İbni Sînâ, müslimânlıkdan pay alamadı, felsefe pisliğinde kaldı 245

İbni Sînâ ve Fârâbî, akl, nefs, rûh ve gökler sonradan yaratılmamışdır dediler 266

İbnül-vakt, kalbleri hâlden hâle değişen Evliyaya denir 175, 285

İctibâ yolu Peygamberlere mahsûsdur 117

İctihâd ve kıyâs âyetlerin ve hadîslerin ma’nâlarını açığa çıkarmakdır 186, 260

İftarı acele ve sahuru geç yapmak sünnetdir 45

İftarı ta’cîl sünnetdir 45

İhlâs ile yapılan bir iş, senelerle yapılan ibâdetlerin kazancını hâsıl eder 141

İhlâs, Fena hasıl olmadan elde edilemez 38

İhlâs, kendini zorluyarak her mü’mindt hâsıl olabilir. Kendiliğinden hasıl olan ihlâs devamlıdır

İhsan iyidir, akrabaya ve komşulara olunca daha iyidir 178

İhtiyâr-i abd, Hak teâlanın ihtiyarına göre zaifdir. Yoksa enirleri yapmakda zail’ değildir 266

İlm iki kısmdır. ahkâm bilgisini fıklı ilmi. i’tikâdı ise kelâm ilmi bildirir 268

İlm i husûli ile ilmi hudûri bir ânda birlikde bulunabilir, iki ilm i husûli birlikde bulunamaz

İlm-ül yakin, eseri görüp müessiri an’amakdır, dumanı görüp ateşin varlığını anlamak böyledir 277

İlm-ül yakin ile ayn ül’yakin birlikde bulunmaz  277

İlm, ayn ve hakk-ul-yakînler, âlimlere göre Zât i ilâhi içindir. İmâm ı Rabbâniye göre alâmetler içindir 277

İlm-i ilâhî 113

İlmi ilâhide değişiklik olmaz. Herşeyi bir anda bilmekdedir 306

İlâhî! Dost’arını şöyle yandın ki, onları bilen seni bulur 156

İmâm-ı Tür-püştînin îmân risalesi çok fâidelidir 193

İmâm-ı a’zam Ebü Hanîfe kırk senelik nemâzı kaza etmişdir 29

İmâm-ı a’zâma göre elbette mü’mhim demeli, imâmı Şâfi’iye göre inşâallah mü’minim demelidir 266

İmâm-ı Şâfı’inin Ebü Bekr’i övmesi 59

İmâm-ı Ca’fer i Sâdık buyurdu ki, (İnsanın her dilediği olmaz ve hiçbirşey zorla yapdırılmaz). 289

İmâm-ı Ca’fer-i Sâdıkda Sıddîkıyye ve Emîriyye yolları bir’eşmekdedir 313

İmâm-ı Rabbani, Vilâyeti Muhammediyye ve Vilâyet i Mûseviyye- ile yetişdi 313

İmâm-ı Rabbâniye, bir günde şü’ûrsuzluk, iki gün sonra Fenâ hâsıl oldu 290

İmâm-ı Rabbani iki ayda kemâle geldi 266, 290

İmâm-ı Rabbani (Tecelli-i zâti) ile şereflendi 31

İmâm-ı Rabbâniye ilm’er, ma’rifetler ve esrar nisan yağmuru gibi akdi 248

İmâm-ı Rabbani Vilâyeti kübrâya erişdi ve Kemâlât i nübüvvetle şereflendi 172, 200

İmâm-ı Rabbâniye bu yolda hasıl olan hâller 14,  260,  260,  272.  290 , 311

İmâm-ı Rabbani buyuruyor ki, (Bu fakirin sağındaki melek, yirmi yılda bir iyilik bulup yazmamışdır) 222

İmâm-ı Rabbani (Şerh-ı Rubâ’iyyât) ı şerh ederek, Muhyiddin-i Arabî.ıin sözlerine şerî’ate uygun ma’nâlar vermişdir 266

İmâmı Rabbaninin babası buyurdu ki, (Yetmişiki bozuk fırkanın meydana çık­ması, tesavvuf yolunu bitirmiyen kimseler sebebi ile olmuşdur) 220

İmâm-ı Gazali, İbni Sinânın ve Fârâbînin kâfir olduklarını söyledi 245, 260

İmâm-ı Gazali buyuruyor ki.  (Sıffin vak’ası. halîfe olmak için değil, şeri’atin kısas emrini yapmak içindi) 251

İmâm-ı Mâlik Tebe’ı tâbi’indendir 251

İmamet, ya’nî halifelik nasıl olmuşdur? 260

İmân, kalbin inanmasıdır, nefsin de inanması lâzım değildir 260

İmân başkadır, inkâr etmemek başkadır 272

İmân, zaruretle ve tevatürle dinden bize gelmiş olanlara kalbin inanmasıdır. Bu­nu söylemesi de lâzım ise de, özr, korku ile söylememesi afv olur. Kalbde îmân bulunduğuna alâmet, küfrden teberri ve kâfirlikden sakınmakdır. Kâ­firlere mahsûs olan şeyleri de kullanmamakdır. Teberri, kâfirlere düşman­lık demekdir 266

İmân, yalnız kelime-i şehâdeti söylemek değildir. Münafıklar da bunu söyler. Bütününe inanmak ve kâfirleri sevmemek lâzımdır. 266

İmânları var iken, kâfirlerin âdetlerini yapanlar, onların bayramlarına katılanlar, Cehenneme giderse de, kalblerindeki îmân, bunları Cennete kavuşdurur 266

İmân, kalbin inanmasıdır. Bunda azlık, çokluk olmaz 266

İmân, anlıyarak olursa dahâ iyidir. Peygamberlere uymak, anlıyarak inanmak de­mekdir. Babalara, dedelere uyarak inanmak böyle değildir 272

İmânın alâmeti, şerî’ate uymakda kolaylık olmasıdır 191

İmân kemâl buldukça, beş latifenin bedene bağlılıkları azalır. Bağlılıklar azaldık­ça, vesveseler, şübheler çoğalır. Câhillerin şübhesi böyle değildir. Felâketdir 182

İnâbet yolundan kavuşanlar pekazdır. İctibâ yolundan kavuşan çokdur 302

İnnellâhe haleka Âdeme 95, 287, 310

İnnellâhe le-yüeyyidü hâzeddine 33

İnne lillâhi Cennetün leyse fîhâ hûrun 263

İnsana lâzım olan, önce Ehli sünnete uygun inanmak, sonra şerî’ate uymak, da­hâ sonra tesavvuf yolunda yükselmekdir 178, 193, 206, 210, 237, 266, 278

İnsanın yaratılması, Hak teâlâya karsı gönlü kırık, boynu bükük olmak ve Ona yalvarması içindir 206

İnsan, irâdesi ve ihtiyarı ile kesb eder. İşleri yaratan Allahü tcâladır 266

İnsan bir işi yapmak isteyince, o işi Allahü teâlâ yaratır 266

insan, halife-i Rahmandır 287

İnsanda herşeyden nümûne vardır. İblîsdeki kötülükler bulunduğu gibi, melekdeki iyilikler de vardır 307

İnsanda her mahlûkdan bir nümûne ve ilâhi üstünlüklerin benzerleri vardır 95, 310

İnsanda, yerde ve göklerde bulunan herşeyden bir zerre vardır 220

İnsanın başka şeyleri sevmesi, kendi nefsini sevdiğindendir 105

İnsan, ibâdet yapmak için yaratıldı 73, 97, 110

İnsandan Hak teâlâyı tanımak istenilmekdedir 266

İnsan, herşeyden dahâ çok muhtâçdır. Muhtaç olduğu şeylere kalbi bağlanır. Her bağlılığı, onu Hakdan uzaklaşdırır 45, 70, 129

İnsana karşı secde etmek çok çirkindir 29

İrâde, iki eşitden birini seşmekdir. Eşitlik yoksa irâde de olmaz 286

İrâde kuldan olur, sonra Hak teâlâ bunu uygun olarak yaratır 266

İsâ aleyhisselâmın mebdei te’ayyûnü kudret sıfatıdır 251, 260

İsa «aleyhisselâm» gökden inecek ve Muhammed aleyhisse’âmın şeri’ati.ıe uyacakdır 209, 249, 282, 293, 301

İsâ «aleyhisselâm» gökden inecek ve imâm-ı a’zam Ebû Hanifenin içtihadına uy­gun ictihâd edecekdir 282

İsâ «aleyhisselâm» Vilâyetde, Mûsâ «aleyhisselâm» Nübüvvetde çok yüksekdir 260

İslama uygun şeyleri yapmak insanı kurtarmaz. Bunlara inanmak ve bağlanmak lâzımdır 73

İslâının alâmeti, kâfirlere buğz ve inâddır 162

İslâm ve küfr birbirinin zıddıdır. birinin bulunduğu yerde diğeri durmaz 163

İslâm garîb oldu, kâfirler müslimânlara saldırıyor  81

İslâm gitdikce dahâ garîb olur. Yer yüzünde Allah diyen kimse kalmaz 65, 193

İslâmın temeli, Ehl-i sünnet, âlimlerinin bildirdiklerine inanmak ve yapmakdır. İslâmın kemâli, Ehl-i sünnetden olan Sofiyyenin yolunda giderek kalbin tasfi­yesi ve nefsin tezkiyesidir 72, 157

İslâm-i hakîkî, sülük yolunu bitirince hâsıl olur 253, 257, 260

İsm-i kabîhden sakınmalıdır 23

İsmi zahirde yalnız sıfatlar olup, Zât-i teâ’â düşünülmez 260

İsmi Zahir ile ismi Bâtın arasındaki fark, ilm ve âlim arasındaki fark gibidir 260

İsm-i ilâhîden her biri bütün ismleri ve sıfatları hâvidir 220, 290

İstidrâc, kâfirlerde hâsıl olur 266

İsti’dâdı kalbe, veya ruha kadar olan bir kimseyi, tesarruf sahibi olan mürşidi dahâ yukarı mertebelere çıkarabilir 188

İsti’dâd başkasına geçebilir 256

İşân, kalb hastalıklarının mütehassıslarıdır 109, 260

tşânın sözleri deva, bakışları şifâdır 109, 260, 286, 290, 292

İşânı sevenler kötü olamaz 87, 203

İşânı sevmek, ni’metlerin en büyüğüdür 142

İşâna düşmanlık felâkete sebebdir. Çünki, arifi sevmek Hak teâlayı sevmemek olur. Onları sevmemek, Onu sevmemek olur 78, 106, 313

İşânla beraber bulunmak, kendi ayblarını, kötülüklerini meydana çıkarır 68

İşân, sâdık olanları yüksek derecelere çıkardığı gibi, dilediklerini aşağıya dü­şürürler 221

İşânın mezarlarından da istifâde olunur 291

İtminân-ı kalb, zikr iledir 92, 257

İ’tibârât-i ilâhî 260

İ’tikâd ile amel iki kanaddır 91, 94 , 237

İ’tikâdı bozuk olana kurtuluş yokdur 193

İyâdet-i mariz sünnetdir. Hastanın kimsesi yoksa, bunu yoklamak vâcib olur 265

İyd-i fıtr günü yimek, içmek, yıllarca nafile oruç tutmaktan dahâ fâidelidir 52

– K –
Kâdî lyâd (Şifâ) kitabında imâmı Mâlikden bildiriyor ki. Eshab-ı kirama ve Ali, Mu’âviye veya Amr ibni Asa dil uzatan öldürülür «radiyallahü anhüm» 251

Kabrde ni’metler ve azâb olduğuna inanırız. Bunların nasıl olduğunu düşünmeyiz 266

Kabr, dünyâ ve âhıret arasında bir geçiddir 266

Kabr azabı kâfirlere ve imanlıların günâhı olanlarınadır 266

Kabrdeki ni’metler. ölüm zemanmriaki ni’metlerden üstündür 263

Kader. Hak teâlânın çeşidli zemanlarda şöyle yapsam deniesidir. Bundan yanlış anlam olabilirmi 289

Kader, icâd etmek, yokdan var etmek demekdir 289

Kazaya rızâ lâzımdır

Kazâ iki kısmdır: Kazâ-i mu’allak değişebilir. Kazâ i mübrem değişmez 217

Kazâ-i mu’allak iki kısmdır: Birincisinin bağlı olduğu sebebler. Levh-i mahfuzda gösterilmişdir. İkincisinin sebeblerini ancak AUahü teâlâ bilir 217

Kazâ ve kader, insanın kudretini ve ihtiyarını yok etmez. İnsan, kazâ ve kade kendi ihtivan ile vaomak ister

Kalb, hakikat-i camiadır. Alemi halk ile Âlem-i emirdeki üstünlükler kalbde bulunur. Kalb, mekansızdır. Câhillerin kalbi bedene bağlanıp mekânlı olmuşdur 287

Kalb nefsle birleşmiş, onun emrine girmişdir. Ondan Kurtulunca, kemâle kavuşur 313

Kalb, rûh ile nefs arasında geçiddir 237

Kalb, Âlem-i halk ile Âlemi emir arasında geçiddir 264

Kalb, câhillerde beş duyguya bağlıdır. Nihayete kavuşanlarda bu bağlılık kal­maz. Sohbetden uzak kalmak bunlara zarar vermez 117

Kalbe gelen lekeleri temizlemek için. tevbe, istiğfar ve pişmanlık ve iltica etmelidir 171

Kalbin itminanı zikr iledir. Fen bilgileri ile bularak, anlıyarak değildir 92

Kalbin tasfiyesi, temizliği, şerî’ate uymakla ve sünnetlere yapışmakla ve bid’atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. Zikr ve mür­şidi sevmek bunu kolaylaşdırır

Kalbin akla ve nefse bağlılığı vardır

Kaib, birşeyi sever. Birçok şeyleri sevmesi, hep o birşey içindir. O da nefsdir 24

Kalbin kurtu’ması, mâ-sivâyı unutması ile olur 116, 161, 278

Kalbin üstü rûhdur. Ruhun üstü, sır, sırrın üstü hafidir, hafinin üstü ahvadır 

Kalbde Arşın görüntüsü bulunur, kendisi değil 95

Kalb ve Arş, Alemi halkdadırlar, fekât Alem i emirdendirler 34

Kalb temiz ise, beden de iyi olur. Kalb bozuk ise, beden de bozuk olur 47

Kamîs, ayaklara kadar olandır, göğse kadar açık olan gömlekdir 313

Karanfil, dârçın şerbetleri yasak değildir 191

Kavmede ve celsede tumânînet farzdır veya vâcibdir 266

Kâfirlerden teberri en büyük ibâdetdir

Kâfirlerin âdetlerini yapan ve bayramlarına kıymet veren bir kimsede zerre ka­dar imân varsa. Cehennemde sonsuz kalmaz 266

Kâfirlerin kötü sözlerine üzülmemeli, cevâb vermemelidir

Kâfirler’e görüşmek, zaruret mikdârını aşmamalıdır 163, 165

Kâfirler ile cihâd ve onlara düşmanlık, elbette lâzımdır 193

Kâfirleri Hak teâlânm kendisi sevmez. Nefslerine uyan ve günâh işleyen mü’min-leri Hak teâlânm sıfatları  sevmez. Rahmet sıfatı, zâtın düşmanlığını yok edemez 266

Kâfirlerden birkaçının hakikatinde mahbûbiyyet bulunarak cezbe görünür ise de Şerî’ate uymadıkları için felâketden kurtulamazlar 117

Kâfirlere kıymet vermek, müslimânları aşağılamak olur 166, 193

Kâfirlerin duaları kabul olmaz 163

Kâfirlere kıymet vermek, onlara sorup, sözlerine uymak demekdir 163

Kâfirleri kötüliyen şi’rleri okumak caizdir 130

Kâfirlere âhıretde merhamet hiç yokdur 266

Kâfirlere dünyâda merhamet olunması, görünüşdedir. Onları aldatmakdır 266

Kâfirlere dünyâda verilen ni’metler istidrâcdır. Onları felâkete götürmek içindir 164, 311

Kâfirlerin nefsleri parlayınca gaybden haber vermeleri istidrâcdır 263

Kâr in est gayri in neme hiç 37, 49, 51, 90, 112, 237, 271

Kâ’be dünyâda görünüyor. Hâlbuki âhıretdendir 263

Kâ’bc’ ravda-i mutahheradan dahâ üstündür 312

Kâ’benin hakikati 263

Kebîre, ya’ni büyük günâha devam etmek, küfre sebeb olur 96

Kebîre işliyeni, Hak teâlâ dilerse afv eyler 266

Kebîre işliyenin Cehennemde sonsuz kalması, harama halâl dediği içindir 233

Keşfde hatâ vardır 107, 112, 266, 272

Keşf, şerî’ate uygun olursa, buna güvenilir 207, 217, 286

Keşf ve ilham, başkaları için sened olmaz. Müctehidin sözü. başkaları için de sened olur 31

Keşfler ve tecellîler, yolda bulunan Evliyada olur. Sona varanlar, câhil ve şaş­kındır 36, 217

Kelâmı i’âhî, ezelden ebede kadar tek bir kelâmdır 268

Kelâmı ilâhîde öncelik, sonralık ve sıraya dizilmek yokdur. Bunlar mahlûklarda olur119, 272

Kelâmı ilâhînin tefsiri nakl ile, işitmekle olur 234

Kelâmı lafzî, kelâmı nefsi gibidir. Buna inanmıyan da kâfirdir 272

Kelimetâni hafîfletâni alel lisâni 303

Kelime-i temcîd okumak, elemi, sıkıntıyı giderir 174

Kelims-i tenzihi her gün okumalı 307, 309

Kelime-i tevhîd, putlara ibâdeti bırakıp Hak teâlâya ibâdet etmek demekdir 63

Kelime-i tevhidin sevabı her ibâdetden dahâ çokdur 52

Kemâlât i vilâyeti bitirenlerden dilediklerine hilâfet makamını ihsan eder 256, 260

Kemâlât-i vilâyet, şerî’atin suretinden, Kemâlât i nübüvvet ise şerî’atin hakika­tinden hâsıl olur 260

Kemâlât i vilâyetin Kemâlât-i nübüvvet yanında hiç değeri yokdur 260, 261, 286, 268

Kemâlât-i nübüvvete kavuşduran yol ikidir: Birisi Kemâlât-i vilâyetden geçen yol­dur. İkincisi, Kemâlât i  vilâyet araya karışmadan. Peygamberlerin gitdikleri yoldur 301

Kemilât-i nübüvvet, büyüklerden birkaçına hâsıl olmuşdur. Nübüvvet makâmna kavuşmak başkadır 260

Kemâlât-i nübüvveti temâmlıyanlardan dilediklerine (İmamet makamı)nı ihsan ederler 256, 280

Kemâlât-i nübüvvetden, toprak maddelerine çok pay hâsıl olur 229

Kemâlât-i zâtiyye. Zâti ilâhînin kendisidir. Zât i tealanm bir kısmı ilm, bir kısmı kudret olmak gibi değildir 234

Kemâlât-i zâtiyye ilm mertebesinde birbirlerinden ayrılmışlardır. Bunlara sıfatlar denir 234

(Kenz-i fârisi) kıymetli fıkh kitabıdır 29

Keramet vardır, inanırız 260

Kerametle istidrâc arasındaki fark 107

Kerametin çok olması, çok yükselip az inen Evliyadadır 216

Kıble-i teveccühü çoğaltmamalıdır 75, 148

(Kitâb-i fıkarât) hâce-i Ahrârındır 290

Kıyâmet-i sugrâ. ölüm demekdir 276

Kıyamet gününde gökler, yıldızlar, yeryüzü, dağlar, denizler, hayvanlar, bitkiler, metaller, her madde yok olacakdır 266

Kıyamet günü ihsan olunan ni’metler, kabrrieki ni’metlerden üstündür 263

Kıyâmetde şerî’atden sorulur, Tesavvufdan sorulmaz. 48

Kıyâs ve ictihâd bid’at değildir. Ayetlerin ve hadîslerin ma’nâlarını bildirmekdir 183

Kur’ân-ı kerim iki kısımdır: (Muhkemât) şeri’ati, (Müteşâbihât) hakikatleri bildirir 276

Kur’ân-ı kerîmdeki ameli sâlih, îsîâmın beş şartı demekdir 331

Kurb, vüsûl gibi sözler, başka kelime bulunamadığı için söylenmişair. Yoksa o makamda kurb, vüsûl, şühûd, ma’rîfet ve cehl yokdur 271

Kurb ve bu’d o makâmda birbirinden başka değildir…………. 232

Kurb-i ebdân, kalbleri’bağlamakda çok te’sirlidir………….. 237

Kurb-i ebdân istemeli. Çünki, ni’metin temam olması, bedenlerin yakîn olması iledir .  . 2T7

Kutb-ül Aktâb, Kutb-i medardır……………..  .     .251

Kutba, Kutb-ül Aktâb da derler……………….. 256

Kutb-i irşâd, (Kayyûm-i âlem) dir. Herkese rüşd ve îmân ondan gelir……. 260

Kutb-i irşâd makamı, imamet makamının zillidir    …………  256. 260

Kutb-i medar makamı, hilâfet makamının zillidir……….  . 256, 230

Kutb-i irşâd son mertebeye kavuşdukdan sonra nefsi kulluk makâmnı inen zâtdır .  .  . 285

Kutb, Vilâyet-i Muhammedi sahibidir. Zâtın tecellîsi Mııhammedîler içindir …. 237

Kutb-i ebciâl. israfil aleyhisselâmın vilâyetindedir………….. 287

Küfre sonsuz azâb yapmasının sebebini insanlar anlıyamaz………. 214

Küfrden başka günâhlar için de sonsuz azâb yapılması, günâha ehemmiyyet vermiyenler içindir 266

Küfr-i hakiki, hâlık ile mahlûkların başkalığını görmemekdir 245

Küfrü ve günâhları Hak teâlâ diler ve yaratır, fekat bunları beğenmez 266

Küfr, nefs-i emmârenin isteklerinden hâsıl olur 263

Küfrü yaratmak kötü değildir. İnsanın küfrü dilemesi kötüdür 163, 283

– L –
Lâ yü’minü ehadüküm hattâ yükâlü ………… hadîs-i şerifi 65

Lâ ilahe illallah tevhîdi kelimesini okumak kalbi temizler 52

Lahor şehri, Hindistânın kalbi gibidir 76

Lâ salâte illâ bi-huzûril ka’b ………… hadîs-i şerifi 335

Lâ yese’unî ardî velâ semai …… hadîs i şerifi 95, 287

Letâif i hamsenin aslları Alem-i kebirdedir. Bunların da aslları. Allahü teâlânın ismlerinin zilleridir 260

Latife-i kalbin nasibi, fi’ller mertebesidir. Ruhun nasibi sıfatlar m^rtebesidir. Letâif, Alemi enirdendir. Birinci latife kalbdir. Kalbin üstü, rûhdur. Ru­hun üstü, sırdır. Sırrın üstü, hafidir. Hafinin üstü  ahfâdır. Kalb, Âlemi halk ile. Âlemi emr arasında geçiddir 34

Latifelerin göründüğü yer, Arşın üstündedir. Arşın altına göre makânsızdırlar 230

Latifeler yükselince. Arşın üstündeki asllanna kavuşurlar. Oradan da, ismlerin ve sıfatların zillerine çıkarlar. (Vilâyet-i sugrâ) hâsıl olur. Oradan da ism lerin ve sıfatların kendilerin? çıkınca. (Vilâyet-i kübrâ) hâsıl olur. Dahâ yukarıya yalnız nefsi mutmeinne ile toprak maddeleri çıkabilir 257, 260

Latifeler, (Âlem-i sagir) denilen insanın parçalarıdır 260

Latifelerden herbirinin vilâyeti başkadır 253, 260

Latifelerden sır, hafi ve ahfâ, sıfatların üstüne bağlanabilir 34, 196

Latifelerin sonunda imkân dairesi, ya’nî mahlûklar sena erer 260

Latifeler yedidir, denilmişdir.  Herbirini geçerken karanlık ve nurlu onbin perde aşılır 58

Latifeler yükseldikçe Alem-i halkdan uzaklaşırlar. Âlem-i halk alçalmış olur. Âlem-i halk aşağılaşdıkca insan ayblarını, kusurlarını çok anlar 222

Latifeler ondur. Bunlardan toprak maddeleri, hepsinden daha yukarı çıkar. İni­şi de en aşağıya kadar olur 260

Latifelerden nefs ve Âlemi emrin beş latifesi Fenaya kavuşur. Hevâ, toprak, su ve ısı enerjisi şerî’ate uymamakda devam öderler 260

Latife-i kalbin izafî sıfatlara, ruhun ise hakîki sıfatlara bağlılığı vardır 34

Latife-i kalbin nasibi, fi’ller, mertebesidir. Ruhun nasibi sıfatlar mertebesidir. Sırrın nasibi şü’ûnlar mertebesidir. Hafinin nasibi tenzih ve takdis mertebesidir. Ahfânın nasibi cehl ve hayret mertebesidir 58, 269

Latife-i ahfâ, latifelerin en latîfi ise de, imkân dâiresi içinde, mahlûkdur. Sâlik im­kân dâiresinden çıkınca ve vücûb mertebelerinde ilerleyince, mahlûkları aşağı, kıy­metsiz görür. Nefsle ahfâyı birbirine karışdırır 212

Latife-i nefs, Âlemi emrin beş latifesi gibi Fena ve Bekaya kavuşup mutmainne olur 212

La’net etmek ibâdet değildir 251

Le’anerricâle yelbisu lebsel mir’eti ………… hadis-i şerifi 313

Lems-i nisa ve lems-i zeker olunca abdest almalıdır 283

Len yü’mine ehadüküm hattâ 119, 213

Leyse ke mislihi şey’ün, fârisîde bî-çûn ve bî-çigûne olarak söylenir. İlm, şühûd ve ma’rifet yol bulamaz demekdir 38

Lezzet ve halâvet, cezbenin başlangıcındadır 145

Lezzetli lokmalara ve güzel elbiseye düşkün olmamalıdır 226

Lî me’allahi vaktün ………… hadîsi şerifi 285, 287, 293

– M –
Mâ esâbeke miri hasenetin …………âyeti 162, 234, 266, 337

Mahbûbun verdiği sıkıntılar tatlı olur 132, 140

Mahbûbiyyetde cezbe sülûkden önce olur 9

Malı zarardan korumanın ilâcı, zekât vermekdir 165

Mâ-lâya’nî ile vakt geçirmek Allahü teâlâdan uzaklaşmağa işâretdir 73, 123

Mâ-lâ-yüdrekü küllühü lâ-yüdrekü küllühü 53, 70, 85, 117

Mansab sahibi olan, elbette ilm sahibidir 256

Ma’rifet-i Hüdâ şol kimseye haram olsun ki, kendini kâfirden üstün bile 261

Ma’rifet ilmden başkadır. Buna (İdrâk-i basit) de denir 38

Maraz, ya’nî hastalık iş görmeği gücleşdirdiği gibi, kalb hastalığı da ibâdeti güçleşdirir 289

Maraz-ı kalbi. Allahü teâlânın enirlerine ve yasaklarına kalbin inanmaması demekdir 191

Maraz-ı kalbî, kalbin mâ-sivâya bağlanmasıdır 195, 109, 219

Maraz-ı kalbiye tutulmuş olanların hiç bir ibadeti ve tâ’ati fâideli olmaz 105

Mâ-sivâ, mahlûklar demekdir. Akla, hayâle gelen, düşünülen, görülen herşey mâ-sivâdır 272, 287

Mâ-sivâya gönül bağlıyanlar felâketden kurtulamaz 109, 153, 161

Mâ-sivâya bağlılığın kötüsü kendi nefsine bağhlıkdır. Her iyiliği kendi nefsi için yapar. Çocuğunu da kendi nefsi için sever 105

Mâ-sivâya düşkünlük kendi nafsine düşkünlükden doğar. Her felâket- gönlü nef­se bağlamakdan çıkar 154

Mâ-sivâya düşkünlükden kurtulmak için kalbe Allahdan başka şey getirmemelidir 185

Mâ-sivâyı anlatmak için üç şey söylemişlerdir. Her makâmın bilgisi başkadır 160

Mâ-Türidiyye mezhebinde, yaratanın varlığını akl ile bulmak lâzımdır. Dağda, çöl­de, yetişip islâmiyyeti işitmeyen kâfirler Cehenneme gidecek dedi 259

Mat’ûmât ve me’bûsât kullanırken nefsin arzusunu düşünmemek lâzımdır 70

Matlûbu kendinde aramalıdır, dışırda bulunmaz 154

Matlûb, âfâkda da enfüsde de bulunmaz 130, 285

Me’âsînin zulmeti îmân nurunu söndürür 96

(Mebde’ ve Me’âd) risalesinde hakikati Kâ’benin açıklanması 260

Mebdei te’ayyün 232, 260, 294

Meczûb 287, 290, 292

(Mecmu’a-i hâni) fârisi fıkh kitabıdır 29, 193

Mehdinin hakikati (Sıfât-ı ilm) dir 251

Mehdinin gelmesi yüzyıl başında olacakdır. Dahâ önce doğuda kuyruklu yıldız görülecekdir 209

Mehdi, Medinede Vehhâbi din adamlarını öldürecekdir 255

Mekruh, mubah karşılığı olunca, tahrîmen mekruh demekdir 29

Mekrûhdan sakınmak ve bir edebi gözetmek zikrden, fikrden ve murakabeden dahâ fâidelidir 29

Mekşûfât ve meşhûdât, aranılanın zilleridir. Kendisi değildir 266

(Mektûbât)ı okumalıdır. Çok fâidelidir 237

Melâike, Hak teâ’ânın kullarıdır. Yanılmazlar, unutmazlar. Yimezler, içmez­ler. Evlenmezler. 266

Melâike, imkân dâiresindedir, mahlûkdurlar 287

Melâikeden bir kısmı ateş ile kardan yaratılmışdır 260

Men hâme havlel himâ 234, 310

Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu 234, 310

Men dakka bâb-el kerîmi infeteha 232

Men arefallahe kelle lisânühü 260

Men fesserel Kur’âne bi-re’yihi fekad kefere 234

Men şâhe şeybeten fil islâmi  88

Men senne sünneten haseneten 192

Men tevâda’a ganiyyen li gınâihi 85, 138

Men sebbe eshâbî 251

Menkühanın dört adedi ve cariyelerden hernekadar isterse mubâhdır 191

Meşâyıhın ruhlarının, yardım etmesine aldanmamalı. O görünenler kendi şey­hinin latifeleridir 148, 292

Meşâyıh-ı kiram rûhdan ve sırdan haber verdi. Az kimse hafiden haber verdi 294

Mevlid okumak bu yolda yasakdır 266, 273

Mevt, âhıret hâllerinin başlangıcıdır 263

Meyyit, boğulmak üzere olan kimse gibidir. Anasından, babasından, kardeşinden ve arkadaşından gelecek düâyı beklemekdedir 89, 104, 159, 278

Meyyite düâ, Fatiha, sadaka ve istiğfar ile yardım etmelidir 89, 104, 159, 278

Mezâhir-i cemileye istiyerek ve tekrar bakmak caiz değildir 234

Mi’râcda Resûlullah imkân dâiresinden çıkıp ezel ve ebedi bir ânda birlikde gördü 283

Mihnet ve sıkıntıya katlanmak, muhabbet sahiblerine lâzımdır 140

Minennâsi men yeşteri levh el-hadîsi …… âyeti mûsikîye yasaklamakdadır 266

Mir’ât-i kâinâtda görünen cemâl değildir. Cemâlin zilleridir 272

Mu’âviye ve onunla beraber olan Eshâb ı kiram «rıdvânullahi teâla aleyhim ecma’în» hatâ etdiler. Fekat ictihâd hatâsı idi 251

Mu’aviyenin «radıyallahü anh» atının burnuna giren toz Ömer bin Abdül’azizden üstündür 58, 66, 207

Mu’âviye «radıyallahü anh» için Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» hayr düâ etmişdir 251

Mu’aviyenin «radıyallahü anh» hatâsı, Veysel Karânînin ve Ömer Mervânînin doğrularından dahâ kıymetlidir 120

Mu’aviyenin hilâfeti, hazret-i Ali «radıyallahü anhümâ» zemanında hakîki değil­di. Ondan sonra âdil imâm idi 251

Mu’cizeyi kâfirler ve inkâr edenler ister. Hiçbir mü’min mu’cize istememişdir 292

Mu’cizelerin en kuvvetlisi ve devamlısı Kur’ân-ı kerîmdir. Mü’min günâh iş­lemekle îmândan çıkmazm 266

Mubah olan birşey yapmak, vacibi terk etmeğe sebeb olursa, o şey mubâhlıkdan çıkar 73

Mubah olan şeyler pekçokdur 191

Mubah olan şeyleri zaruret olunca kullanmalıdır. Mubahları kulluk vazifesini yapmak için niyyet ederek kullanmalıdır 73, 76

Mubahları gelişi güzel kullanan, şübheli şeyleri yapmağa başlar. Şübhelileri yapmak da harama yol açar 76, 286

Mübtedî ve sapık olanlar, inançlarının âyetlere ve hadîslere uygun olduğunu sa­nırlar. Kitâbdan ve sünnetden yanlış ma’nâlar çıkarırlar 286

Mübtedî, kalbindeki hâlleri de yok bilmelidir 190, 230, 264, 266

Mübtedî Eshâb-i kulûbden olmıyan kimsedir 285

Mübtedî o’an ve yolda olan kendini zorlar, çalışır. Sona varan kendini zorlamaz. Gaflet içinde iken huzurdadır 221

Mübtedî önünde perdeler vardır. Müntehide perdeler kalkmışdır 99

Mübtedî. cezbede, aşkda ve muhabbetde müntehiye benzemekdedir 43, 287

Mübtedînin cezbi kalbe çeker. Müntehinin cezbi, ruha çeker. Kalbin cezbinde ve teveccühünde, nefsin ve ruhun teveccühleri de vardır. Fekat mübtedîye hâsıl olan bu ruhun teveccühünde rûh yok olmamışdır. Müntehideki teveccüh ise ruhun Fenasından ve Hakkın varlığı ile Bekasından sonradır 287

Mübtedînin ve yolda olanların hâtıraları zararlıdır. Müntehinin bedeni aşağı inmiş, vesveseleri ve hâtıraları çoğalmışdır 182

Mübtedîye semâ raks, vecd, şartlarına uygun olsa da zararlıdır 285

Müceddid-i elf-i sânî bu ümmetin sonda gelenlerindendir. Örtülü kalmış olan pey­gamberlik kemâlâtını meydana çıkarır 261, 301

Müctehidin hatâsına uyanlar da sevâb kazanır. Evliya keşfinde yanılınca afv olur ise de, bunlara uyanlar afv olmaz 31, 95,  272

Müctehidler, Resûlullaha yakın zemanda olduklarından ve  ilmleri, takvaları çok olduğundan hadîs-i şerifleri biz câhillerden dahâ iyi anlamışlardır 312

Muhabbetin da’vâ’sı, düşmandan teberri eylemedikce doğru olmaz 266

Muhabbeti îşân, sermâye-i se’âdetdir 235, 260, 280

Muhabbete müdâhene sığma 165

Muhammed Bâki-billâh «kuddise sirruh» hazretlerinin kabri Dehlidedir 291

Muhammed Pârisâ, «kuddise sirruh», (Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanınız) emrini uzun açıklamakdadır 107

MuhammedPRârisa «kuddise sirruh» (Füsûl-i Sitte) kitabında (îsâ «aleyhisselâm» inince hanefî mezhebine Uygun ictihâd edecekdir) dedi 282

Muhammed Sa’îdin üstünlükleri 235

Muhammed Sâdık, imâm-ı Rabbaninin oğludur 119, 131, 235, 244, 306

Muhyiddin i Arabî, raksı ve simâ’ı ve ilâhî söylemeği yasak etmişdir 200

Muhyiddîn-i Arabî gibiler, gece, günlük işlerini, düşüncelerini ve niyyetlerini hesâb eder, iyiliklerime şükr, kabahatlerine tevbe ederdi 309

Muhyiddîn-i Arabî (Fütûhât-i Mekkiyye) kitabında, (Cem’i Muhammedi cem’i ilâhîden dahâ genişdir) dedi 220

Muhyiddîn-i Arabî, (Peygamberlerin sonuncusu, bilgilerini  Evliyanın sonuncu­sundan alır) dedi 272

Muhyiddin-i Arabînin sözleri Allahü teâlânın mecbur olduğunu gösteriyor. Böyle sözleri, keşf ve ictihâd hatâsı olduğundan ona dil uzatanlayız 266, 286

Muhyiddîn-i Arabîye göre, mahlûklarrn aslı, Hak teâlânrn ilminde ayrılmış olan kemâllerdir 234

Muhyiddîn-i Arabîye göre, şeytân Resûlullahın tâm şekline giremez 272

Muhyiddin i Arabîye göre, dört halîfenin hilâfetlerinin sırası ömürlerine göredir 266

Muhyiddin i Arabîye göre, küfrü ve günâhları Allahü teâlânrn Mudil ismi beğenmekdedir, bu söz yanlışdır 266

Muhyiddîn-i Arabîye göre, kâfirler de en son Cennete kavuşacakdır. Bu söz yanlışdır 266

Muhyiddîn-i Arabîye göre, hiçbirşeyin kendisi çirkin, kötü değildir. Hattâ küfrde îmâna göre kötü sayılır der 234

Muhyiddîn-i Arabîye göre, peygamberin vilâyeti kendi nübüvvetinden üstündür 77, 95

Muhyiddîn-i Arabîye göre, âhıretde Allahü teâlânrn kendisi değil sureti görü­nür. Bu sözü yanlışdır 266, 286

Muhyiddîn-i Arabîye göre, mahlûkları ihata eden, yakîn olan ve beraber olan Allahü teâlânın kendisidir 31

Muhyiddîn-i Arabî, (Vahdet-i vücûd vardır. Mahlûkların varlığı, Allahü teâlânın varlığından başka birşey değildir) der 234

Muhyiddîn-i Arabîye göre, Allahü teâlânın sıfatları, Onun kendisidir 286, 310

Muhyiddîn-i Arabîyi beğenmiyenler yanılıyor. Onun sözlerinin hepsini beğenenlerde yanılıyor 266

Muhlas, niyyetini ve ihlâsmı düzeltmek için uğraşmağa lüzum olmıyan kimsedir 59

Muhlis, niyyetini ve ihlâsmı düzeltmeğe uğraşan kimsedir 59

Muhlislerin kusurları afv olunur 239

Mukallidlerin -âyetden ve hadîsden anladıklarına uyarak, müctehidlerin yasak etçiklerini yapmaîarı caiz değildir 217, 312

Mukarreb olanlar, Allahü teâlâdan başka birşey istemezler. Cenneti, Onun be­ğendiği yer olduğu için isterler 24, 35

Mükâtebe, ya’nî mektûblaşmak kalblerin bağlanmasına yardım eder 141, 207

Mümkinin Vâcıbden nasibi, Onu anlıyamamakdır 126, 263

Mümkiıbr, ya’r.î mahlûklar, her kötülüğün kaynağıdır 234

Mümkinler var olmakda ve varlıkda kalmakda Hak teâlâya muhtâcdırlar 266

Mümkinlerin hakikatleri, imâmı Rabbâniye göre Allahü teâlânın ilminde bir­birinden ayrılmış olan ademlerdir 234

Mümkinler, ismlerin ve sıfatları, zillerinin görünüşleridir 287

Mümkinler, şü’ûnların zilli değildir 287

Mümkinler, Zâti ilâhînin görünüşleri değildir 31

Mümkinler, Allahü teâlânın ilmindeki hakikatlerine uygun olarak dışarda gö­rür mekdedir 234

Mümkinler, ya’nî mahlûklar beş latifenin Âlem-i emrdeki asllarının sonuna ka­dardır 260

Mün’ıme şükr etmek lâzımdır. Şükrün mikdârı gelen ni’mete göre olur. Allahü teâlânın nimetlerine şükr, Ehl-i sünnete uygun inanmak ve şerî’ate uy­makla ve Eh1 i sünnetden olan tesavvuf yolunda kalbi ve nefsi temizlemekle olur 71

Münker ile Nekîr adındaki iki melek kabrde mü’minlere ve kâfirlere suâl soracakdır 266

Münkirler. Allah bir deseler de, peygambere inanmadıkları için müslimîn olmazlar 63

Müntehi ol kimsedir ki, aranılana kavuşmağa başlayıp Seyr-i ilallahı bitirmişdir. Seyr i fillaha  başlamışdır 221, 263, 285

Müntehi geri i ıince. zahir ve bâtını mahlûklara döner. Fekat mahlûklara bağ­lanmaz. Kalkmış olan perdeler geri gelmez. Yükselirken zahiri mahlûklar­la, bâtını Hak’a idi 95, 99, 272

Müntehi ilm sahibi değildir demek, hallerindeki değişiklikleri bilmez demekdir. Hiçbirşey bilmez demek değildir 263

Müntehinin mahlûkların sonuna kadar yükselmesi, şerî’atin suretine uymakla olur. Vücûb mertebelerinde ilerlendi, şerî’atin suretini ve hakikatini birlikde yapmakla olur. Böylece ilm şanına kadar varır 172

Mürîdlerin yolu, (İnâbet) yoludur. Murâdların yolu, (İctibâ) yoludur 117

Mûsâ «aleyhisselâm» Resûlullahın zemanında bulunsaydı, elbette ona uyardı 249

Mûsâ «aleyhisselâm» (Yâ Rabbi En çok kimi seversin?) dedikde, (Gücü var­ken düşmanını afv edeni) buyuruldu 98

Mûsâ «aleyhisselâm» îsâ aleyhisselâmdan dahâ şanlıdır 260

Mûsâ «aleyhisselâm», Allahü teâlâyı görmek istedikde (Sen beni göremezsin) cevâbını alınca, bu isteğinden vaz geçdi 277

Mütenâfî, ya’nî zıd olan iki şeyin bir arada bulunmaması, aynı zemanda, bir yerde bulunamazlar demekdir 222

Mütesavvıf câhiller, sapıklar, kendilerini şerî’atde kurtulmuş sanır. Şerî’at baş­kaları içindir derler 273

Müteşâbihâtdan olan âyet-i kerîmelere îmân etmeli, ma’nâsmı Allahü teâlaya bı­rakmalı. Bunlar dostlarına bildirdiği sırların sembolleri, işaretleridir. Bun­ları anlıyanlar açıklamamışdır 276, 310

– N –
Nafile nemâzları cermâ’atle kılmak tahrimen mekrûhdur 131, 168, 260, 288

Nafile ibâdetlerin farz yanında hiç kıymeti yokdur. Belki sünnet yanında da öyledirler 260

Nafile ibâdetler zillere kavuşdurur. Farzlar asla kavuşdurur 260

Naks ve şer ve kötülük demek, bunları anlamak demekdir. Evliyada bunlar bulunmaz 9

Nazar ber Kadem 195

Nebilerin her birinde ayrı bir vilâyet vardır 21, 294

Nefs bir merkez, bir santraldir. Duygular, organlar onun âletleridir 22

Nefs, kötülükler deposudur. Kendini iyi sanarak cehli mürekkeb olmuşdur 313

Nefs mutmeinne olunca, beyindeki yerinden ayrılarak göğüs altına yerleşir 260

Nefs mutmeinne olunca, şerî’atden ayrılmak, toprak maddeleri, hevâ, su ve ateşden ileri gelir. Fekat haram işlenmez, farzlar terk edilmez 260

Nefse, günâhlardan kaçmak, ibâdet yapmakdan dahâ güç gelir. Onun için günâhdan kaçınmak dahâ sevâbdır 286

Nefs-i emmâre 289

Nefsi emmâre ademdendir. Bunun kötülükleri ademden gelmişdir. İblîsden ders alır. Fekat, İblisi geride bırakır 234

Nefs-i emmâre hayvanlarda yokdur 260

Nefsi emmâre, hiç kimsenin emri altına girmeyip, herkese emr etmek ister 52

Nefs-i emmâre inanmadığı için, serî’atleri akl ile, fen ile anlamak çok güc olur. Önce nefs temizlenmelidir 45

Nefs i emmâre lecûcdur, acelecidir 228

Nefs-i emmâre şeri’atlere inanmaz 46

Nefs-i emmârenin azgınlık zemanı olan gençlikde, az işe çok sevab verilir. İhtiyârlıkda güc, kuvvet kalmaz. Çok kimse ihtiyarlığa da kavuşamaz. Sonsuz azaba sürüklenir 96

Nefs-i emmâreye, şeri’ate uymakdan dahâ güc birşey yokdur 221

Nefs-i emmâreyi yıpratmak, azgınlığını önlemek için şeri’ate uymakdan başka çâre yokdur 221

Nefs-i natıka, nefs-i emmâre demekdir 34

Nefsin itminanı, Zâtın tecellisi zemanında olur 253, 260

Nefsin safâsı, parlaklığı sapıklıkdır 313

Nefsin temizlenmesi lâzımdır 161

Nefsin yürek ile bağlılığı vardır. Yürekdeki gönül vâsıtası ile ruha da bağlanır. Rûhdan gelen feyzler, nefse ve nefsden de duygulara, organlara yayılır 22

Nemâz, bütün ibâdetlerden ve orucdan kıymetlidir 261, 263

Nemâz dinin direği, müslimân ile kâfiri ayıran bir alâmettir 85, 261

Nemâz maksaddır, gayedir. Başka ibâdetler nemâzın yardımcılarıdır 137, 261

Nemâz, mü’minin mi’râcıdır 263, 261, 293

Nemâz, mü’minin mi’râcı olduğu için, otururken mi’râcdaki kelimeleri okumak emr olundu 304

Nemâz vardır ki, günâhları yok eder. İnsanı kötülüklerden korur 260

Nemâz vardır ki, kırık kalbleri zevkle doldurur 261

Nemâza niyyet yalnız kalb ile olmak sünnetdir. Dil ile söylemek bid’atdir 186

Nemâzda hâsıl olan lezzetlerde nefsin nasibi yokdur 137

Nemâzda her tekbir, o rüknü yapmağa layık olmadığını bildirmekdedir 304

Nemâzda otururken parmağı kaldırmak haramdır 312

Nemâzda öyle ân olur ki, arifin dili Mûsâ aleyhisselâma söyliyen ağaç gibi olur 305

Nemâzın dünyâdaki rütbesi, Cennetde Allahü teâlâyı görmek gibidir 137, 261

Nemâzın kemâlâtından birşey anlıyan, semâ’ ve nağmeye dönüp bakmaz. Vecd ve tevâcüdü ağzına almaz 261

Nemâzın mi’râc olması bu ümmete mahsûsdur 261

Nemâzları cemâ’atle ve müstehab zemanlarda kılmalıdır. İmâmın ilk tekbîrine yetişmek çok sevâbdır 266

Nemâzları vaktin evvelkide kılmalıdır. Özrü olan müstesnadır 37

Nemâzların farzını kılarken lezzet almak yalnız müntehilere nasîb olur 137

Nemâzların tarzlarını kılarken hâsıl olan hâller, başka hâllerden dahâ üstündür 137, 231, 263

Nevm zemanında yüz kerre teşbih, tahmid ve tekbir okumak, kendini hesaba çekmek sayılır 309

(Nevm ül ulemâ ibâdetün) hadîsinde metih olunan âlimler, mal, mevki’, düşünmeyen âhıret âlimleridir 33

Ne devletdir ki, herkes bir kimseyi kötü bile, o ise iyi ola 149

Ni’metleri başkalarına göstermek, hamd etmek olur 234

Nisanın intisabı caizdir. Mahrem değil ise, perde arkasında oturur 256

Niyyeti doğru yapamıyan kimse, kendini niyyet etmeğe zorlamalıdır 70

Nuhûseti eyyam, vilâdet-i rahmeti âlemiyân ile zail olmuşdur 256

Nüzul, urûc mikdârı ile olur 234

O – Ö
Ol kimse ki, kendini bî-hâsıl bile, vâsıldır

Osmâna «radıyallahü anh» Vilâyet ve Nübüvvet yüklerini taşıdığı için (Zinnû-reyn) denir. Çünki Ebû Bekr ve Ömer yalnız Nübüvvet, Alî yalnız Vilâyet yükünü taşımakdadırlar «radıyallahü anhüm» 251

Osmânın «radıyallahü anh» Vilâyet ve Nübüvvet yollarından bağlılığı Nûh aleyhisselâmadır

Osmânın «radıyallahü anh» ve Ebû Bekr ve Ömerin «radıyallahü anhümâ» dahâ üstün olduklarına inanmıyan kâfir olmaz. Bid’at sahibi ve sapık olur 286

Ömer «radıyallahü anh» (İnne azâbe rabbike le-vâkf) âyetini işitince aklı gidip deveden düşdü 332

Ömer, Ebû Bekr’den «radıyallahü anhümâ» sonra ümmetin en üstünüdür 266

Ömer «Radıyallahü anh» Vilâyeti Muhammediyyeye kavuşdu 251

Ömer «radıyallahü anh» için, (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer peygam­ber olurdu) buyuruldu 251

Ömer «radıyallahü anh» ölünce, oğlu Abdullah (İlmin onda dokuzu öldü) dedi 251

Ömer «radıyallahü anh» buyurdu ki, (Gece çok ibâdet ederek sabah namazında, cemâ’ati kaçırmakdan ise, bütün gece uyuyup cemâ’ate yetişmek dahâ iyidir)

Ömerin «radıyallahü anh» Vilâyeti, İbrahim aleyhisselâma, Nübüvvet tarafından Mûsâ aleyhisselâmadır

P – R
Pâdişâhların, devlet başkanlarının iyi, kötü huyları ve işleri, bütün millete yayılır 195

Peygamberlerin sayısı yüzyirmidörtbindir denilmişdir

Pir, müridlerin yetişmesine sebeb olduğu gibi, mürîdler de pirin olgunlaşmasına sebebdir 256

Pir bir iletken gibidir. Kalb makamına inmiş olup rûh yolu ile aldığı feyzi, nefs yolu ile tâliblere dağıtır 217

Pir hayâtda iken başka mürşide gitmek caizdir 221, 287

Pir, eksik olur veya büyüklere bağlılığı olmazsa etrâfındakileri yoldan sapdırır 23, 61, 287

Pir, kâmil ve mükemmil ise, sohbeti büyük ni’metdir. Bakışları deva, sözleri şi­fâdır. Onun yardımı olmadan kavuşulamaz 23

Piri inciten veya inkâr eden, hidâyetden mahrum olur 106, 269, 313

Pirin cezbesi sülûkden önce olmuş ise, bulunmaz bir ni’metdir 292

Pirin doğru olup olmaması, onun yanında iken Allaha bağlılığın çoğalması ile anlaşılır 107

Râbıta, zikrden dahâ fâidelidir 187

Rabıtadan dahâ çabuk kovuşduran bir vâsıta yokdur 187

Râbıta-i muhabbet 260

Ram ve Kerşen, hindûların putlarıdır. Onlar insan idi 137

Ramedân ayındaki nafile ibâdet, başka zemandaki farzlar gibi kıymetlidir 45

Ramedân ayının her gecesinde birkaç bin cehennemlik afv olur 45

Ramedân ayında teravih nemâzı ve Kur’ânı kerîm hatm etmek sünneti müekkededir 45

Ramedân ayında haydarın ve bereketlerin hepsi toplanmışdır 162

Ramedân ayında şeri’ate uyanlar, bütün seneyi iyi geçirir 4, 45, 162

Ravda-i mütahhera, Mekkedeki Harem-i şerifden dahâ efdaldir 312

Razzak olan Hak teâlâ rızklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntıdan kurtarmışdır 224

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» Allahü teâlânm sevgilisidir. Bütün mahlukların en iyisidir. Bedeni ile mi’râca çıkdı. Arşı ve Kürsîyi geçdi 272

Resulullah «sallallahü aleyhi ve sellem» Eshabına buyurdu ki, (Sizler şeri’atin onda birini yapmazsanız helak olursunuz. Bir zaman geıir ki, oradaki müslümânlar şeri’atin onda birini yapınca felaketden kurtulurlar). Şimdi o zemandır 193

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» herkesden ilen yükseldiği için herkesden ziyâde inmişdir 216

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» Haseni ve Hüseyni öperdi. Bir kimse, (Onbir çocuğum var, hiçbirini öpmedim) dedikde, (Bu, rahmetdir. Dilediğine ihsan eder) buyurdu 272

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» komşu hakkını o kadar gözetirdi  ki, komşuya mîrâs düşeceği sanıldı 171

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» mi’râc gecesi, zemandan ve mekândan çıkdı. Ezeli ve ebedi bir ân buldu. Cennete gidecekleri, Cennetde gördü 283

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem» mi’râcdan gelince, yatağı soğumamış, abdest aldığı suyun hareketi durmamaşdı

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem», Mu’âviyeye (Melik olduğun zeman yumuşak davran!) buyurdu. Mu’âviye «radıyallahü anh» bunun için hâlife olmak istedi. Fekat, ictihâdında yanıldı. Çünki, hilâfet sırası hazret-i Emirden sonra idi. Fekat ictihâdda yanılana da sevâb vardır 211

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem», sarığın ucunu arkaya sarkıtırdı 183

Resûlullah «sallallahü aleyhi ve sellem», sıfatların ve ismlerin bütün kemâlleri­ne mâlikdi 79

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» itâ’at, Hak teâlâya itâ’atdir. Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» yolu, Eshâb-ı kiramın yoludur 89, 152

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymadıkça kurtuluş olamaz 25, 70, 74

Rcsûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymadıkça yapılan her iyi iş fâidesizdir 165

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymak herkese lâzımdır 152, 249,  266

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymak lâzım değil sanmak küfrdür. Zındıklıkdır 

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymak niyyeti ile gün ortası uyumak, onun yolunda olmıyan sıkı riyazetlerden ve çetin mücâhedelerden daha iyidir 191

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» uymak, şeri’ate uymakla ve küfr âdetlerinden sakınmakla olur 163, 165

Resûlullaha «sallallahü aleyhi ve sellem» vâris olmak için ahkâm ve esrar ilmlerini bilmek lâzımdır 265

Resûlullahdan «sallallahü aleyhi ve sellem» bir kimse nasihat isteyince (Kızma, öfkelenme) buyurdu 98

Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» düşmanlarına ve Hak teâlânın düşmanlama sert davranıp, onları ve putlarını aşağılamak en kıymetli ibâdetdir 268

Reslullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» mebdei te’ayyünü ilm şânıdır 172, 260, 294

Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» riyazet çekmesi, ni’metlere şükr içindi. Vâsıl olmak için değildi 302

Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» uykusu abdestini bozmazdı. Çünki, peygamber çoban gibidir. Hiç gafil olmaz 99

Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» vefâtmda otuzüçbin Sahâbî vardı.

Resûlullahın «sallallahü aleyhi ve sellem» yapdığı şeyler, ibâdet veya âdet olmak üzere ikidir. İbâdetlerine uymıyan şeyler bid’atdir. zararlıdır. Âdet üzere yapdıklarına uymıyan şeyler bid’at değildir. Zararlı değildir 231

Resûlullah, muhacirlerin fakirlerini vesile ederek, düâ ederdi 74

Rıfk ve mülâyemet lâzımdır

Rızâ makamı, Sülûk makamlarının sonudur demek, çalışarak, riyazet çekerek kazanılan makamların sonu demekdir

Ribâda malın hepsi haramdır. Yalnız faizi haram sanmamalıdır

Ribânın haram olduğu Kur’ân-ı kerimde bildirilmişdir. Muhtâc olana da haramdır.

Ricalin giyinmesi, kadınlara tâbi’ olmalı. Ya’nî kadınların aksini giymelidirler

Ricalden kadınlara, kadınlardan da ricale benziyenler mel’ûndur

Risâlet ve Nübüvvet Ve peygamber kelimeleri islâmiyyetle geldi 11

Riyazet çekmek, şerî’ate uymakdan dahâ kolaydır 83

Ruhsat ile amel eylemiyenler 235

Rûh nefse âşık oldu, tutuldu. Önceden Hak teâlâya olan bilgilerini unutdu

Rûh, bedenin içinde değildir, dışında değildir. Bedenle birlikde değildir, ayrı değildir. Bedeni idare edicidir

Rûh bedene bağlanmadan önce maksada doğru idi. Bedene tutulunca bunu unutdu 283

Rûh mekansızdır. Nasıl olduğu anlaşılamaz. Fekat Allahü teâlânın mekânsızlığına göre, mekânlı gibi, madde gibidir

Ruha tatlı gelen şeyler, bedene acı gelir. Bedene tatlı gelenler ruha acı gelir.

Rûh bedene inip tutulunca beden gibi olur. Kendine acı olanı tatlı sanır. Safra hastasının tatlıyı acı sanmasına benzer 64, 159

Ruhlardan istifâdenin şartları vardır. Bunları herkes yapamaz

Ruhun bu bedene tutulmasından evvel, yükselecek yalu yokdur. Bedene gelince yol açıldı 99

(Rûbâ’ıyyât) kitabı Muhammed Bâki-billah hazretlerinindir

Rücû’ sahibi, kendi isteğiyle inmez. Hak teâlânın dilemesi ile iner 272

Rücû’dan önce arifin îmânı bedîhi iken, geriye indikden sonra o yakîni örtülür

Rükü’de ve secdelerde tumânînet elbette lâzımdır

Rükü’ ve secdelerin teşbihleri en çok onbirdir

Rükü’de parmakları açmak, secdelerde birbirine yapışdırmak sünnetdir 266

Rüsûm-i küfre alışmış olan mü’minler Cehennemde sonsuz kalmasa gerekdir

Rü’yet âhırete mahsûsdur. Allahü teâlâ, orada bilinmiyen bir görmek ile görülecekdir 207, 217, 266, 272, 283

– S –
Sabah nemâzını cemâ’atie kılmak, bütün sene nafile nemâz kılmakdan kat kat iyidir 52

Safâ-i nefs açlıkla hâsıl olur 313

Safâ-i nefs sapıklıkdır 313

Salıv sekrden dahâ kıymetlidir 95, 268

Sâime, Ramedânda iftar verenin günâhları afv olur 45

Sâlik çok yüksekleri istemelidir. Bu ise şeyhin teveccühüne bağlıdır. O teveccüh de, ihlâsına ve muhabbetine bağlıdır 128, 242,  285

Sâlik, çıkış ve iniş mertebelerini birer birer geçdikden sonra ademe iner. Bu­rada Zâti teâlâya ayna olur. İsmlerin kemâlleri kendisinde görülür. İlmde bu­lunan ayrılıklar hâricde, bu ârifde bulunur 234, 300

Sâlik, Hakka yükselir ve tâm ademe iner ve Tecelîî-i zâtiye kavuşur 234

Sâiik hâllerini ve rü’yâlarını şeyhine bildirmelidir 222

Sâlik kendini uyuz köpekden üstün bilirse mahrum kalır 202

Sâlik, sülük konaklarını geçdikden sonra mebde-i te’ayyünü olan isme varıp, bu ismde fânî olur 238

Sâlike lâzım olan şerî’ate uymak, sünnete yapışmak ve niyyetlerini düzeltmekdir 171

Sâlike zulmet ve sıkıntı gelince, cenabı Hakka yalvarmakdır 218

Sâlik-i meczûb, ya’nî cezbesi sülûkden önce olmıyan mürşidler dahî nakısları Fena ve Bekaya ulaşdırabilir 292

Salikin isti’dâdı hangi peygambere uygun ise onun vilâyetine kavuşur 77, 294

Salikler yolun başında ve sonunda hâlden hâle dönerler. Bu haller kalbe, sonra nefse, sonra bedene gelir 175

Sâliklere yolda hâsıl olan hâller, mevâcid, bilgiler ve ma’rifctler özenecek şey değildirler. Hayâldirler. Bunları bırakıp sülük ve cezbenin sonu olan (Rızâ makamı) na kavuşmalıdır. Aranılan ihlâs bu makamda ele geçer 30

Sâliklerin isti’dâdı, yaradılışdaki kuvvetleri başka başkadır. Tesarruf sahibi olan mürşid, bir sâliki isti’dâdından dahâ yukarı mertebelere çıkarabilir 212

Sâliklerin kemâli başka başkadır. Kalbin selâmeti, ruhun kurtuluşu, sırrın şühûdü, hafinin hayreti ve ahfânın ittisali hep birlikde veya birkaçı olur 158

Se’âdet, felah ve halâs, Hak teâlâyı zikr etmekle ele geçer 190

Se’âdet, ömrü uzun ve ibâdeti çok olanındır 89

Se’âdet-i ebediyyeye kavuşmak Peygamberlere uymağa bağlıdır 191, 249

Se’âdet i ma’nevi bâtının mâ-sivaya düşkün olmakdan kurtulmasıdır 49

Se’âdetlerin sermâyesi,  sünnete yapışmakdır 114

(Sebekat rahmeti ala gadabî) sıfatları göstermekdedir 266

Secdeye diz ve elin önce sağını koymalıdır

Sefer der Vatan, Seyr-i enfüsîdir. Buna (Cezbe) de derler 78

Sekr, yolda hâsıl olur. Nihâyetde sahv vardır

Sekr sahibinin hatâları afv olur. Fekat bunların tözüne uymak caiz değildir 95

Sem’ ve basarın işitmekde ve görmekde hiç te’sîri yokdur. Gözü ve kulağı yaratan, bunlar vâsıtası ile, görmeği ve işitmeği de yaratmakdadır 13

Seyr-ü sülûkde görünen herşey yok edilmelidir 240

Seyr ve sülük Hak teâlânın ihata ve sereyân ve kurb ve ma’ıyyeti ilmidir 207

Seyr ve sü’ûk, ilmde ilerlemelidir. Bilinen hareket değildir. Seyri ilallahda Fe­na hâsıl olur. Seyr-i fillahda Bekâ hâsıl olur 144

Seyr ve sülûkden maksad, hurileri, gaybleri görmek değil, nefsin azgınlığını gi­dermek ve şerî’ate uymakda kolaylık içindir 35, 48, 261, 266

Seyr ve sülûkden maksad, ihlâsa kavuşmakdır ki, şerî’atin üçüncü parçasıdır 40

Seyr-i âfâkî, uzaklaşmakdır. Seyr i enfüsi yaklaşmakdır. Fekat, zille yaklaşmâkdır 164

Seyr-i anillah-i billah ve Seyr-i der-eşya Peygamberlere mahsûsdur 144

Seyr-i enfüsi, tam Fenadan ve olgun Bekadan sonradır 30

Seyr-i fillah, sâlikin mebdei te’ayyünü olan ismin zillinden başlar. Allahü teâlanın ismlerinde ve sıfatlarında ilerlemîkdir 269

Seyr-i fillahdan sonra, ismlerîn, sıfatların ve şü’unatların asllarında, sonra bunların asllarında ilerlenir. Sonra üçüncü aşkla seyr olur. Bu aslların kemâl­leri nefsi mulmeinneye mahsûsdur 260

Seyr-i ilallah, beş latifenin aslına çıkmasıdır. Buna (Sülûk) denir 260

Seyr-i ilâllah, sâlikin mebde-i te’ayyünü olan ismin zillinden başlar. A’lahü teâlânın ismlerinde ve sıfatlarında ilerlemekdir

Seyr-i fillahdan sonra ismlerin, sıfatların ve şü’ünların asllarında, sonra bunla­rın asllarında ilerlenir. Sonra üçüncü aslda seyr olur. Bu aslların kemâlleri nefsi mutmeinneye mahsusdur

Seyri ilallah, sâlikin mebdei te’ayyünü olan ismin zilline kadardır. İmkân dâi­resi burada temâm olur 260, 290

Seyri ilallah temâm oldukdan senra sâlik, hakikati olan ismin zilline ve sonra asllarına kavuşur  280, 233

Seyri ilallah ve Seyr-i fillah ile vilâyet elde edilir

Seyr-i ilallahdan sonra Seyr-i fillah başlar ki, cezb ile olur 290

Sıfât-i ilâhi 167, 226, 272, 286, 294, 296, 310

Sıfât-i ilâhî ile ahlâklanmanın ma’nâsı 107

Sıfât i ilâhî, Zâtdan bilinmiyen bir ayrılıkla ayrıdırlar 283, 287

Sıfâti ilm, hayât Sıfatından başka bütün ismlerden ve Sıfatlardan üstündür. Bü­tün sıfatlar kendinde vardır 263, 251

Sıfât-i sübûtiyye sekizdir: Hayât, ilm, kudret, irâdet, sem’, basar, kelâm ve tek­vindir. Bu sıfatlar hâricde mevcûddürler 266, 310

Sıfatlar birbirinden başkadır. Bir sıfatda Fenaya kavuşmak, her sıfatda Fena bul­mak olmaz. İ’tibârlar böyle değildir. Bir i’tibârda Fenâ, hepsinde hattâ Zâti ilâhide Fenadır 287

Sıfatlar ve fi’ller, Zât i ilâhiden ayrı değildir. Ayrılık var ise zillerdedir 260, 266, 272

Sıfatlardan, fi’llerden ve Zât-i ilâhîden insanın eline geçen Cehl ve hayretdir. Anlamadan inanmak lâzımdır. Akla, hayâle gelenlerin hepsini Îlla) derken yok etmelidir 236

Sıfatların ilmi, ilmi husûlîye uygundur 260

Sıfatların, Zâti ilâhîden ayrılması, arifin görüşü 234

Sıfatlarını ve fi’llerini göstermek için Hak teâlâ mahlûklara muhtâc değildir 266

Sıffin vak’ası hilâfet için değildi. Hazret-i Osmânı öldürenlerin cezalandırılma­sı içindi 251

Semi’, raks ve sesle zikr sonradan meydana çıkmış bid’atdir 286

Semâ’ ve raks, boş yere vakt geçirmekdir 263

Semâ’ ve vecd, ibn-ül-vakt olanlara fâide verebilir. Tece’liyât-i sıfâtiyye makâmında bir sıfatdan bir sıfata geçerler. Erbâb-i kulûbdürler 285

Sofistâiyye mezhebi, mahlûkları Hak teâlânın yarattığını bilmezler. Varlıkları evham ve hayâl sanırlar 125, 287

Sohbet yalnız dünyâ için olursa zararlıdır 176

Sohbeti agniyâdan kaçmalıdır 85, 131, 138

Sohbeti Ehlüllah, kemâlâta kavuşmak ve sülük için elbette lâzımdır 283

Sohbet-i şeyh varken zikre ihtiyâç yokdur 286

Sohbeti ganimet bilmelidir 197, 270

Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemâllerin üstüdür 210

Subbet aleyye mesâibu lev ennehâ (Sübhânallahi ve bi-hamdihi) her gün ve gece yüz kerre okunmalıdır 307, 308

Sülük birkaç çeşiddir. Önce cezbe olmaz veya olur. Yâhud sülük ederken cezbe de hâsıl olur. Yâhud hiç cezbe hâsıl olmaz. Cezbenin önce olması mahbûblar ve murâdlar içindir 287, 290

Sülük, tâlib tarafındandır. Yola gitmekdir. Cezbe, matlûb tarafındandır. Yola gö­türmektir. Gitmek başka, götürmek başkadır 117

Sülük, toplu bilgiyi yaymak ve delil i’e anlaşılanı kalbi ile anlamakdır 18, 30

Sülük yolculuğunda, sekr ve hâl kaplayınca Ehl-i sünnete uymıyan şeyler hâsıl olur. O makamdan geçip nihayete kavuşunca, onların hepsi yok olur

Sülûkde gevşek olanlar ve ilâçları 143

Sülûkde inâbet tâlib tarafındandır. Vâsıta elbette lâzımdır 117

Sülûkde ismler ve sıfatlar birer birer geçilince sonu gelmez. Topluca geçilirse bunlar biter 26, 227

Sülûksuz cezbe olmaz. Cezbenin önce olması iyidir. Çünki, sülük cezbeye yardım eder 287

Sülûkü temâmlamıyan meczûblar Kalb makamından geçemez, kalbin sahibine varamazlar 237

Süîûkün sonu Seyr-i ilallahdır. Sonra cezbeye dönülür ki, (Fillah)dır 200

Sünnet ile bid’at arasında şübheli olan bir işi terk etmelidir 313

Sünnet ile bid’at birbirinin zıddıdır. Birini yapınca öteki yok olur

Sünnete uymak niyyeti ile gün ortası uyumak, bu niyyetle olmıyan bütün gece ibâdet etmekden dahâ iyidir 111

– Ş –
Şâh-i Nakşibend buyurdu ki, (Minâ pazarında bir genç ellibin altınlık eşya satıyordu. Bir ân Hakkı unutmuyordu) 53

Şahı Nakşibend, Ya’kûb-i Çerhîye ta’lîm için izn verdiği hâlde, (Benden ronra Alâ’üddine hizmet et) demişdir

Şâkir ve mümin olanlara azâb olmaz 70

Şûn-ül-ilm, hayât şânından sonra bütün şü’ûnlan içinde bulundurmakdadır 287

(Şerh-ı Leme’at) kitabı  mevlânâ Caminindir. Burada Tecellî i zâtinin nihayetsiz olduğu yazılıdır 221, 277

Şerh-ı sadr, Tece’li-i zâti zemanında, nefsin itminanında hâsıl olur 253, 257, 260

Şerh-ı sadr Vilâyeti kübrâda olur 230

Şeri’at dile, bütün organlara ve kalbe … etmekdedir. Başka latifelere yokdur 172

Şeri’at, kötülüklerin yapılmasını yasak eder 41

Şeriat lâzımdır 266, 286, 289

Şeri’at nefs i emmâreyi tahrib için, ezmek için gönderildi 48, 52, 221, 285, 289

Şeriat olmasa, herkes istediğini yapsa, ortalık karışır, düzen bozulur. Güçlü olanlar başkalarının malına, cânına saldırıp, hem kendini, hem de onları fe­lâkete sürükler 263

Şeri’at, tarikat ve hakikat nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesi içindir 91

Şeri’at üç kısırıdır: İlm, amel ve ihlâs. İlm ve ameli zahir âlimleri bildirir. İhlâsa kavuşmak için bâtın âlimlerine hizmet etmelidir 35, 40, 59, 172

Şeri’atden hiç kimse ayrılamaz 227, 276

Şeri’atden kıl kadar ayrılan kimsemde ahvâl ve mevâcid hâsıl olursa istidrâc

Şeri’ate inanmıyan kimse, şekerin tadına inanmıyan safrası bozuk hastaya ben­ler. Kalb hastalıkları varken olan imân, ancak îmân: a sürelidir. Nefsi emmâre küfrünü bildirmekdedir. Nefsin tezkiye ve itminanından sonra hakiki îmân hâsıl olur 46

Şerî’ate uyan ve mürşidini çok seven tâlibde ahvâl ve mevâcid bulunmazsa hiç üzülmemelidir 112, 280

Şeri’ate uyarak bayramın birinci günü yiyip içmek, şerî’ate uymaksızın senelerce oruç tutmakdan dahâ fâidelidir 114

Şerî’ate uygun olanı işleri Allahü teâlâ sever. Uygun olmıyanları sevmez 114

Şerî’ate uygun olmıyan riyazetler ve mücâhedeler Allahın düşmanı olan nefs-i emmîreyi kuvvetlendirirler 52, 221

Şeri’ate uygun olmıyan riyazetlerin ve mücâhedelerin fâidesi yokdur. Birkaçı fâideli olursa, yalnız dünyâda fâide hâsıl eder 114, 191, 206

Şerî’ate uymadan azâbdan kurtulmak olamaz 163, 184

Şeri’ate uymak, nefsin isteklerini bırakmak demekdir 42

Şeri’ate uymıyan kimse Allahü teâlâya kavuşamaz 273

Şeri’ate uymıyan sözler ve işler insanı felâkete sürükler 240

Şeri’at-i Muhammediyyeye inanmak, geçmiş şerî’atlerin hepsine inanmak demekdir 79

Şeri’atin bir bilgisini yaymak, Allah yolunda hazîneler harc ederek fakirleri doyurmaktan daha sevâbdır 48

Şeri’atin emirlerinde çok kolaylık vardır 191, 219, 263, 289

Şâhik-ı cebel, ya’nî dağda, çölde yetişen kâfirler kıyâmetde hesâbdan sonra, hayvanlar gibi yok edileceklerdir 2,

Şevk, lezzet, hâller hep yolda hâsıl olur. Nihâyetde şevk kalmaz 26, 274, 284

Şey, zıddı ile belli olur.  İyilikler, kötülükle, üstünlükler alçaklık yanında belli olur. Birbirlerine aynadırlar 9

Şeyh Abdülkerîm-i Yemeni’nin (Allahü teâlâ gaybi bilmez) sözünün afv oluna­cak tarafı yokdur 100

Şeyh İbni Hacer buyuruyor ki, (Hazret i Ali ile Hazret-i Mu’âviyenin «radıyallahü anhümâ ayrılıkları iclihâd ayrılığı idi) 251

Şeyh ibni Sekinenin bir müridi Bağdâdda Dicleye girip, Mısrda Nilden çıkdı. Yedi sene sonra Nile girip Dicleden çıkdı. Elbisesini bırakdığı gibi buldu. Uzun zemanların bir ânda olması çok görülmüşdür 210

Şeyhlik ve insanları Allahü teâlâya çağırmak için hâlleri, makamları, müşahe­deleri, tecellîleri, keşfleri, ilhamları ve rü’yâ ta’bîrlerini bilmek lâzımdır 224

Şeytân, (Allahü teâlâ rahimdir, afv eder) diyerek insanı günâh işlemeğe sürük­ler. Hâlbuki kıyamet günü düşmanlara merhamet olunmıyacakdır

Şeytân, kötülükleri iyilik şeklinde gösterip insanları aldatır 224, 288

Şeytân, kuvvetli düşmandır. Sona varanlar bile bundan kurtulamaz 273

Şeytân, Resûlullahın tâm şekline giremez 107, 273

Şî’îler, hâriciler, mu’tezilîler, alevîler, yezîdiler, Eshâb-ı kirama sövdükleri için Cehenneme gideceklerdir 80

Şi’r okumak, hikâye anlatmak, boşuna vakt geçirmekdir. Kalbin temizliğine ça­lışmak ve susmak lâzımdır 

Şöhret âfetdir 313

Şü’ûnlar, Allahü teâlâda yahud i’tibâr olunan şeylerdir 287

Şü’ûnlarla sıfatlar arasında kâbiliyyetler vardır. Bunlar hem şü’ûnlara, hem de sıfatlara benzerler 287

Şü’ûnlarla sıfatlar arasındaki fark çok incedir. Bu ayrılığı kimse bildirmemişdir 287

Şühûd, âfâkda veya enfüsde olur. Afakda olanın kıymeti yokdur. Matlûba ka­vuşmak, âfâk ve enfüsde değildir 277

Şühûd, ma’rifet ve hayret sâlikin kendindedır. Dışarda değildir 6, 30

Şühûd ve müşahede kelimeleri Zat i ilâhiye kavuşanlar için söylenir. Sıfat­ların mertebesinde hâsıl olan hallere mükâşefe, keşf denir. Bunlar Erbâb-ı kulûbdür 118

Şühûd ve müşahede zillerde olur 217

Şühûd, Vilâyetde olur. Rü’yet Nübiivvetdc olur 230

Şühûd-i Hak 113, 290

Şühûd-i Hak, sülûkun sonunda hasıl olan mutlak Fenadan önce olamaz 113, 287

Şühûdün mahlûklarla ilgisi olmamalıdır 274

Şükr-i mün’im aklen vâcibdir 266

Şurb-i züyût i tayyibe ve her dürlü şerbeti içmek yasak değildir 191

– T –
Tâbi’ her neye kavuşursa, uymuş olduğu kimseden kavuşur 294

Tâbi’ ve hizmetçiler için, büyüklerin ni’metlerinden pay vardır 301

Tâife-i aliyyeyi câhil ve gerici sanmamalıdır 68

Taleb, büyük ni’metdir. Ni’meti elden kaçırmamak için, onun şükrünü yerine getirmek lâzımdır 61

Taleb, matlûba kavuşmanın müjdecisidir 61

Talha ve Zübeyr «radıyaliahü anhümâ» Deve vak’asında onüçbin adam ile birlikde şehid edildi. İkisi de Cennetle müjdelenenlerdendir 251

Tâlib, akla, fikre, vehme ve hayâle gelen herşeyi kovmah, yok etmelidir 126

Tâlib Fena ve Bekaya kavuşdukdan sonra, mürşide uyması lâzım gelmez 292

Tâlib mürşide teveccüh edip. ona bağlansa, o da talibe teveccüh etse, talibin kal­binde bir pencere açılır, mürşidin kalbinden talibe feyz akar. Mürşidi tanı­madığı için teveccüh etmezse yine fâidelenir. Fekat inkâr ederse veya mürşid ondan incinirse, zikr etse de hiçbirşeye kavuşamaz. Mürşid, onun zararını istemese de, yine mahrum kalır 260

Tâlib, mürşidin yanında zikri ve nafile ibâdetleri bile yapmamalıdır 292

Tâlib olmıyan kimse tâlib olmayı istemelidir. Bu istek de büyük ni’metdir 61

Tâlib, önce pis, aşağıdır. Hak teâlâ ise çok temiz ve çok yüksekdir. Yolu bilen bir aracı lâzımdır. İki tarafı anlıyan mürşidi kâmil talibe aracılık yapar.

Sona varanlar, arada mürşid olmadan ilerler 169

Tâlib sâdık olmalıdır. Sâdık olmak için yirmi yılda melek yazacak bir günâh bulmamalıdır 222

Tâlib sâdık olunca, zikr ve teveccüh olmasa dahi ya’nız ihlâsı ve muhabbeti ile ilerler 260

Tâlib uyanık olmalı, mürşidin yanında rü’yalara kıymet vermemelidir 273

Tâlib kendinde zevk kalmayınca nisbet bozuldu sanır. Bedenin bağlılığı kalmamış ise de, ruhu bağlanmışdı

Talibe, başlangıçda zikr lâzımdır. Kâmil ve mükemmil olan şeyhin gösterdiği gibi  zikr etmek talibi ilerletir. Zikr böyle olmazsa sevâb kazandırır ise de ilerletmez 191

Talibe lâzım olan edebler 171, 252

Tâlib-i âhıret olana terki dünyâ lâzımdır 72

Tâlib-i sâdık, mürşidini sevince, bâtınından feyz alıp onun gibi olur 283, 232

Tâîib-i sâdık, mürşidin sohbetini büyük ni’met bilip, her an onun rızâsını ara­malıdır 292

Talibin ilerlemesi, mürşid-i kâmilin teveccühü ve tesarrufu ile olur 286

Talibin nefse uymaması lâzımdır. Bu da verâ’ ve takva ile olur ki, haramlar­dan sakınmakdır 286

Talibin yalvarması ve çok sevmesi lâzımdır 157

Tarikat-i Nakşibendiyye elbette kavuşdurucudur 200, 243

Tarîkat-i Nakşibendiyye, Eshâb-ı kiramın yoludur 58, 99, 210, 229, 260, 231

Tarîkat-i Nakşibendiyye Peygamberlik kemâlâtına kavuşdurur. Başka tarîkatler kavuşduramaz 281

Tarîkat-i Nakşibendiyye, sünnet-i saniyyeye yapışmak, bid’atlerden sakınmak yo­ludur 131, 168, 210, 237, 243, 266, 278, 286, 290

Tarikat-i Nakşibendiyyede, başlangıçda zikr, ortada Kur’ân-ı kerim okumak, so­nunda nafile nemâzlar emr olunur 242

Tarikat-i Nakşibendiyyede feyz vermek ve almak, susarak kendiliğinden olur 221

Tarîkat-i Nakşibendiyyede ilerlemek kalbden başlar. Sonra rûhdan. Sırdan. Ha­fiden ve Ahfâdan geçilir. Sonra bunların Alem-i kebîrdeki asllarından ge­çilerek Fena hâsıl olur. Sonra vücûb ile imkân arasında geçid olan ismlerin ve sıfatların zilleri aşılır. Sonra ismlerde ve sıfatlarda ilerlenir. Nefs mutmeinne olur. Rızâ makamı hâsıl olur 257, 260

Tarîkat-i Nakşibendiyyede ilk teveccüh Zâti ehadiyyetledir 202, 221, 260

Tarîkat-i Nakşibendiyyede mürşid talibe zikri veyâ murakabeyi veya yalnız sohbeti emr eder 286

Tarîkat-i Nakşibendiyyede mürşidin, mürîdlerin hâllerini bilmesi şart değildir 260, 262

Tarikat-i Nakşibendiyyede nefsi ezmek çok olduğundan çabuk Uavuşdurmakdadır 286

Tarikat-i Nakşibendiyyede nisbet demek, Allahü teâlânın hâzır olmasını anlamak demekdir. Hiç aralıksız hâzır olmakdır. İsmler ve sıfatlar karışmadan Zât-i ilâhînin tecellîsidir. Bu nisbete Yâd-i dâçt denir 27

Tarîkat-i Nakşibendiyyede riyazet nasıl olur? 313

Tarîkat-i Nakşibendiyyede Seyr-i âfâkî, Seyr-i enfüsi  ile birlikde yapılmış olur 58, 145, 221

Tarîk ikidir: Nübüvvet yolu, Vilâyet yolu. Nübüvvet yolunda aracı lâzım değil­dir. Vilâyet yolunda sülük vardır ve aracı lâzımdır 313

Tarîk iki parçadır: Cezbe ve sülük. Tasfiye ve tezkiye de denir. Sülûkden önce olan cezbenin kıymeti yokdur. Sülük yardımcıdır 62

Tarîk-ı Ahmedîde, ismlerden ve sıfatlardan topluca geçilip Zâta kavuşulur. Mer­tebeler biter. îsmleri ve sıfatları ayrı ayrı geçenler Zâta kavuşamaz 221, 260

Tariki Nübüvvetde Fena, Bekâ, Cezbe ve Sülük yokdur 312

Tarîki Nübüvvetde mahlûklara gönlünü bağlamak yasakdır. Mahlûkları unut­mak lâzım değildir 302

Tarîka-i Vilâyetde mahlûkların varlığını unutmak lâzımdır 332

Tarikat ve hakikat şerî’atin parçaları ve yardımcılarıdır 260, 261

Tarikat ve hakikat Vilâyetde olan şeylerdir. Şerî’at Nübüvvetdedir 260

Tarîkatde bid’at çıkarmak yolu keser, ilerliyemez 260, 267

Tarîkatde dünyâ işlerini düşünmek, küfr sayılır 136

Tarîkatde mahlûkları unutmak için çalışılır. Hakîkatde kendiliğinden unutulur 42

Tarîkatden maksad, şerî’atin üçüncü kısmı olan Mâsı elde etmekdir 36, 266

Tarîkate giren talibe feyz ve bereket gelmesi, edebleri gözetmekle olur 281

Tarîkate girmekden maksad îmânı kuvvetlendirmek ve ibâdetlerin kolay yapıl­ması içindir 40, 207, 210, 217, 226

Tarikat-i Nakşibendiyye bu zemanda yok gibi olmuşdur 168

Tarîkat-i Nakşibendiyye büyükleri azimetle hareket ederler. Ruhsatdan kaçı­nırlar. Azimetleri de zaruret mikdârı yaparlar 73, 131, 243, 286, 290

Tarîkat-i Nakşibendiyye büyükleri gaybetden önce olan huzuru beğenmezler 131

Tarîkat-i Nakşibendiyye büyüklerine «kaddesallahü teâlâ esrârehüm» Zâtın te­cellîsi süreklidir. Başkalarına ise şimşek gibi gelip geçicidir 131, 221, 243

Tarikat-i Nakşibendiyyede semâ’, raks, vecd ve tevâcüd yasakdır 168, 221, 266

Tarîkat-i Nakşibendiyyede sülük, talibin dilemesi ile değildir. Mürşidin tesarrufu ile olur 221, 260

Tarikat-i Nakşibendiyyede sülük ve nisbete kavuşmak mürşide uymakla olur 260

Tarîkat-i Nakşibendiyyede, zikr edebilmek başlangıçda nasîb olur 193

Tarikat-i Nakşibendiyyede yüksek sesle zikr yapılmaz 168, 221, 266

Tarikat i Nakşibendiyyede yol, insanın yedi latîfesidir. İkisi Âlemi halkdan olup beden ile nefsdir. Beşi Âlem-i emrdendir. Önce Âlem-i emrden baş­lanır 58, 115, 121, 193

Tarikat i Nakşibendiyyedeki zikr, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdan gelmişdir 21, 221

Tarikat-i Nakşibendiyyenin medhi 21, 27, 203

Tarikat-i Nakşibendiyyenin nisbeti, hiçbirşeye benzemiyen makamdır. Mahlûk­lar ile ilgileri yokdur 291

Tarikat-i Nakşibendiyyenin senu, Vasl-i uryânidir ki, matlûba kavuşmak ümmîdi kesilir 221, 292

Tarikat-i Nakşibendiyyenin sonundan kimse haber vermemişdir. Başlangıcını bil­dirmemişlerdir ki. sonu başlangıçda yerleşdirilmişdir  221

Tarikat i Nakşibendiyyenin temeli sohbetdir ve muhabbetdir 61, 121, 260

Tarikat i Nakşibendiyyenin temeli şerî’ate uymak ve mürşidi sevmekdir 228, 260, 280

Tarikat-i Nakşibendiyyeye girmek, külah ve elbise giymekle değildir. Vazife ver­mek ve yapmakladır 221

Tarikat i Nakşibendiyyeye kayyûmiyyet cezbesi, Abdü’.hâlık-ı Goncdevânî vâsı­tası ile hazret-i Ebû Bekrden gelmişdir. Ma’ıyyet cezbesi ise Şâh-i Nakşibendden «kaddesallahü teâlâ esrârehüm» başlamışdır 290

Tasoik demek, kalbin şübhesiz inanmasıdır. Bilmek, anlamak demek değildir 266

Tasnifi kitâb eylemekden dahâ mühim işler vardır. Önce onları yapmalıdır 184

Taylasanı, ya’nî sarığın ucunu sol tarafa sarkıtmak iyidir demişler. Hâlbuki sırtın ortasına sarkıtmak sünnetdir. Böyle diyenlerin bid’ati, sünneti yok etmekdedir 186

Te’ayyün-i evvel, zuhur-i vahdetdir. Zât-i teâlâ ondan ayrı değildir. Buna Tecellî-i zât demişler ise de, Tecellî-i şü’ûnîdir

Te’ayyün-i imkânı, insanın hakikati olan te’ayyün-i vücûbinin zillidir

Teblîg-i zahirîyi ve tebiîg-i bâtınîyi birlikde yapan çok kıymetlidir. Böyle kimse az bulunur 48, 276, 287

Tecellî, ikinci, üçüncü, dördüncü ve sonsuz mertebelerde görünmek demekdir

Tecellî-i berkiler gelip geçici olup, sânların tecellîsidir. Zâtın tecellisi değildir. Tecellî eden şân, sâlikin mebde-i te’ayyünü olan ismin asllarından bir asidir 74, 221

Tecellî-i ef’âl ve Tecelli-i sıfat, Tecelli i zât olmaksızın vücûde gelemez. Çünki, fi’Uer ve sıfatlar. Zât ı teâlâdan ayrılmaz. Bu tecellîler, fi’llerin ve sıfatların kendileri değil, zilleridir 266

Tecellî-i sûrî. kendini Hak bulmakdır. Ya’ni Hakkı kendi ile görür 277

Tecellî-i zât aralıksız olup anlatılamaz. Zevk’e, vicdanla anlaşılır 21, 287

Tecellî-i zât. Peygamberlerin sonuncusuna mahsûsdur. Onun yanı sıra başka Peygamberlere ve Ona çok uyan bu ümmetin Evliyasına da hâsıl olur. Baş­ka Peygamberlerin ümmetlerine nasib o’maz. Bunun için bu ümmet, ümmet­lerin hayrlısı olmuşdur 248

Tecellî i zâtla nefs, bütün latifelerden dahâ ileri gider 234

Tecelli i zâti perdesizdir 287

Tecelli-i zâti. Peygamberlerin sonuncusuna mahsûsdur. Başka Peygamberlere sı­fatların tecellileri vardır. Peygamberlere sıfatların tecellîsinde hâsıl olan yakinlik. Evliyaya zâtın tecellîsinde hâsıl olmaz 287, 294

Tecelli-i zâti zemanında nefs mutmenne olup, Rabbinden razı olur. Bu makam­da (Şerh-ı sadr) hâsıl olur 253

Tecelliler ve zuhurlar matlûba kavuşmağı örten perdelerdir 221

Tecelliler ve zuhurlar zillerde olur. Zillerden kurtulanda tecelliler olmaz 302

Tecellîlerde başka ma’nâlar da bulunursa, sıfatların tecellîsidir. Başka ma’nâlar yoksa. Zâtın tecellileridir 221

Tefrika-i zahir, çok zeman iyi olur. Bâtının tefrikası, ya’ni kalbi mahlûklara bağlamak hiç caiz değildir 221

Teheccüd nemâzını cemâ’atle kılmak mekrûhdur 131, 168

Tekâlif-i Şer’ıyye, insanları sıkıntıya sokmak değildir. İnsanlara rahmetdir. Ni’metin şükrüdür 266

Tekellüf ve teammül, ya’ni kendini zorlamak tarikatde olur. O iş devamlı olmaz 60

Teklîfât-ı Şer’ıyyeyi güc ve sıkıntılı sanmak, nefsin kötülüğünden ve tabî’atin bozukluğundandır

Tekmili sınâ’at telâhuk-ı efkâr iledir 292

Telezzüz-i dünyâ ve telezzüz-i âhıret 302

Terk-i dünyâ bu zemanda çok zordur. Hükmen terk etmek de büyük ni’metdir. Bu da yimekde, içmekde, giyinmekde meskende şerî’atden dışarıya taşmamakla olur 72

Terki dünyâ iki dürlüdür: Birincisi, mubahların zaruret mikdârından fazlası nı terkdir. Bu çok iyidir. İkincisi, haramları ve şübhelileri terk edip yalnız mubahları kullanmakdır. Bu zemanda bu da iyidir 163

Terki dünyâ lâzımdır. Hakîkaten terk edemiyen, hükmen terk etmelidir ki, âhıretde kurtulabilsin

Terki hükmî demek, zekâtı şerî’atin gösterdiği yere seve seve vermek, komşu, akraba, fakîr ve ödüne isteyenin hakkını gözetmek ve başkalarının hakkına saldırmamak ve malı zevk ve safâya, eğlenceye vermemekdir

Terki hükmîyi de başaramıyan kimse münafık sayılır. îmânIm var demesi, âhıretde ona fâide vermez

Tesbîh okumak, tevbenin anahtarı ve hattâ özüdür 

Teşbih, tehlîl ve tahmîd ile Cennet bağçelerine ağaç dikiniz ……… hadîsi 

Tevbe yapabilmek, Hak teâlânın büyük ni’metidir 78

Teveccüh yapılması için kalb ile yalvarmak lâzımdır 157

Teveccühde, pîrin yanında olmakla, uzakda olmak farksızdır 262

Teveccüh-i pîr, müridin ihlâsı ve muhabbeti kadardır 128

Tevhîd 111, 272, 274

Tevhidin tarîkatde ma’nâsı mâ-sivâya teveccühden, bağlanmakdan ve düşünmekden kalbi kurtarmakdır 

Tevhîd-i şühûdî, mâ-sivâyı görmemek ve düşünmemekdir. Tarîkatde çok lâ­zımdır 43

Tevhîd-i şühûdî sâliklerinin bu görüşleri zâhirlerindedir. Bâtınları bir varlığa karşıdır 

Tevhîd-i şühûdî ve tevhîd-i vücûdî tesavvuf yolunda hâsıl olur. Nihayete varan­lar bunlardan kurtulur 43

Tevhîd-i vücûdî, mâ-sivâyı yok bilmekdir. Akla ve şeri’ate uygun değildir 43

Tevhîd-i vücûdî mâ-sivâyı yok bilmekdir. Tarîkatde lâzım değildir. Tevhîd-i vücûdîyi ilk açıklıyan Muhyiddîn-i Arabîdir 272

U – Ü
Ulemâ-i din, dünyâ ni’metlerinden vaz geçmişlerdir. Şerî’ati yaymakdan ve dî­ni kuvvetlendirmekden başka şey düşünmezler 53

Ulemâ-i dünyâ, dünyâ ni’metleri arkasında koşarlar. Bunlarla arkadaşlık et­mek zararlıdır. Kötülükleri herkese bulaşır 73

Ulemâ-i râsihîn, özü kabukla, hakikati suretle birleşdirmişdir 276

Ulemâ-i sû’, insanları doğru yoldan sapdırmakda pek yamandırlar. Şeytâna iş bırakmıyorlar 53, 194, 213

Ulemânın bilgileri. Nübüvvet kaynağından alınmışdır. Tesavvufcuların ma’rifetleri keşf ve ilhamdır 112

Ulemânın mürekkebi şehîdlerin kanından üstündür 194

Ulûmi riyâziyye, mantık ve fen bilgilerini öğrenmek lâzımdır. Fekat bunları, şerî’ati kuvvetlendirmek için öğrenmelidir. Dünyalık için öğrenmek caiz de­ğildir 73

Ulül’azm Peygamberler, Resûlullaha ümmet olmak istemişlerdir 249 

Urûclar ve zuhurlar, mahlûkların hakikatlerinin sonuna kadardır 263

Ümem-i sabıkanın nemâzları 79

Ümem-i sabıkaya her asrda bir nebi geldi 259

Ümmet i İbrâhîmin üstünlüğü 251

Ümmeti Muhammed Cennete önce girecek 

Ümmet-i Mûsâ Cennete ikinci girecek

V – Y
Vahdet-i vücûde inanmak sekrden ve muhabbetden ileri gelir. Âşık sevgilisin­den başkasını görmez. Mahlûkları bir sevgilinin aynası sanır. Aynayı görmez.

Mahbûbunu görür 293

Vahdet-i vücûde inananlar, zilli asldan ayıramamışlardır 234

Vahşi, «radıyallahü anh» Veysel Karânîden çok yüksekdir 58, 66, 202, 210

Vâkıât, rü’yâlar güvenilecek şey değildir. Uyanık iken ele geçen kıymetli­dir 190, 273. 281

Vâkı’âtı ve ahvâli nakıs olan şeyhlere söyle memeli, onlar azı çok sanırlar 230

Vakt-i kalîlde ve bu az fırsatda çok zikr ederek kalbi hastahkdan kurtarmak lâzımdır 166

Vakt çok kıymetlidir. Kıymetli şeyler için kullanmak lâzımdır. İşlerin en kıy­metlisi, sahibine hizmet etmekdir 130

Vakti şebâbda, ya’ni gençlikde şerî’ate uymak dünyâ ve âhıret ni’metlerinin en üstünüdür 146

Validenin çocuğuna fâidesi olmadığı gün için hazırlık yapmayana yazıklar olsun! 214

Vâlideynin hakları Allahü teâlânın rızâsını kazanmak yanında hiç kalır. Allahü teâlânın hakkı, bütün mahlûkların haklarından öncedir 127

Vallahü Basîrun buyuruldu. Allahü teâlâ herşeyi gördüğü hâlde, çirkin işleri yaparlar. Aşağı bir kimsenin bile bu işleri gördüğünü bilseler, vaz geçerler. Yapmazlar. Bunlar, yâ Hak teâlânın görmesine inanmıyorlar, yâhud Onun görmesine kıymet vermiyorlar. İmânı olana ikisi de yakışmaz 73, 78

Vâris, ölünün mallarının hepsinden pay alır. Âlimler Peygamberlerin vârisleridir 268

Veba bulunan yerden kaçmak büyük günâhdır 299

Veba hastalığı bulunan bir yerden kaçmayıp, vefat eden kimse şehîd olur 299

Velî birşeyde Peygamberlerden üstün olabilir. Fekat herşeyde üstünlük Peygam­berlere mahsûsdur 192

Velîlerden hiçbiri bir Peygamberin mertebesine varamaz 287

Velîlerden hiçbiri Sahâbî mertebesine çıkamaz 107, 248

Velînin aşağı dönmesi çok olunca, kemâli de çok olur 216, 272

Veysel Karânînin kalbi çok yakîndi. Fekat bedeni yaklaşmadığından Sahabenin en aşağı derecede olanının mertebesine varamadı 222

Veysel Karânî Sahabeden hiçbirinin mertebesine varamadı 270

Veysel Karâni Tâbi’înin en üstünü iken Eshâb-ı kiramın en aşağıda olanının mertebesine varamadı 59, 120, 297

Vilâyet beş derecedir. Her biri beş latifeden birinin vilâyetidir. Her derece bir peygamberin vilâyetinin bir parçasıdır. Birinci derece Âdem aleyhisselâmın, ikinci derece İbrâhîm ve Nûh aleyhimesselâmın, üçüncü derece Mûsâ aley­hisselâmın, dördüncü derece îsâ aleyhisselâmın. beşinci derece Muham­med aleyhisselâmın vilâyetindendir 260

Vilâyet, düşünce ile, fen bilgileri ile anlaşılamaz 198

Vilâyet. Fena ve Bekâ ni’metlerini kazanmak demekdir 97, 135, 216

Vilâyet, kurb-i ilâhî demekdir. Mâ-sivâyı unutdukdan sonra ihsan edilir 302

Vilâyet mertebelerinin sonu, (Abdiyyet) ya’ni kulluk makamıdır. Bu makamın üstünde birşey yokdur 30

Vilâyet üç dürlüdür: Vilâyet-i sugrâ, Vilâyet-i kübrâ, Vilâyet-i ulyâ’dır 260

Vilâyet, yâ husûsîdir veya umûmîdir. Vilâyet-i hâssa, Vilâyet-i Muhammediyyedir 135

Vilâyet, yalnız kalbin ve ruhun Fenası ile hâsıl olabilir. Lâkin bunların Fenası için bütün latifelerin de Fena bulması lâzımdır 135

Vilâyet ya’nî evliyalık, Allahü teâlâya yakîn olmak demekdir. Bu ise zillere yakînlikdir 302

Vilâyetde dünyâyı da, âhıreti de unutmak lâzımdır. Peygamberlik yolunda âhırete sarılmak iyidir 302

Vilâyetde Fena lâzımdır. Fena, Mâ-sivâyı,’ya’nî mahlûkları unutmak demekdir 303

Vilâyetde ilm şart değildir. Velînin kendi vilâyetini bilmemesi kusur değildir 216

Vilâyetde insanlık sıfatlarını, Nübüvvetde ise, sıfatların çirkin şeylere bağlan­masını yok etmek lâzımdır 302

Vilâyetde keramet göstermek şart değildir 107, 292

Vilâyetde teveccüh Hakkadır. Nübüvvetde teveccüh hem Hakka, hem de hal­kadır. Bu iki teveccüh birbirine mâni’ olmaz 95, 108, 260, 272

Vilâyeti Enbiyâ dahî olsa. Nübüvvetin kemâlâtı yanında hiç kalır. Bu kemâl­ler, çalışmakla olmayıp, ancak ihsan iledir. Bu makam Resullere mahsûsdur. Bu makamdan sonraki ihsanlar, ancak muhabbetle olur. Burada da muhibbiyyet ve mahbûbiyyet dereceleri vardır 260, 301

Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye, sânın zilline kadardır 287

Vilâyeti kübrâ, ismlerin ve sıfatların, zillerini Seyr-i fillah ile geçdikden son­ra başlar. İsmlerde, sıfatlarda ve şü’ûnlarda seyr ederek biter. Böylece beş latifenin seyri temam olur 260

Vilâyet-i Muhammedi geri alınmaz. Başka vilâyetler elden gidebilir 287

Vilâyet-i Muhammediyye ahfâ latifesindedir 135

Vilâyeti Muhammediyyede, bütün Peygamberlerin vilâyetleri vardır. Onlardan birinin vilâyetine kavuşmak, bu Vilâyet-i hâssanın bir parçasına kavuşmakdır 77

Vilâyet-i sugrâ, Âlem i kebîrdeki latifeleri geçdikden sonra başlar. Bu beş la­tifenin aslları olan zilleri Seyr-i fillah ile geçmekle biter 260

Vilâyeti sugrâ. Vilâyeti Evliyadır. Vilâyeti kübrâ.   Vilâyet i Enbiyâdır 260

Vilâyeti ulyâ. Vilâyeti mele-i a’lâdır. Bâtın ismine bağlıdır 260

Vilâyeti birinci dereceden olan bir nebinin vilâyeti dahî, en yüksek derecede olan bir velînin vilâyetinden çok üstündür 260

Vilâyetin dereceleri temam olup, nihayete vardıkdan sonra keşf ve ilham ile hâ­sıl olan bilgiler. Ehli sünnet âlimlerinin bildirdiklerine tâm uygundur 286

Vilâyetin yarısı yükselmek, yarısı geriye inmsktiir. Vilâyeti yalnız yükselmek sanıp, geri dönmeğe. Nübüvvet Kemâlâtı demak doğru değildir 301

Vilâyetlerin birbirlerinden üstünlüğü, latifelerin üstünlük sırasına bağlı değil­dir. Asla yakınlık ve uzaklık bakımındandır. Kalb latifesinde olan velî, la dahâ yakın olmakla, ahfâ sahibinden dahâ üstün olabilir 260

Vilâyetlerin ve Kemâlât-i Nübüvvetin üstünde. Kemâlât-i İbrahim, daha sonra Kemâlât-i Muhammed vardır 230

Vitr nemâznı gece yarısından sonra kılmak müstehabdır 29

Vücûd, her hayrın ve kemâlin kaynağıdır. Adem, her şerrin ve aşağılığın baş­langıcıdır 234

Vücûd, var olmak demekdir. Hak teâlânın hakikati vücûddur demsk, Ehl-i sün­nete uygun değildir

Vücûd-i ilâhîden bir ışık, ilm sıfatındaki mahiyyetler üzerine düşerek, vücûd-i zil­li ile hâricde var olmuşlardır

Vücûd-i zilli mahlûkların varlığının başlangıcıdır

Vüsûl, kavuşmakdır. îsâl, kavuşdurmakdır. Birbirlerinden çok başkadırlar

Vüsûl mertebeleri sonsuzdur dedikleri, tecelliyât-i zâtiyye içindir. Sıfatların te­cellîsi sonsuz değildir

Vüsûl, Nübüvvet mertebesinde olur. Husul, Vilâyet makamında olur

Vusulde ihtiyar, genç, kadın, çocuk ve ölüler müsavidirler. Yalnız edebi gözet­mek şartdır 200,

Yâd-i dâşt, zikrin ve huzurun kalbe yerleşmesine derler

Yâd-i dâşt, ismler, sıfatlar, şü’ûn ve i’tibârîarı araya almayan tecellî-i zâti olup, dâimidir 27, 151,

Yâd-i gird, her ân Zât-i teâlâya müteveccih olmaya çalışmakdır ki, tarîkatde olur. Yâd-i dâşt hakîkatdir

Ya’kûb-i Cerhi hem hâce Alâ’üddînin, hem de Şâh-i Nakşibendin mürididir

Yatsı nemâzını gece yarısına kadar kılmak mubâhdır. Gece yarısından sonraya bırakmak tahrîmen mekrûhdur

Ye’s, acz ve cehalet, sülûkün sonunda hâsıl olur. Yerâhül mü’minûne 266,

Yetmişiki fırkanın doğru yoldan ayrılmasına sebeb olanlar, tarîkatde yolda ka­lıp şaşıranlardır Yetmişiki bozuk fırkanın şefleri, kötü âlimlerdi

Yetmişüç fırkadan herbiri doğru yolda olduğunu, şerî’ate uyduğunu. Cennete gideceklerini söylemekdedir

Yezîd, Eshâbdan değildir. Onun işlediği cinayeti hiçbir kâfir yapmamışdır. Ehl-i sünnet âlimlerinden çoğunun ona la’net etmemesi, onu sevdikleri için değildir. Belki tevbe ve istiğfar edeceğini gözetdikleri içindir

Yezide, Ebû Cehle ve kâfirlere sövmek ve la’net etmek, ibâdet değildir

Yezidin kâfir olmasında ihtiyat olunarak susulmalıdır

Yûsuf aleyhisselâmı satın almak isteyenler arasında bir koca karı da vardı. İp­liği ile pazara gelmişdi

– Z –
Zâhid, dünyâya gönül bağlamadığı için, insanların en akllısıdır 50

Zahirde mübtedî ve müntehi birbirinden başka değildir

Zahirin gafleti, doğru niyyetle olursa zikrdir

(Zâkirleri ve onlarla birlikde olanları Hak teâlâ mağfiret buyurdu) hadisi

Zarar ihtimâli ile çok fâideler terk olunur

Zât-i ilâhîde mertebeler düşünmek, felsefecilerin sözlerine benzer. Keşfleri doğ­ru olan Evliya Zât-i ilâhîyi tâm basît bilirler. Ayrılık gayrılık ismlerde olur, derler

Zât-i ilâhîye muvâtât ile söylenir. İştikak ile söylenmez. Meselâ, Zati ilâhî ilm-dir denir, âlimdir, denmez

Zât-i ilâhinin arada ismler olmadan, mahlûklarla hiç ilişiği yokdur 208

Zeheb ve fıdda kadınlara süslenmek için caizdir. Altını ve gümüşü kadınların da kullanması haramdır 168

Zekât niyyeti ile bir kuruş vermek, dağlar kadar altım hayrlara, iyiliklere vermekden kat kat dahâ sevâbdır 29

Zekâtı kolayca vermek için, bir senede fakirlere vereceği malı, zekât niyyeti ile ayırmalı, bundan dilediği zeinanlarda, dilediği fakirlere vermelidir. Ayırır­ken niyyet etmek yetişir 73

Zeman, Allahü teâlânın zâtında ve sıfatlarında yokdur 296

Zenân ve çocukları Allahü teâlâya emânet etmelidir 138

Zonanın zînetleri olan altın ve gümüş dahi erkeklerin istifâdesi içindir 191

Zevkde, vecdde bedenin de payı vardır. Zevksizlik, dahâ çok ruhda olur 250

Zil, bir şeyin ikinci, üçüncü, …… mertebelerde görünmesidir. Karşılıklı aynalar­da görünmek gibidir 231

Zil demek, Allahü teâlânın varlığının aşağı mertebelerde görünmesidir. Her mertebede Allahü teâlâya vücûd denilebilir. Fekat mevcûd denilemez. Bu­nunla beraber, Allahü teâlâ vücûd değildir 234

Zil olmak ve mazhar olmak bakımından varlık çokdur. Varlık bir olup, başka­ları evham ve hayâldir demek yanbşdır. Eski Yunan felsefecilerinden sofistâilerin sözüdür 125

Zikr, Allahü teâlânın ismi ile yapılırken, ismler ve sıfatlar düşünülürse, ahvâl ve mevâcid hâsıl olur 264

Zikrde ahfâ latifesi de zikre başlarsa, zikri bırakmak, kalbe teveccüh etmelidir 129

Zikr gafleti gidermekdir. İnsanın zahiri, başda da, sonra da zikre muhtâcdır 242

Zikr lâzımdır. Zikrsiz olamaz 93, 166, 242

Zikri yüksek sesle yapmak yasakdır 266

Zikri o kadar çok yapmalıdır ki, farzlardan ve müekked sünnetlerden başka hiçbirşey yapmamalıdır. Hattâ başlangıcda nafile ibâdetleri yapmamalıdır 93

Zikr ile Allahü teâlânın sıfatlarını düşünmek ile vakt geçirmelidir. Se’âdet-i ebediyye bunlarla kazanılır 206

Zikr, kelime-i tevhid ile o kadar çok olmalıdır ki. Fena hâsıl ola 240

Zikrin fâideli olması için şerî’ate uymak lâzımdır 190

Zikrin fâideleri 92

Zikri nefy ve isbat, (Lâ ilahe illallah) demekdir. (LA) derken, akla, hayâle, düşünceye gelen herşey yok edilmelidir 173

Zikri nefy ve” isbât kalbi temizlemekde çok kuvvetlidir 52

Zikr-i zâtda ismleri ve sıfatları düşünmemelidir. Hayrete, ya’nî anlamayaca­ğını anlayıncaya kadar zikre devam etmelidir 264

Zikr-i zât ve zikr-i nefy ve isbâtdan herbirine uygun başka zemanlar vardır 241

Zikr-i zât için, dil damağa yapışdırılır. Yürek denilen et parçası düşünülür. Kalb latifesi oradadır. Hayâl ile orada (Allah, Allah) denir. Yüreğin şekli düşünülmez. Allah derken hiçbir sıfatı düşünülmez. Nasıl olduğu anlaşılamıyan zât düşünülür. Nefes alıp vermek düşünülmez 190, 203

Zikr yapmak, şerî’ate uymağı kolaylaşdırır ve nefsi emmârenin kötü istek­lerini azaltır 275

Zuhuri şey, o şeyin hakikatinin karşısında olur 234

image_pdfimage_print

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*