Osmanlılar zamânında Anadolu’da yaşayan en büyük velîlerden. Gavs-ül-a’zam ve Gavs lakablarıyla meşhurdur. Seyyid olup, Abdurrahmân Kutb hazretlerinin torunudur. Silsile-i aliyye denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan, Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin talebesidir. 1870 (H.1287) senesinde vefât etti. Babası Seyyid Lütfî, onun da babası Seyyid Abdürrahmân Kutb hazretleridir.
Mübârek babası Lütfî Efendi, Seyyid Sıbgatullah’a küçük yaştan îtibâren ilim öğretmeye başladı. Çok zekî olan Seyyid Sıbgatullah, zâhirî ilimleri kısa zamanda öğrendi. Zamânın fen bilgilerinde de mütehassıs oldu. Tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerde âlim olan Sıbgatullah Efendi, tasavvufta da yetişip veliy-yi kâmil bir insan olmak için Derviş Muhammed’in talebesi Seyyid Muhyiddîn’e gitti. Seyyid Muhyiddîn o zaman Van’da talebe yetiştiriyordu. Seyyid Sıbgatullah, hocasının verdiği vazîfeleri yapmak için canla başla çalıştı. Seyyid Muhyiddîn vefât edince, Şeyh Hâlid-i Cezrî’ye gitti. Bu mübârek zâtın vefâtına kadar sohbetlerine katıldı, verdiği vazîfeleri yaptı. Daha sonra da Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin hizmetinde ve sohbetlerinde bulunarak, tasavvufta yüksek makamlara kavuştu. Öyle ki, Hızır aleyhisselâm ile görüşüp sohbet ederdi. 1852 (H.1269) senesinde, hocası Tâhâ-i Hakkârî hazretleri vefât edince, onun yerine geçen Seyyid Sâlih hazretlerinin sohbetine devâm etti.
Bu mübârek velînin kıymetli teveccühleriyle büyük bir velî olan Seyyid Sıbgatullah hazretleri, birçok talebe yetiştirdi. 1870 (H.1287) senesinde vefât etti. Mübârek kabri Gayda’da olup, ziyâret edilmekte, sevenleri, feyz ve bereketlerinden istifâde etmektedir.
Sıbgatullah Lütfî’nin sohbetinde bulunup bir teveccühüne mazhâr olanın kalbinde, Allahü teâlânın muhabbeti yerleşirdi. Dînin emirlerine eksiksiz uyar, yasaklarından son derece sakınırdı.
Seyyid Sıbgatullah hazretleri, gecelerini hep ibâdetle geçirirdi. Uykusunu, öğleye yakın kısa bir müddet kaylûle yaparak alırdı. Hep kıbleye dönerek otururdu, buna son hastalığında dahi çok dikkat etti. Dostlarıyla sohbetinden sonra murâkabe hâlinde olur, Allahü teâlânın mahlûkâtı hakında tefekkür ederdi.
Bir yanıt bırakın