DEVLETİN ADI | Türkiye Cumhûriyeti |
BAŞŞEHRİ | Ankara |
YÜZÖLÇÜMÜ | 783.562 km2 |
NÜFÛSU | 79,81 Milyon (2017) |
RESMÎ DİLİ | Türkçe |
DÎNİ | İslâm |
PARA BİRİMİ | Lira |
Kuzey yarım kürede, kuzey kutup ile ekvator arasında ortaya yakın bir yerde, 36°-42° kuzey enlemleri ve 26°-45° doğu boylamları arasında, eski dünyâyı meydana getiren üç kıtanın birbirine en çok yaklaştığı geometrik merkezde, Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği yerde yer alan ülkemiz.
Târihi
Türkiye; çok eski devirlerden beri bilinen bir memlekettir. Dâimâ göçlere istilâlara uğramıştır. Doğu ve batı, Asya ve Avrupa kıtalarının köprüsü mâhiyetinde olduğundan çeşitli kavim, devlet, kültür ve medeniyetleri bünyesinde barındırdı. Hattiler, M.Ö. 2500-2000 yılları arasında Anadolu’da Mezopotomya tesirli medeniyeti temsil ettiler (Bkz Anadolu Medeniyetleri). M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’da Hititler, Trakya’da Trakların oturduğu kabul edilir. Hititler, Orta Anadolu’da M.Ö. 1850’de devlet kurarak, genişlediler. Anadolu’nun tamâmına yakınına hâkim oldular. Arkeolojik kazılarda bulunan kültür ve medeniyet eserleri meydana getirdiler. Yapılan kazılarda Alacahöyük ve Boğazköy’de Hitit eserleri bulundu (Bkz. Hititler). Hititler zamânında, batıdan İyonlar, doğudan Asurlular, Urartular, güneydoğudan Hurriler ve Mitannilerin istilâsına uğradı. Traklar ise Trakya’da kabileler hâlinde yaşıyorlardı. M.Ö. 1000 yılında ise, Anadolu; Geç Hititler, Asurlular, Urartular, Frikyalılar, Lidyalılar, Medler ve Perslerin hâkimiyetine girdi.
Bunlardan sonra Trakya dâhil Makedonya ve Romalıların eline geçti. Romalıların M.S. 395 yılında ikiye ayrılmasıyla Türkiye toprakları Doğu Roma da denilen Bizanslıların payına düştü. Bizanslılar, Türkiye’ye önceleri bütün, sonraları da fâsılalı olarak kısmen hâkim oldular. Bizanslılar (395-1453) devrinde Türkiye, Anadolu tarafından Partlar, Sâsânîler, Haçlılar ve Moğolların taarruz ve istilâsına uğradı. Hulefâ-i Râşidin (Dört Halife Devri), Emevîler, Abbâsîler, Selçuklular, Atabekler, Memlûkler, Anadolu Beylikleri, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve sonunda Osmanlıların fütûhatına uğradı. Trakya ise, Avrupa Hunları, Avarlar, Bulgar Türkleri, Peçenekler, Haçlılar ve Slavların taarruzuna uğradı.
Türkiye toprakları 11. yüzyıldan îtibâren Türk kavimlerinin akınına uğramaya başladı (Bkz. Türkler). Selçuklular Anadolu futûhatına başlayıp, tamamladılar. Anadolu’nun Türkleşip, İslâmlaşmasında çok hizmetleri geçti (Bkz. Selçuklular). Türkiye’nin Anadolu ve Trakya toprakları, 13. yüzyılda başlayıp, 15. yüzyılda tamamlanan Osmanlı hâkimiyetine girdi (Bkz. Osmanlı Devleti). Türkiye, Osmanlı Devletinin son zamanına kadar taarruz ve istilâya uğramadı. Osmanlı Devletine karşı, 19. yüzyılda Rusya, Papalık, Siyonizmle çeşitli beynelmilel yıkıcı ve bölücü fikir akınlarıyla, politikaların gizli ve aşikâr taarruzuna uğradı. Yirminci yüzyılda ise hiç yoktan Birinci Cihan Harbine sokularak güçsüz düşürülüp, taarruz ve istilâ edildi. Türkiye; İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve sömürge kuvvetlerince işgâl edildi. Aziz ve vefâkâr Türk Milleti işgâlcilere karşı târihe altın harflerle yazılan İstiklâl Mücâdelesini verdi (Bkz. İstiklâl Harbi). Millî Mücâdeleyi kazandı. İstiklâl Harbi yıllarında, 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’de köklü değişiklikler, reformlar yaptı. Türk milletinin îmân gücüyle kazandığı zaferler sonunda; TBMM ve reisi Mustafa Kemal Paşa, Türkiye’de her alanda inkılaplara başladı. İnkılaplar, devrin şartlarına göre çok güç olmasına rağmen bütün engeller aşılarak kararlaştırılıp, tatbik edildi. İnkılaplar, devrin muharrirlerince “Atatürk İhtilâli” denilip, “Kemalizm” adıyla Türkiye’ye yerleştirildi. Birinci Dönem TBMM (1920-1923) devrinde; Osman Gâzinin 1281 yılında Kayı Beyi olmasından beri devam eden Osmanlı Hânedanını sona erdiren 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ve halifeliğin Osmanlı Hânedanına mensup en yaşlı ve ahlâkla ilimce en uygununun TBMM’ce seçimine dâir kânun çıkarıldı. İkinci Dönem TBMM (1923-1927) devrinde uzun görüşmeler ve çok çetin müzâkereler sonunda bugünkü hudutlarımızı, bâzı hukuk kâideleri ve siyâsetimizi tespit eden Lozan Antlaşması imzâlandı.
Lozan Antlaşmasından sonra İkinci Dönem Meclisi şu inkılapları yaptı: 29 Ekim 1923’te Cumhûriyet îlân edilerek, devletin idâre şekli tespit edildi. 3 Mart 1924’te “Hilâfetin İlgası ve Hânedan-ı Osmâniyenin Türkiye Cumhûriyeti memâlik-i hâriciyesine çıkarılması, yine aynı gün, Şer’iye ve Evkaf ile Erkân-ı Harbiye Vekâletlerin kaldırılmasına ilişkin kânunla Tevhidi Tedrisat kânunları da kabul edildi. Şer’iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılmasıyla ve vekâlete bağlı bütün okul ve medreseler kapatıldı. Tevhid-i Tedrisât (Eğitim ve Öğretim) kânununun kabûlüyle de bütün okulların eğitim ve öğretim işleri, millî ve lâik ilkeler doğrultusunda Millî Eğitim Bakanlığının idâresine bırakıldı. Şer’iyye Mahkemeleri kaldırılarak 8 Nisan 1924’te mahkemeler birleştirildi.
20 Nisan 1924’te devlete yeni bir düzen veren Anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Aşar Vergisi 17 Şubat 1925’te kaldırıldı. Saltanat ve hilâfetin kaldırılması, eğitimde birliğin sağlanması ve Cumhûriyetin îlânıyla girişilen inkılaplara yenileri eklenerek, yenileme çabaları sürdürüldü. 25 Kasım 1925’te Şapka Kânunu çıkarılarak fes kaldırıldı.
Tekke, zâviye ve türbelerin kapatılmasına ilişkin 2 Eylül 1925 târihli kararnâme, 30 Kasım 1925’te yayımlanan kânunla kesinleşti. Hicrî takvim, Ezânî yâni alaturka saat yerine 25 Aralık 1925’te Mîlâdî takvim, vasati yâni alafranga saat sistemi kabul edildi. 17 Şubat 1926’da Medenî Kânun kabul edilerek, kadının hukûkî durumu yeniden düzenlendi. İktisâdî müesseselerde, Türkçe Kullanılması Kânunu 10 Nisan 1926’da kabul edildi. 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Hakkı yürürlüğe girdi. 28 Mayıs 1927’de Sanâyii Teşvik Kânunu çıkarıldı.
Üçüncü Dönem TBMM (1927-1931) devrinde şu inkılaplar yapıldı: Lâiklik esası, 9 Nisan 1928’de Anayasaya alınarak, müesseseler lâikleştirildi. 24 Mayıs 1928 Lâtin rakamı inkılabından sonra Kasım 1928’de otuz altı harfli Osmanlı elifbası yerine yirmi dokuz harfli Lâtin alfabesi kabul edildi. 14 Temmuz 1930’da kadınların belediye seçimlerine katılma ve 23 Aralık 1930’da seçilme hakları verildi. Türk Târih Kurumu, 15 Nisan 1931’de “Türk Târihi Tetkik Cemiyeti” adıyla kuruldu. Dördüncü Dönem TBMM (1931-1935) devrinde, Türk Dil Kurumu “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla 12 Temmuz 1932’de kuruldu. 31 Mayıs 1933’te Üniversite Islahatı Kânunu çıkarıldı. 21 Haziran 1934’te Soyadı, 26 Kasım 1934’te Lâkap ve Ünvanların Kaldırılması Kânunu çıkarılıp, 5 Aralık 1934’te de kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Türkiye Cumhûriyeti dış politikası kuruluşundan îtibâren “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” esâsına göre tespit edildi. Türkiye Cumhûriyetinin kurucusu ve inkılapların mîmârı, Cumhurbaşkanı Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ölmesinden sonra da açtığı yoldan gidildi.
Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanlığına İsmet İnönü getirildi. İsmet İnönü (1938-1950) devrinde bütün dünyâyı saran İkinci Cihan Harbi (1939-1945) çıktı. Türkiye, fiilî olarak harbe girmemesine rağmen savaş hâli ve ekonomisi tatbik edildi. Bu devrede ülkede açlık çekilip, hürriyetler kısıtlandıysa da, 1946’da çok partili sisteme geçmesiyle iktidar ve tek parti çok sarsıldı. 1950 seçimlerinde iktidar Cumhûriyet Halk Partisinden Demokrat Partiye geçince İsmet İnönü Cumhurbaşkanlığını Celal Bayar’a devretti.
Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı, Adnan Menderes’in Başbakanlığı, Demokrat Partinin iktidarda kaldığı 1960 yılına kadar sürdü. 1950-1960 yılları Türkiye’nin hareketli bir iç ve dış politika yaşadığı devirdir. Türkiye, dünyâ barışı için Birleşmiş Milletlerin çağrısı üzerine bir Türk Tugayını Kore’ye gönderdi. Türk Tugayı Kore’de komünistlere karşı müttefiklerinin ve bütün dünyânın takdirini toplayan zaferler kazanıp, ittifak içindeki vazifesini hakkıyla yerine getirdi. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin Kore’deki muvaffakiyetleri Türkiye’nin îtibârını arttırdı. İkinci Cihan Harbinden sonra Sovyet yayılmasına karşı kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilâtına yâni NATO’ya kabul edildi. Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle Sovyet yayılma ve tehlikesi, sıcak harbi durdurmuşsa da soğuk harbin önüne bütünüyle geçilememiştir. İttifak sisteminin lüzumu üzerine, 28 Şubat 1953’te Balkan Paktına, 24 Şubat 1958’de Bağdat Paktı da denilen CENTO’ya girildi.
Demokrat Parti (1950-1960) zamânında dış münâsebetlerin gelişmesi yanında memleket içinde de çok büyük gelişmeler oldu. Demokrasi işlerlik kazanarak, İkinci Dünyâ Harbi psikolojisinden memleket kurtarıldı. Türkiye kalkınma yolunda çok büyük mesâfeler kazandı. Cumhûriyet devrinde kurulan devlet teşekküllerinin faaliyetleri hızla arttırıldı. Hür teşebbüse imkân tanınmasıyla özel sektör de kalkınmadaki yerini aldı. Devlet, kamu ve özel sektörün faaliyetlerinin arttırılmasıyla kalkınma çok hızlandı. Pekçok fabrika, santral, baraj, site ve işyeri açıldı. Şehirleşme arttı. Eğitim ve öğretim müesseseleri arttırılarak, imkânlar genişledi. Pekçok meslekî, teknik ve dînî okullarla ilkokul, orta öğretim müesseseleri, üniversiteler ve akademiyle bunlara bağlı fakülte ve yüksek okullar açıldı. Her sahadan eleman yetiştirilmesine ağırlık verildi.
Demokrat Parti iktidarı 27 Mayıs 1960’ta Türk Silahlı Kuvvetlerinin müdâhalesiyle son bulup, Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı oldu. Cemal Gürsel’in 1966 yılına kadar devam eden Cumhurbaşkanlığı zamânında Kurucu Meclisçe, 1961’de Anayasa ve aynı yıl seçimler yapıldı. İki defâ ihtilâle teşebbüs edilip, hükümet buhranı görüldü. CENTO ülkeleri, 21 Temmuz 1963’te Bölgesel Kalkınma İçin İşbirliği Teşkilâtını (RCO) kurdular. Hükümet buhranı Adalet Partisinin iktidara gelip, Süleyman Demirel’in Başbakan olmasıyla sona erdi. Cemal Gürsel’in rahatsızlanıp, 1966’da ölmesiyle Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı oldu. Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanlığı (1966-1973) zamânında öğrenci hareketleri üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Mart 1971’de hükümete muhtıra verdi. Muhtıra üzerine Süleyman Demirel hükümeti çekildi. Partilerin iştirakiyle yeni hükümet kuruldu. Cevdet Sunay’dan sonra 1973’te Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı seçildi. Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanlığı (1973-1980) zamânında hükümet buhranları sık görüldü. Hiçbir parti çoğunlukta olmadığı için koalisyon hükümetleri kuruldu. Sık sık hükümetler iş başından ayrıldı. Hükümet buhranları toplumda anarşiyi arttırdı. Fahri Korutürk’ten sonra Cumhurbaşkanı dahi seçilemedi. Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke çapında devam eden anarşik hâdiselerin, sosyal buhranların önüne geçmek gâyesiyle 12 Eylül 1980’de idâreye el koydu. Anarşi durdurularak, devlet yıkımdan kurtarıldı. Türkiye’ye huzur getirildi. Genelkurmaybaşkanı Kenan Evren, Konsey ve Devlet Başkanlığı vazifelerindeyken Danışma Meclisi, Anayasa hazırladı. Anayasa 7 Kasım 1982’de halk oylamasına sunularak, % 91.4 nispetle kabul edildi. 1982 Anayasasıyla berâber Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı da milletçe kabul edildi. 1983’te seçimler yapılarak, demokrasiye tekrar geçildi. Seçimde Anavatan Partisi çoğunluğu kazanarak, Turgut Özal Başbakan oldu. 1987’de yapılan seçimleri de büyük çoğunlukla Anavatan Partisi kazandı. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in görev süresinin dolmasından sonra 1989’da Turgut Özal meclis tarafından Cumhurbaşkanı seçildi. Cumhurbaşkanı, başbakanlığa Meclis Başkanı Yıldırım Akbulut’u atadı. 16 Haziran 1991’de yapılan kongrede Anavatan Partisi Genel Başkanlığına Mesut Yılmaz seçildi. Daha sonra Cumhurbaşkanı tarafından yeni hükümeti kurmakla vazifelendirildi. Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı 20 Ekim 1991 seçimlerine kadar sürdü. 20 Ekim seçimlerinde hiçbir parti tek başına seçimleri kazanamadı. Demirel başkanlığında koalisyon hükümeti kuruldu. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 1993’te vefâtı üzerine bu makâma DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel seçildi. Cumhurbaşkanı, 1993’te yapılan DYP Genel Başkanlığına seçilen Tansu Çiller’i yeni hükümeti kurmakla vazîfelendirdi. Tansu Çiller, Demirel zamânındaki koalisyon hükümetine bâzı bakanları değiştirerek devam etti (Mart-1994).
Fizikî Yapı
Türkiye, Asya ile Avrupa arasında bir köprü gibi olup, Eski Dünyânın yaklaşık geometrik ortasında kuzey yarım kürede, ekvatora biraz daha yakın olmak üzere, kutup noktası ile ekvator çizgisinin ortasındadır. Başlangıç meridyenine göre ise doğu yarımküresindedir. Ülke topraklarının bir kısmı Asya’da bir kısmı da Avrupa’dadır. Üç yanı denizle kuşatılmıştır; Kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Akdeniz ve batısında Ege Deniziyle İstanbul ve Çanakkale boğazları arasında kalan Marmara Denizi yer alır. Türkiye kuzeydoğu ve doğudan, Ermenistan, Gürcistan ve İran; güneydoğu ve güneyden, Irak, Suriye; batıdan Yunanistan ve Bulgaristan ile çevrilidir. Ülkenin toprakları kabaca dikdörtgen şeklindedir ve genişliği 550 km, uzunluğu ise 1600 km’ye yaklaşır. Türkiye’nin en doğu ve en batı noktaları arasında 76 dakikalık mahallî saat farkı mevcuttur.
Türkiye’nin yüzölçümü yaklaşık olarak 184.578 km2dir. Bunun 9243 km2lik bölümünü göller teşkil eder. Engebeler gözönüne alınmadan hesaplanan izdüşüm alanı 779.452 km2 olup, bunun 755.688 km2sini Anadolu toprakları ve 23.764 km2sini ise Trakya toprakları meydana getirir. Deniz kıyılarının uzunluğu 6000 km civârındayken kara sınırlarının uzunluğu yaklaşık 2753 km’dir. En uzun kara sınırını 877 km ile Suriye sınırı teşkil eder. Bundan sonra sırasıyla 610 km’lik Ermenistan, Gürcistan, 331 km’lik Irak, 269 km’lik Bulgaristan ve 212 km’lik Yunanistan sınır uzunlukları gelir.
Türkiye’nin kara sınırları: Sınırlarımız devletler hukuku kâidelerine uygun olan yazılı antlaşmalarla tespit edilmiştir.
Avrupa Türkiyesi’nin sınırları: Bulgaristan ve Yunanistan’la olan sınırlarımız 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasının 2. maddesiyle tespit edilmiştir.
Ermenistan ve Gürcistan’la olan sınırlarımız: 16 Mart 1921 târihli Moskova ve 13 Ekim 1921 târihli Kars Antlaşmalarıyla tespit olunmuştur. SSCB’nin dağılması üzerine bu sınır Gürcistan ve Ermenistan ile aynı şekilde devam etmektedir.
İran ile sınırlarımız: Bu sınır, Osmanlı Devleti zamânındaki 7 Mayıs 1639 târihli Kasr-ı Şirin Antlaşmasından sonra hemen hemen hiç değişmemiş, yalnız 23 Ocak 1932 ve 27 Mayıs 1937 târihli Tahran İtilafnâmeleriyle düzenlenmiştir.
Irak ile sınırlarımız: İngiltere’yle 5 Haziran 1926’da imzâlanan “Hudut Münâsebeti Hasene-i Hemcivarî Muahedenâmesi” ile belirlenmiştir.
Suriye ile sınırlarımız: Lozan Antlaşmasının üçüncü maddesi, Suriye ile aramızdaki sınırın, 20 Ekim 1921 târihli Ankara İtilafnâmesinin sekizinci maddesinde tespit edilmiş sınır olduğunu belirtmektedir.
Sınırımız Hatay ile ilgili bölümün son biçimi: 23 Haziran 1939’da Ankara’da imzâlanmış olan “Türkiye ile Suriye arasında arâzi mesâilinin kat’i sûrette hallini mutazammın” antlaşmanın birinci maddesiyle düzenlenmiştir.
Türkiye’nin denizleri ve kıyıları: Türkiye kuzeyden Karadeniz, güneyden Akdeniz ve batıdan Ege Deniziyle çevrilmiştir. Bir de iç deniz durumunda Marmara Denizi vardır. Bu denizler, yer kabuğunun yakın bir jeolojik geçmişte uğradığı alçalma ve çökme olayları neticesinde bugünkü biçimini almışlardır. Derinlikleri genel olarak pek fazladır. Kıta sahanlıkları ise oldukça dardır.
Yüzölçümü yaklaşık olarak 460.000 km2 olan Karadeniz oldukça derindir. Büyük bir kısmını, tabanı 2000 m dolayında olan bir çukurluk meydana getirir. Kıyılardan îtibâren hemen derinleşir. Tuzluluk oranı % 0.18 dolayındadır. Yaklaşık 200 m’den sonraki derinliklerdeki suları oksijensiz olup, kükürtlü hidrojen gazı ile zehirlenmiştir. Bu yüzden balık türü azdır. Karadeniz sürekli bir su buharı ve ısı kaynağıdır ve suları fazla donmaz. Karadeniz kıyılarının uzunluğu 1600 km civârındadır. Dağlar kıyıya paralel uzadığından fazla girintili çıkıntılı değildir.
Güneyde yer alan Akdeniz de oldukça derindir. Tuzluluğu Karadeniz’dekinin iki katı olup % 0.39 civârındadır. Akdeniz kıyıları yaklaşık 2800 km’dir.
Akdeniz’in bir uzantısı olan Ege Denizinin kıyılarıysa oldukça girintili çıkıntılıdır. Kuş uçumu olarak en kısa kıyı durumundaki Ege kıyıları, dağların denize dik inmesi yüzünden meydana gelmiş girinti ve çıkıntılar da dâhil edilecek olursa yaklaşık 2800 km ile en uzun kıyı ünvânını alır. Buradaki ve diğer yerlerdeki adaların kıyı uzunluğu 1000 km civârındadır.
İstanbul ve Çanakkale boğazlarıyla dışarıya açılan kapalı deniz Marmara’nın yüzölçümü yaklaşık olarak 11.000 km2 ve kıyılarının uzunluğu boğazlarla birlikte 1200 km civârındadır.
Türkiye, yüzey şekilleri (yer şekilleri) bakımından Alp-Himalaya dağ silsilesi üzerinde yer alır. Coğrafî yapı îtibâriyle ülkenin meydana gelmesi jeologlara göre üçüncü zaman sonlarına doğru başlayıp, dördüncü zaman içerisinde tamamlanmıştır.
Ortalama yükseklik yaklaşık 1130 m’ye ulaşır. Sıradağlar ülkenin kuzeyi boyunca Kuzey Anadolu dağları ve güneyi boyunca Toroslar adıyla, doğu-batı doğrultusunda, geniş dâirevî yaylar çizerek uzanır. Bu sıradağlar, kıyı bölgelerine çok engebeli bir görünüm kazandırırlar. Böylece bu bölgeler, iç kısımlardan bu sıradağlar sâyesinde ayrılır. İç kısımlar, hemen her yandan sıradağlarla kuşatılmış olup, orta kısımlarında yayla ve ovalardan, geniş yüksek düzlüklerden meydana gelmektedir. Kuzey ve güney kenarlarda uzanan bu sıradağlar, doğuda birbirlerine yaklaşır. Ayrıca başka bâzı dağ sıralarının da ortaya çıkmasıyla doğu bölgesinde bu dağlar sıklaşır, karışır ve sanki bir düğüm meydana getirirler. Bu sebeple ülkenin doğu bölgesi daha yüksek ve dağlık bir hal alır. Güneydoğu Torosların güney etekleri orta yükseklikte geniş yaylalarla kaplıdır. Ülkenin batısında dağlar yine sıkışırlarsa da fazla yükseklik göstermezler. Bu bölgelerde denize dik uzanan orta yükseklikteki dağ sıralarının arasında geniş ve uzun ovalar yer alır. Kuzeybatıda, Marmara Denizi kıyıları ve çevresi Türkiye’nin en az engebeli kısmını teşkil eder. Burada tepelik bölgeler ve orta yükseklikteki dağlar, ovalar ve havzalar mevcuttur.
Türkiye coğrafî yapı îtibâriyle yedi bölgeye ve bunlar da kendi içlerinde bâzı alt bölümlere ayrılır:
Karadeniz Bölgesi
En büyük bölgelerimizden biri olan Karadeniz bölgesi, ülkenin yaklaşık altıda birini ihitvâ eder. Doğuda Ermenistan ve Gürcistan sınırı, batıda Adapazarı Ovası ve Bilecik dolayları, kuzeyde Karadeniz ve güneyde Çoruh ve Kelkit vâdilerini güneyden çeviren dağlarla çevrilidir. Batı, Orta ve Doğu Karadeniz alt bölümlerinden meydana gelir. Bu bölgede dağlar, doğuya doğru gittikçe yükselir ve kıyıya paralel birkaç sıra hâlinde uzanır. Kıyı bölgesinde Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarının meydana getirdiği geniş ovalar ve bunların hemen gerisinde 3500 m’yi aşan yüksekliğe sâhip Rize Dağları bulunur. Bu dağların en yüksek noktası Kaçkar Tepesi 3932 m yüksekliktedir. Bu dağlar Kop ve Zigana geçitleriyle aşılır. Doğu Karadeniz bölümünün diğer iki dağı Akdağ ve Mescit Dağıdır. Orta Karadeniz bölümündeyse Giresun Dağlarının batısında yer alan Canik Dağları bulunur. Küre ve Köroğlu dağlarının yer aldığı batı bölümünde iyice alçalan sıradağlar Kızılırmak Vâdisinden sonra tekrar yükselir ve Ilgaz Dağında bu yükseklik yaklaşık 2550 m’yi bulur.
Bölgenin önemli dağları:
Kaçkar Dağı (Rize) | 3932 m |
Üçdonuk Dağı (Rize) | 3709 m |
Bulut Dağı (Rize) | 3562 m |
Mescit Dağı (İspir) | 3239 m |
Karagöl Dağı (Giresun) | 3107 m |
Çakırgöl Dağı (Trabzon) | 3082 m |
Kılıçlar Dağı (Giresun) | 3039 m |
Kop Dağı (Aşkale) | 2918 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Yeşilırmak: Sivas yakınlarındaki Köse Dağından doğar; Çekerek, Çorum, Kelkit suları ile Terkasan Çayını alır. Cıva Burnunda Karadeniz’e dökülür. Uzunluğu 519 kilometredir.
Çoruh: Keşiş Dağından çıkıp BDT topraklarından Karadeniz’e dökülür. Türkiye sınırları içindeki uzunluğu 466 kilometredir.
Kızılırmak: Türkiye’nin en uzun nehridir. Sivas Kızıldağdan doğar. Sivas, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Ankara, Çankırı, Çorum ve Samsun topraklarından aktıktan sonra Bafra Burnunda Karadeniz’e dökülür. Uzunluğu 1182 kilometredir.
Sakarya: Emirdağ eteklerinde doğar. En büyük kolu olan Porsuk ile birleşir. Bilecik’te Marmara bölgesine geçer ve Karadeniz’e dökülür. Uzunluğu 824 kilometredir.
Bölgenin başlıca gölleri:
Gölün Adı | Yüzölçümü (km2) |
Balık Lagünü | 12 |
Semenlik Lagünü | 19 |
Tortum Gölü | 8 |
Melen Gölü | 5 |
2- Marmara Bölgesi
Marmara bölgesi Trakya topraklarıyla Anadolu topraklarının kuzeybatı kısmını ihtivâ eder. Bölgenin doğusunda yüksek Anadolu Yaylası ve güneyinde de Kazdağı ve çevresi bulunur.
Ülkenin en küçük bölgesi olup, toplam yüzölçümün % 8’ine sâhiptir. Marmara bölgesi Istranca (Yıldız) dağları, Ergene, Güney Marmara ve Çatalca-Kocaeli olmak üzere dört alt bölümden meydana gelir. Bölgenin başlıca dağlarından Samanlı (1600 m), Biga Dağları, Mudanya Tepeleri, Uludağ ve Kazdağı Anadolu toprakları üzerindedir.
Yıldız, Koru, Mayadağ ve Tekirdağ’ın bulunduğu Trakya topraklarının ortası çukur ve kenarları yüksektir. Bu kesimdeki Mayadağının yüksekliği yaklaşık 1030 m’yi bulur. En önemli havza ve ovalar ise; Ergene Havzası, Adapazarı, Pamukova ve İnegöl ovalarıdır.
Bölgenin önemli dağları:
Uludağ (Bursa) | 2543 m |
Domaniç Dağı (Bursa) | 1845 m |
Kaz Dağı (Biga) | 1774 m |
Mahya Dağı(Istranca) | 1031 m |
Ganos Dağı (Tekirdağ) | 945 m |
Kesetepe Dağı (Kapıdağı) | 782 m |
Işıklar Dağı (Edirne) | 924 m |
Çene Dağı (Kocaeli) | 645 m |
Aydos Dağı (İstanbul) | 537 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Meriç Nehri: Bulgaristan’ın Radop Dağlarından doğar. Ege Denizine dökülür. Türkiye topraklarındaki uzunluğu 185 km’dir.
Sakarya: Emirdağ eteklerinde doğan nehir, Bilecik’te bölge topraklarına girer. Adapazarı sınırları içinde aktıktan sonra Karadeniz’e dökülür.
Susurluk: Simav yakınlarında doğar. Marmara Denizine dökülür. Susurluk, Balıkesir, Karacabey ovalarını sular. Uzunluğu 321 km’dir. Bunlardan başka bölgede ayrıca; Nilüfer, Kirmasti, Biga ve Gönen çayları da vardır.
Bölgenin başlıca gölleri:
Gölün Adı: | Yüzölçümü (km2) |
İznik Gölü | 298 |
Manyas Gölü | 166 |
Ulubat Gölü | 134 |
Sapanca Gölü | 47 |
Terkos Gölü | 25 |
Küçükçekmece Gölü | 16 |
Büyükçekmece Gölü | 11 |
3- Ege Bölgesi
Ege bölgesi tabanı girintili çıkıntılı olan Ege Denizi kıyılarına dayalı bir üçgen şeklindedir. Üçgenin tepe noktası Afyon şehrinin doğusudur. Bölge kuzeyden Marmara bölgesi ve güneyden Sultandağları-Marmaris hattıyla çevrilidir. Ülkenin yaklaşık olarak onda bir yüzölçümüne sâhiptir. Ege Bölgesi, Asıl Ege ve İç Batı Anadolu alt bölümlerinden meydana gelir. Bu bölgenin genellikle denize doğru dik inen dağları arasında, doğu-batı doğrultusunda oluk şeklinde ovalar bulunur. Bunların içerisinde en önemlileri Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz ve Bakırçay ovalarıdır. Asıl Ege bölümünde yer alan bu geniş çöküntü ovalarının etrafını doğu-batı doğrultusunda uzanan orta yükseklikteki Kazdağı, Kozak, Bozdağlar ve Aydın dağları çevirir. İç Batı Anadolu bölümünün ortalama yüksekliği 1000 m dolayındadır. Bu yaylaların üzerlerinde Murâd Dağı, Eğrigöz Dağı ve Emir Dağı gibi 2000 m’yi aşan engebeler bulunur.
Bölgenin önemli dağları:
Honaz Dağı (Denizli) | 2528 m |
Akdağ (Çivril) | 2446 m |
Murâd Dağı (Uşak) | 2309 m |
Baba Dağı (Denizli) | 2308 m |
Sandıras Dağı (Menteşe) | 2295 m |
Bozdağ (Menteşe) | 2159 m |
Şaphane Dağı (Gediz) | 2120 m |
Akdağ (Alaçam) | 2089 m |
Eğrigöz Dağı (Kütahya) | 1931 m |
Simav Dağı (Simav) | 1801 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Büyük Menderes: Bölgenin en büyük nehridir. Üzerinde Kemer Barajı kurulmuştur. Murad Dağlarından doğar. Ege Denizine dökülür. Çine, Banaz, Çürüksu kollarını alır. Uzunluğu 584 km’dir.
Gediz: Murâd Dağından çıkar. Baştan başa suladığı ovaya kendi adını verir. İzmir yakınlarında Ege Denizine dökülür. Üzerinde Demirköprü Barajı kurulmuştur. Uzunluğu 401 km’dir.
Küçük Menderes: Bozdağ’dan doğar. Ödemiş, Torbalı ovalarını suladıktan sonra Selçuk yakınlarında Ege Denizine dökülür.
Bölgenin önemli gölleri:
Gölün Adı: | Yüzölçümü (km2) |
Bafa Gölü | 60 |
Işıklı Gölü | 49 |
Marmara Gölü | 34 |
4- Akdeniz Bölgesi
Akdeniz bölgesi, Akdeniz kıyılarını ve bu kıyıların gerisinde birdenbire yükselen Batı ve Orta Toros Dağları ile Amonos Dağlarını içine alır. Batısında Ege bölgesi, kuzeyinde İç Anadolu düzlükleri ve doğusunda Güneydoğu Anadolu yaylaları ile Doğu Anadolu dağları yer alır. Yüzölçümü, toplam yüzölçümün % 15’ini meydana getirir. Akdeniz bölgesi, Adana ve Antalya alt bölümlerinden meydana gelir. Bu bölge Türkiye’nin çok engebeli alanlarından biri olup, büyük bir kısmı dağlar ve yüksek yaylalarla kaplıdır. Antalya Körfezinin her iki yanında yükseklikleri yaklaşık 2500 m’yi bulan Batı Toroslar bulunur. Bunlardan en önemlileri, batı Teke yöresindeki; Beydağları, Akdağ, Göller Bölgesindeki ve doğudaki; Sultan, Dedegül ve Geyik dağlarıdır. Ortada bulunan Taşeli bölgesindeki geniş yaylaların yükseklikleri 2000 m’ye kadar ulaşır. Bölgenin doğusunda yer alan Doğu Torosların yükseklikleriyse yaklaşık 3500 m civârındadır. Bunlardan en önemlileri Bolkardağı ve Aladağlar olup, en yüksek noktası 3756 m’lik Demirkazık Tepesidir. Bu bölümde dağ etekleriyle kıyı arasında geniş Adana ve Ceyhan ovaları yer alır. Adana Ovasının diğer bir adı Çukurova’dır. İskenderun Körfezinin doğusunda Amonos Dağlarıyla onların doğu eteklerinde uzanan Amik Ovası bulunur.
Bölgenin önemli dağları:
Torasan Dağı(Aladağ) | 3374 m |
Demirkazık Tepesi (Aladağ) | 3756 m |
Medetsiz Dağı (Bolkar) | 3524 m |
Akdağ (Bey Dağları) | 3069 m |
Bey Dağı (Antalya) | 3075 m |
Berit Dağı (Kahramanmaraş) | 3027 m |
Akdağ (Elmalı) | 3014 m |
Dedegül Dağı (Göller bölgesi) | 2992 m |
Geyik Dağı (Taşeli) | 2890 m |
Işık Dağı (Göksun) | 2935 m |
Davras Dağı (Göller Bölgesi) | 2635 m |
Sultan Dağı (Topraktepe) | 2581 m |
Ahir Dağı (Kahramanmaraş) | 2342 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Seyhan: Bölgenin en büyük nehridir. Zamantı, Göksu, Çakıt Suyu, Görgün Suyu kollarının birleşmesiyle meydana gelir. Üzerinde Seyhan Barajı kurulmuştur. Uzunluğu 560 km’dir.
Ceyhan: Elbistan civârındaki kolların birleşmesiyle meydana gelir. Güneye doğru akıp, Kandilli yakınlarında Adana Ovasına girer. İskenderun Körfezinin batısında Akdeniz’e dökülür. Uzunluğu 509 km’dir.
Göksu: Batı Torosların İç Anadolu’ya bakan yamaçlarından doğar. Silifke yakınlarında Akdeniz’e dökülür. Uzunluğu 308 kilometredir.
Asi: Lübnan topraklarından doğar. Suriye’deki Humus, Hama şehirlerini geçtikten sonra Ansariye dağlarının doğusundaki ovayı geçtikten sonra Türkiye topraklarına girer. Samandağı yakınlarında Akdeniz’e dökülür. Uzunluğu 380 kilometredir.
Aksu: Fazla uzun değildir. Isparta topraklarından doğar. Antalya Körfezinde Akdenize dökülür. Uzunluğu 162 kilometredir.
Bölgenin önemli gölleri:
Gölün Adı: | Yüzölçümü (km2) |
Beyşehir Gölü | 656 |
Eğirdir Gölü | 468 |
Burdur Gölü | 200 |
Acı Göl | 153 |
Suğla Gölü | 125 |
Amik Gölü | 60 |
Köyceğiz Gölü | 52 |
Söğüt Gölü | 43 |
Akyatan Lagünü | 35 |
Salda Gölü | 45 |
Kurbağa Gölü | 37 |
Avlan Gölü | 8 |
- İç Anadolu Bölgesi
İç Anadolu bölgesinin diğer bir adı da Orta Anadolu’dur. Bölge kuzey ve güneyde yüksek kenar dağlarla çevrilmiştir. Batıda, Sultan Dağlarından Uludağa kadar olan hat, bölgeyi Ege bölgesinden ayırır. Bölge doğudan, yüksek bir dağ demetini andıran Doğu Anadolu bölgesiyle sınırlanmıştır. Yüzölçümü, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık beşte biri kadardır. Bölge dört alt bölümden meydana gelmiştir; Konya, Yukarı Sakarya, Orta Kızılırmak ve Yukarı Kızılırmak bölümleri.
Kuzey Anadolu dağlarıyla Toroslar arasında yer alan ve ülkenin en geniş ovalarına sâhip bulunan İç Anadolu bölgesinin ortalama yüksekliği 1000 m kadardır. Doğu kısımlarında bu yükseklik 1200 m’yi bulur. Kuzeyindeki Kösedağ ve Yıldız Dağları, Kuzey Anadolu dağlarına ve güneydeki Tahtalı, Tecer ve Hınzır dağları ise Toros Dağlarına parelel uzanır. Arada Çamlıbel Dağı ve Akdağ bulunur. Bu dağlar, Kızılırmak Nehrinin Anadolu ortasında çizdiği büyük büklüm içine doğru ilerler ve gittikçe alçalırlar. Bozok Yaylası buradaki en geniş düzlüktür. Konya bölümü yüksek yaylalarla birbirinden ayrılmış ovalardan meydana gelir. Bunların başlıcaları Cihanbeyli, Haymana ve Obruk yaylalarıdır. 200 km genişliğindeki Konya-Ereğli Ovası, Tuz Gölü havzası çukurda olup AkşehirGölünün bulunduğu çevrenin yüksekliği yaklaşık 1000 m’yi bulur.
Bölgenin en önemli yükseltileri Elmadağ, Sivrihisar ve Sundiken dağlarıdır. İç Anadolu düzlüklerinin güneydoğusu Karadağ, Karacadağ ve Hasan Dağı gibi birçok eski volkanlarla kaplıdır. Bunlardan en önemlisi olan Erciyes Dağının yüksekliği yaklaşık 3917 m’dir.
Bölgenin önemli dağları:
Erciyes Dağı (Kayseri) | 3917 m |
Hasan Dağı (Aksaray) | 3268 m |
Kızıldağ (İmranlı) | 3015 m |
Melendiz Dağı(Niğde) | 2858 m |
Kösedağ (Suşehri) | 2812 m |
Tekeli Dağ (Sivas) | 2643 m |
Hınzır Dağı (Sivas) | 2641 m |
Yıldız Dağı (Sivas) | 2552 m |
Karabada Dağı (Akdağ) | 2345 m |
Emir Dağı (Afyon) | 2307 m |
Aladağ (Konya) | 2339 m |
Karadağ (Karaman) | 2271 m |
Tecer Dağı (Sivas) | 2262 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Sakarya: Emirdağ eteklerinde Eskişehir’in Çifteler ilçesinin yakınından doğar. En büyük kolu olan Porsuk ile birleşir. Bilecik’te Marmara bölgesine geçer ve Karadeniz’e dökülür. Uzunluğu 824 km’dir.
Ayrıca Türkiye’nin en büyük nehirlerinden olan Kızılırmak ve Yeşilırmak bu bölgeyi sulayarak geçer.
Bölgenin önemli gölleri:
Gölün Adı: | Yüzölçümü (km2) |
Tuz Gölü | 1500 |
Akşehir Gölü | 353 |
EberGölü | 126 |
Seyfe Gölü | 15 |
Tuzla Gölü | 23 |
- Doğu Anadolu Bölgesi
Kuzey Anadolu dağlarıyla Güneydoğu Torosların çevrelediği Doğu Anadolu bölgesi, Türkiye’nin en yüksek bölgesi olup, batıya doğru gidildikçe daralarak tepesi batıda, tabanı doğuda olan bir kaba üçgen meydana getirir. Türkiye yüzölçümünün % 21’e yakın büyük bir bölümü bu bölgededir. Başlıca Yukarı Fırat, Erzurum-Kars, Yukarı Murâd-Van ve Hakkari olmak üzere dört alt bölüme yarılır.
Doğu Anadolu bölgesi, sınır üzerinde yükselen dağlarla İran topraklarından ayrılır ve batıya gidildikçe alçalarak Orta Anadolu’ya bağlanır. Bölge yüksek yaylalar, ovalar ve tek ve sıra dağlarla kaplıdır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan üç dağ sırası bölgeyi baştan başa tâkip eder. En kuzeyde lavlarla kaplı Erzurum-Kars Yaylası üzerinde yükseklikleri 3000 m’yi aşan Dumlu, Allahüekber, Köse, Kop ve Keşiş dağları bulunur. Bunların hemen güneyinde Karasu-Aras dağ sırası vardır. Yüksekliği 3500 m civârında olan Munzur Dağı ile başlayan bu ikinci dağ sırası Palandöken, Karasu ve Aras dağlarını tâkiben Ağrı Dağında son bulur. Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağının yüksekliği yaklaşık 5137 m ve hemen yanındaki Küçük Ağrı dağının ise 3896 m’dir. En güneydeki üçüncü sırada Güney Doğu Toroslar bulunur. Güney Doğu Torosların en yüksek yerini, 4168 m’lik yüksekliğiyle Cilo Dağındaki Reşko Tepesi meydana getirir. Van Gölü havzasının doğusunda ise sönmüş birer volkan olan yaklaşık 3542 m’lik Tendürek, 4434 m’lik Süphan, Nemrut ve Hakan dağları bulunur. Süphan Dağı, Türkiye’nin ikinci yüksek dağıdır.
Karasu-Aras sırasıyla Güneydoğu Toroslar arasına Murâd bölgesi denir. Bu bölgenin en yüksek yerini yaklaşık 3250 metrelik Bingöl Dağı teşkil eder. Doğu Anadolu bölgesinde ortalama yüksekliği 1800-2000 m olan Erzurum-Kars Yaylasından başka başlıca havza, ova ve yaylalar şunlardır: Van Gölü Havzası, Erzurum Ovası, Pasinler Ovası, Iğdır Ovası, Malazgirt, Muş, Çapakçur, Uluova ve Malatya ovaları.
Bölgenin önemli dağları:
BüyükAğrı Dağı (Ağrı) | 5137 m |
Cilo Dağı (Hakkari) | 4116 m |
Süphan Dağı (Van) | 4058 m |
KüçükAğrı Dağı (Ağrı) | 3896 m |
Sat Dağı(Hakkari) | 3811 m |
Karadağ (Hakkari) | 3752 m |
Başet Dağı (Van) | 3684 m |
Mengene Dağı (Van) | 3412 m |
İspiriz Dağı (Van) | 3668 m |
Tendürek Dağı (Doğu Beyazıt) | 3360 m |
Kesiş Dağı (Erzincan) | 3549 m |
Murâd Dağı(Van) | 3510 m |
Nemrut Dağı (Van) | 2828 m |
Cudi Dağı (Şırnak) | 2114 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Fırat ve Dicle bu bölgede doğarlar. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde akarak sınırlarımızdan çıkarlar.
Aras: Bingöl Dağlarından doğar. İran topraklarında Hazar Denizine dökülür. Türkiye’deki uzunluğu 548 kilometredir.
Bölgenin önemli gölleri:
Gölün Adı: | Yüzölçümü (km2) |
Van Gölü | 3713 |
Çıldır Gölü | 115 |
Erçek Gölü | 98 |
Hazar Gölü | 86 |
Nazik Gölü | 48 |
Balık Gölü | 34 |
Hazapin Gölü | 14 |
Arın Gölü | 13 |
Nemrut Gölü | 12 |
- Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Güneydoğu Toroslarla Suriye sınırı arasında yer alan Güneydoğu bölgesi, ülkenin ancak % 8’ine yakın bir kısmını ihtivâ eder. Dicle ve Orta Fırat alt bölümlerinden meydana gelir. Yeryüzü şekilleri oldukça sâde bir bölgedir. Yaylaları oldukça boldur. Batı kesiminde, kuzeydeki dağlardan, Suriye sınırına doğru alçalan yaklaşık 500-800 m, yükseklikteki Gaziantep-Şanlıurfa yaylaları bulunur. Doğu kesimindeyse Toros etekleri ve Mardin eşiğiyle çevrili Diyarbakır havzası yer alır. Güneydoğu Anadolu bölgesinin en yüksek yeri olan Karacadağ sönmüş bir volkanik dağdır. Yüksekliği yaklaşık 1900 m’dir.
Bölgenin önemli dağları:
Karacadağ (Diyarbakır) | 1938 m |
Mazı Dağı (Mardin) | 1252 m |
Raman Dağı (Beşir) | 1260 m |
Tektek Dağı (Urfa) | 749 m |
Bölgenin önemli akarsuları:
Fırat: Karasu ve Murad suları birleşerek Güney Doğu Anadolu Bölgesine geçer. Güneye doğru akarak Adıyaman-Urfa, Gaziantep-Urfa illeri arasında sınır şeklinde aktıktan sonra yurdumuzdan ayrılır. Basra Körfezinden denize dökülür. Toplam uzunluğu 2800 kilometredir.
Dicle: Doğu Anadolu bölgesindeki Hazar Gölünden çıkar. Suriye-Irak-Türkiye sınırlarının birleştiği yerde Irak topraklarına geçer. Fırat ile birleşerek Basra Körfezine dökülür. Toplam uzunluğu 1900 kilometredir.
Türkiye’nin gölleri ve akarsuları:
Türkiye’nin en büyük gölü 3713 km2lik yüzeyi ile Van Gölüdür. İkinci büyük göl durumundaki Tuz Gölü 1500 km2 civârındadır. Bundan sonra sırasıyla Beyşehir (656 km2), Eğirdir (468 km2), İznik (298 km2), Burdur (200 km2), Manyas(166 km2), Acıgöl (153 km2) ve Ulubat (134 km2) gölleri gelir.
Beyşehir ve Eğirdir gölleri, göller bölgesinde yer alan tatlı su gölleridir. Burdur ve Acıgöl’ün suları ise acıdır. Sapanca, İznik, Ulubat ve Manyas gölleri de aynı zamanda tatlı su gölleridir. Van Gölü doğusundaki Erçek, Kars kuzeyindeki Çıldır, Hatay’daki Amik, Güneydoğu Toroslardaki Gölcük (Hazar Gölü), İç Anadolu’daki Akşehir ve Trakya kıyılarındaki Terkos, Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleri diğer irili ufaklı göller arasında yer alır. Ayrıca Hirfanlı, Demir Köprü, Keban, Altınkaya, Karakaya, Atatürk ve Sarıyar gibi büyük baraj gölleri de mevcuttur.
Türkiye’deki akarsuların büyük bir bölümü civârındaki denizlere dökülür. Bir kısmıysa Türkiye sınırları dışına çıkar. Meselâ Doğu Anadolu bölgesindeki Dicle ve Fırat nehirleri böyledir. Şattülarap adıyla birleşerek Basra Körfezine dökülürler. Bâzı bölgelerse kapalı havza durumunda olup, suları denizlere kadar ulaşmaz. Orta ve Güney İç Anadolu bölgeleri ve Van Gölü çevresi Türkiye’nin en geniş havzalarını teşkil ederler. Türkiye’deki akarsuların ortak özelliklerinden biri rejimlerinin düzensiz olması ve debilerinin mevsimlere göre çok değişmesidir. Doğu Anadolu’dan doğan diğer akarsular, Aras, Çoruh, Kura ve Fırat’ın bir kolu olan Murad’dır. Güneydoğu Toroslardan Dicle Irmağı, Orta Anadolu’dan ise Yeşilırmak, Kızılırmak ve Sakarya doğar ve bunlar Karadeniz’e dökülür. Ayrıca Harşit, Melet, Bartın ve Filyos gibi diğer küçük nehirler de Karadenize dökülürler. Batı bölgesinde Susurluk, Biga ve Gönen çayları Marmara Denizine; Gediz, Küçükmenderes ve Meriç ırmakları Ege Denizine dökülürler. Seyhan, Göksu, Asi ırmakları, Dalaman ve Eşen çayları da Akdeniz’e dökülürler. (Bkz. Akarsular)
İklim
Türkiye, orta kuşağın güney kısmında yâni subtropikal kuşakta (sıcak orta kuşakta) yer almaktadır. Bu yüzden ülke genel olarak ılıman iklime sâhiptir. Fakat denizler ve yeryüzü şekilleri tek tip iklim tarzını bozarak belli başlı üç çeşit iklim ortaya çıkarmıştır; Bütün güney ve batı kıyılarında ve Marmara bölgesinin güneyinde, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz iklimi mevcuttur. Sıcaklık kuzey Marmara’ya doğru düşmeye başlar ve Karadeniz bölgesinde daha ılımlı ve yağışlı bir deniz iklimine rastlanır. İkinci tip iklimse Doğu Karadeniz iklimidir. Derin ve suları nispeten sıcak bir deniz olan Karadeniz’in tesiriyle farklı özellik taşıyan bu iklim, yazları Akdeniz’e nazaran daha serin ve kışları da ılık geçer. Akdeniz ikliminden ayıran en önemli fark havanın nemli olması ve her mevsimde yağışların bol olmasıdır. Denizden uzak olan bölgelerde ise step iklimi (kara iklimi) mevcuttur. Step ikliminin hâkim olduğu Orta Anadolu bölgesinde yaz ayları serin, kış ayları çok soğuk ve karlı geçer. Doğu, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde de kara iklimi vardır. Bu bölgelerde genellikle kış mevsimi uzun, soğuk ve kar yağışlı, yaz mevsimiyse kısa ve sıcak geçer. Sıcaklık farklılıkları oldukça çok, yağışlarsa azdır. Kara ikliminde, sıcaklık farklılıkları ve yağışlara göre bu bölgelerde de farklı şekilleri görülür. Doğu Anadolu bölgesinde, Türkiye’nin en soğuk ve en uzun kışı mevcuttur. Bu yüzden en şiddetli kara iklimi burada görülür. Bu bölge bol yağış alır. Kara ikliminin tesirindeki bölgeler arasında en az yağış İç Anadolu bölgesine düşer. Bu bölge ve yazın çok fazla ısınan Güneydoğu Anadolu bölgesi ülkenin en kurak bölgeleridir. Buna karşılık Güney Anadolu’da yazların sıcak ve kurak geçmesi sebebiyle kış mevsimi fazla soğuk olmaz. Bölgelere göre en yüksek sıcaklık 45°C ile Akdeniz bölgesi ve en düşük sıcaklık -45°C ile Doğu Anadolu bölgesidir. En çok yağış alan bölgeler Karadeniz ve Akdeniz bölgeleri, en az yağış alan bölge ise İç Anadolu bölgesidir.
Türkiye’nin yağış miktarlarında, bölgeler arasında oldukça büyük farklılıklar göze çarpar, yağış miktarları mevsimlere göre de oldukça farklı şekilde değişir. En az yağış alan İç Anadolu bölgesinde yağışlar 40 mm civarındayken, en fazla yağışı 2500 mm ile Karadeniz bölgesi alır. Türkiye’de en çok yağış genellikle kış mevsiminde görülür. Farklı olarak, kuzey kıyılarda en fazla yağış sonbaharda ve iç bölgelerdeyse ilkbaharda görülür. Genel olarak Türkiye’de üç tip iklim şekline uygun üç tip yağış şekli vardır: Birincisi yazları bol yağışlı, en çok yağışı ekim ayında, en az yağışı mayısta görülen Karadeniz şekli, ikincisi yazları kurak, kışları yağışlı olup, en fazla yağışın, aralık ve ocak aylarında görüldüğü Akdeniz şekli ve sonuncusu yağışların en çok nisan ve mayıs aylarında görüldüğü kara şeklidir.
Türkiye genel rüzgâr sistemleri içerisindedir. Genellikle yaz aylarında poyraz denilen rüzgârları tesirlidir. Avrupa-İran arasında görülen bir hava akımının asıl etkilerini Boğazlar, Marmara ve Ege Denizinde görmek mümkündür. Kış aylarında Sibirya’dan gelen Yüksek basınç İç ve Doğu Anadolu’yu etkisi altına alır. Atlantik üzerinden gelen alçak basınç ise kıyı bölgelerde kendisini gösterir. Marmara ve Ege havzalarında genellikle poyraz ve lodos rüzgârları görülür. Türkiye’de aynı zamanda bâzı bölge rüzgârları da bulunur. Bunların en önemlisi imbat rüzgârları olup, İzmir ve çevresinde rastlanır.
Türkiye’deki bitki örtüsü genel olarak iklim ve yağış tiplerine paralel olarak yine üç şekildedir; Karadeniz bitki örtüsü, Akdeniz bitki örtüsü ve bozkırlar (stepler). Karadeniz bölgesi tabiî olarak sık ormanlarla kaplıdır. Deniz seviyesinden îtibâren başlayan ormanlar 2000 m yüksekliğe kadar çıkmaktadır. Buralarda genellikle meşe, gürgen, kestane, çınar, köknar, sarıçam ve ladin türü ağaçlar bulunur.
Akdeniz bölgesinde bulunan bitki örtüsü genellikle maki denilen yeşil çalılıklarıdır. Güney bölgesinin dağlık kesimlerinde, yaz aylarında kuruyan otlaklara ve dağ yamaçlarında ise makilere rastlanır. Fıstık çamları ve zeytin ağaçları bölgenin özel bitki çeşitleridir. Karaçam, sedir ve katran türlerindeki ağaçlardan meydana gelen seyrek ormanlıklar 10 ilâ 500 m yükseklikler arasındaki yerlerden başlar ve 2000 m yüksekliğe kadar çıkar. Ülkenin iç kesimlerindeyse bozkırlar sık görülür. Yine kara ikliminin etkisinin bulunduğu dağ yamaçlarında küçük ormanlar görülür. Su kenarlarında ise genellikle kavak ve söğüt ağaçları yetişir. Kara iklimi bitki örtüsünün en belirgin çeşidi yabanî buğdaygiller ve soğanlı bitkilerdir. İlkbahar aylarında çiçeklerle dolu olan bu bölgeler, yaz aylarında sararıp bozkır görünümüne gömülürler. Doğu Anadolu bölgesinde alçak yerlerde yeralan bozkırların yerini, yaylalarda geniş çayırlıklar almaktadır.
Tabiî Kaynakları
Mâdenler: Türkiye mâden bakımından zengin bir ülkedir. Fakat mâdenlerin büyük bir bölümü hammadde veya yarı işlenmiş olarak dış ülkelere satılmaktadır. Metalurji ve diğer endüstrinin temel hammaddelerinden biri durumundaki demir en önemli yeraltı mâdenlerinden biridir. Genellikle Hekimhan, Balıkesir, Edremit, Düzce, Orta Toroslar, Sivas-Divriği’de “demir”, Kastamonu-Küre, Ergani ve Murgul’da “bakır” (Burada çıkarılan bakır mâdeninin bir tonunda 12 gram altın, 600 gram gümüş bulunmaktadır.), Ereğli, Hopa, Boçka (Ordu), Sivas-Divriği ve Kütahya’da “manganez”, Kütahya, Denizli, Güleman ve Amanos Dağlarında “krom” (Dümrek krom ocaklarından yılda 22-25 bin ton krom elde edilmektedir.), Soma, Değirmisaz, Tunçbilek, Amasya, Dursunbey, Gönen, Erzurum-Balkay’da “linyit kömürü”, Elazığ’da “kurşunve çinko”, Bolkar Dağlarında “gümüşlü kurşun”, Balya, Bigadiç ve İç Anadolu’nun çeşitli yerlerinde “simli kurşun”, Isparta-Keçiborlu’da “kükürt”, Kütahya, Balıkesir ve Seyidgazi’de “bor minerali”, Marmara Adası, Afyon, Ankara, Sivrihisar, Haymana, Sakarya-Harmantepe, Akyazı, Adana-Toroslar, Maraş-Göksu, Bursa-Orhaneli, Gebze’de “mermer”, Raman, Batman, Garzan’da, “petrol” çıkarılmaktadır: İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun kuzey kısımlarında “kayatuzu yatakları” mevcuttur. Ayrıca Çankırı, Kağızman, Tuz gölü, Oltu ve Ege kıyılarından “tuz” elde edilmektedir.
Türkiye, dünyâ mâden ve hammadde rezervlerinin yaklaşık % 0.3’lük bir bölümüne sâhiptir. Kişi başına düşen üretim, dünyâ ortalamasının üçte biri kadardır. Özellikle lületaşı, bor tuzları, kromit, perlit, antimon, barit, zımpara, manyezit ve mermer açısından dünyâ kapasitesine göre önemli miktarlarda rezervler mevcuttur. Mâdenlerin bulunup işletilmesiyle alâkalı olarak 1935 yılında Mâden Tetkik ve Arama Enstitüsü(MTA) kurulmuştu. Her ne kadar tabiî gaz üretilmekteyse de Türkiye’de bol miktarda çıkarılan taşkömüründen elde edilen gaz üretimi oldukça fazladır. Ayrıca Sarayköy ve çevresinde (Denizli) çıkarılan yüksek sıcaklıktaki su buharında büyük çapta“Jeotermal enerji” kapasitesi vardır. Elektrik üretimi, “beyaz kömür” dediğimiz su gücünden faydalanılarak elde edilen “hidroelektrik santralları” ve katı-sıvı yakıtlardan faydalanarak “termoelektrik santralları” sâyesinde sağlanmaktadır. Başlıca büyük termik santralları Tunçbilek, Çatalağzı, Soma, Ambarlı ve Hidroelektrik santralleriyse Hirfanlı, Sarıyar, Keban, Seyhan, Afşin-Elbistan, Kemer veDemirköprü olarak sayılabilir.
Bitki örtüsü: Ülkenin bitki örtüsü genelde üç grupta toplanır.
- Karadeniz tipi bitki örtüsü: Burada en çok görülen bitki örtüsü ormandır. İklimin müsâit olması orman varlığının çokluğunun ana sebebidir. Deniz seviyesinden îtibâren başlayan ormanlar 2000 metre yüksekliğe kadar çıkar. Bu kuşağın 1200 metreye kadar olan kısmında meşe, gürgen, kestane ve çınar gibi yapraklarını döken ağaçlar, daha yukarlarda ise, köknar, sarıçam, ladin gibi çam çeşitleri yer alır. Kıyı dağlarının arka kısımlarında step iklimi kendini gösterir.
- Akdeniz tipi bitki örtüsü: Burada daha seyrek olan orman örtüsü 500-600 metre yükseklikten başlar, 2200 metreye kadar çıkar. Ağaçların çoğunluğu karaçam, katran, sedir türleridir. Güney bölgesinin dağlık kısımlarında yazları tamamiyle kuruyan otlaklara dağ yamaçlarında da kuraklığa ve sıcağa dayanık makilere rastlanır. Fıstık çamları ve zeytin ağaçları bölgenin özel bitkileridir.
- Stepler (Bozkırlar): Ülkenin iç kısımlarında stepler, dağ yamaçlarında da küçük parçalar hâlinde ormanlar görülür. Su kenarlarında söğüt ve kavak ağaçlarına rastlanır. Bölgenin en belirgin bitki örtüsü yabânî buğdaygiller ve soğanlı bitkilerdir. İlkbaharda türlü çiçeklerle bezenen bölge, yazları şiddetli sıcaklar sebebiyle bozkır görünümüne bürünür. Ancak Doğu Anadolu yaylalarında devamlı yeşil kalan çayırlar geniş yer kaplar.
Ormanlar: Türkiye ormanlar bakımından zengin bir ülke olmasına rağmen, ormanlık sahalar ülke boyunca düzensiz olarak dağılmıştır. Türkiye koru ve baltalık olarak yaklaşık 940 milyon metreküp civarında bir potansiyele sâhip durumdadır. Fakat bu rakam Avrupa ülkelerine nazaran oldukça düşüktür. Ormanların büyük bir bölümü Doğu Karadeniz bölgesindedir. İç Anadolu ve Batı Akdeniz bölgesi ise orman bakımından en fakir bölgelerdir.
Coğrafi bölgelere göre orman alanları (hektar):
Coğrafi Bölge | Koru | Baltalık | Toplam | Oran % |
Doğu Karadeniz | 1.787.190 | 1.304.064 | 3.091.254 | 15.31 |
Batı Karadeniz | 1.168.750 | 532.338 | 2.151.088 | 10.64 |
Ege | 1.621.493 | 1.249.136 | 2.870.629 | 14.22 |
Batı Akdeniz | 1.166.418 | 777.122 | 1.943.540 | 9.62 |
Doğu Akdeniz | 2.061.888 | 866.788 | 2.928.676 | 14.49 |
İç Anadolu | 1.037.715 | 671.673 | 1.709.388 | 8.47 |
Doğu Anadolu | 269.131 | 2.226.719 | 2.495.850 | 12.36 |
Marmara | 1.372.022 | 1.636.849 | 3.008.871 | 14.89 |
TOPLAM | 10.934.607 | 9.264.689 | 20.199.296 | 100 |
Hayvanlar: Türkiye hayvan çeşidi ve miktarı bakımından oldukça zengin bir ülkedir. Dünyâ ülkeleri arasında, hayvancılık bakımından önemli bir yer işgal etmektedir. Genellikle koyun, keçi ve sığır yetiştirilir. Ayrıca manda, at, tiftik keçisi ve katır da mevcuttur. Çok az sayıda eşek ve deve de bulunur. Tiftik keçisi üretiminde, Türkiye dünyâ ikincisi durumundadır. Kılkeçisi üretiminde dördüncü ve koyun üretimindeyse yedinci durumdadır. En çok karaman, dağlıç, kıvırcık ve merinos türleri yetişir. Koyun ve keçi daha çok İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinde yetişirken, Doğu Anadolu bölgesi ve kıyı bölgelerde sığır daha fazladır. Ülkenin dört bir yanı denizlerle çevrildiği halde balık üretimi açısından dünyâ ülkeleri arasında ancak 40’ıncı sırayı işgal etmektedir.
Kuş çeşitleri çok boldur. Bunların leylek ve kırlangıç gibi bâzı türleri kışın Ortadoğu ve Afrika gibi sıcak ülkelere göç edip, baharda yeniden Türkiye’ye döner. Ülkede, iki cins yılandan en fazla, zararsız olan Karayılan’a rastlanır. Zehirli olan Engerek Yılanı ise sıcak ve kuru yerlerde seyrek olarak bulunur.
Nüfus ve Sosyal Hayat
Türkiye’nin nüfûsu 1990 sayımına göre 56.969.109’dur. Bu nüfûsun il ve ilçe merkezlerinde (şehirlerde) 33.666.967’si, bucak ve köylerde ise 23.302.142’si oturmaktadır. Buna göre kilometrekareye 73 kişi düşmektedir. Nüfus yoğunluğu merkezî yerlerde daha çoktur. Bu açıdan Doğu Karadeniz kıyılarında bu rakam 100 kişiyi bulmaktadır. Step bölgeler ve İç Anadolu’da 10 kişiye kadar düşer. Nüfus bakımından en kalabalık şehir İstanbul olup, 7.309.190 insan bu şehirde yaşamaktadır. Ülkenin diğer milyonun üzerindeki şehirleri: Ankara, İzmir, Konya, Adana, Bursa, Samsun, Manisa, İçel, Zonguldak, Antalya, Diyarbakır, Urfa, Hatay ve Gaziantep’tir. Nüfûsu en düşük şehirlerse; Bayburt, Tunceli, Gümüşhane, Bilecik, Hakkari, Artvin, Karaman, Siirt, Bingöl, Burdur ve Kırşehir’dir.
Türkiye’nin nüfûsu oldukça gençtir. Çocuk ölümlerinin yüksek olmasına rağmen, doğuş oranlarının çok yüksek ve ortalama yaşın oldukça düşük olması nüfûsun genç kalmasında en önemli sebeplerdir. Nüfûsun çoğu çalışır durumdadır. Çalışan nüfûsun büyük bir kısmı tarım ve balıkçılıkla, bir kısmı mâdencilik ve endüstri alanı ile ve geri kalanı da ticâret, kamu hizmetleri ve diğer işlerle uğraşır. Halk, yerleşim bakımından geçici yerleşmeler; köy, toplu ve dağınık yerleşmeler ve şehir olmak üzere üç büyük grupta toplanır. Geçici yerleşmelerdeyse göçebelik veya yaylacılık hâkimdir. Yaylacılık ise yarı göçebe bir hayattır.
Halkın % 99’u Türkçe konuşur. Türkçe, Ural-Altay dil grubunun Altay kolundan gelmektedir. Eski çağlardan bugüne kadar çeşit çeşit medeniyetler kurmuş olan Türkler, özellikle 10. yüzyıldan sonra, çeşitli sebeplerle yabancı dillerin ağır baskısı altında kalmıştır. Bu arada Kaşgarlı Mahmûd’un Divânü Lûgat-it Türk’ü, Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i ve Edip Ahmed’in Atabet-ül Hakâyık gibi eserleri o zamanın Türkçesini günümüze getirir. İslâmiyetle şereflendikten sonra Türkler, bu yeni medeniyetleri gereği Türkçeye Arapça ve Farsça kelimeler de kattılar. Çünkü her medeniyet önce lisaniyle kabul edilir. İlk asırlarda Farsça edebiyat dili ve Arapça da ilim dili olarak yerleşti. Böylece yeni bir Osmanlıca doğdu. Osmanlı Devletinin yıkılmasından sonra, Anadolu’da sâdece Türkçe konuşulmaya başlandı. Türkiye nüfûsunun % 99’u Müslümandır. Ayrıca çok az da olsa Hıristiyan ve Yahûdî de mevcuttur.
Türkiye’ye göçler: Ülkeye büyük göç hareketleri İstiklâl Harbinden sonra başlamıştır. Bu göçler, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı ve Kurtuluş Savaşından sonra millî sınırlar dışında kalan ülkelerle, Orta Asya ülkelerinden, özellikle Doğu Türkistan’dan olmuştur. Türkiye’nin en büyük göç meselesi İstiklâl Harbi yıllarından hemen sonra kendini göstermiş ve Yunanistan ile yapılan karşılıklı göçmen değişimiyle sonuçlanmıştır. Bunu tâkip eden yıllarda çeşitli Balkan ülkelerinden ve Türkistan’dan Türkiye’ye geniş çapta göçler olmuştur. Göçler, göçmen gelenlerin hukûkî durumlarına göre, üç bölümde toplanmaktadır:
- Yurtlanmış Göçmenler:
Türkiye Cumhûriyeti Hükümetince yerleştirilmek ve çeşitli yerleşme yardımı yapılmak üzere ülkeye kabul edilen göçmenler.
- Serbest Göçmenler:
Türkiye Cumhûriyeti Hükümetinden yerleşme yardımı istememek şartıyla, kendi veya Türkiye’deki akrabâlarının imkân ve yardımlarıyla ülkeye kabul edilenler.
- Mülteciler:
Çeşitli sebeplerle memleketlerini bırakıp Türkiye’ye sığınan kimseler.
17.3.1982 târihinde 2641 sayılı özel bir kânunla Türk asıllı Afganistanlı göçmenlere yerleşme izni verildi. Kâfileler hâlinde gelen 935 âiledeki 3811 Afganlı göçmen Tokat, Gaziantep, Kayseri, Hatay, Urfa ve Van illerine yerleştirildi.
Türkiye; son yıllarda emperyalist ülkelerin baskıları ve Rusya’nın parçalanması dolayısıyle, ırkî ve dînî çeşitli sebeplerle “göçmen, soydaş, sığınmacı” adlarıyla bâzı göç dalgalarına mâruz kalmaktadır. 1983’ten sonra Bulgaristan’dan 300.000’e yakın soydaş yurdumuza giriş yapmış, daha sonra bir kısmı geri dönmüş; Körfez Savaşından sonra Irak’tan çok sayıda Kürt mülteci sınırımızdan içeri girmiştir.
Eğitim: Türk Millî Eğitim sistemi örgün ve yaygın eğitim olmak üzere iki ana gruptan meydana gelir. Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve yüksek öğretim kurumları örgün eğitim ve bunların dışında vatandaşlara verilen eğitime de yaygın eğitim denir. Lise ve dengi okullar; genel liseler, Meslek Teknik Liseleri, Endüstri Meslek Liseleri, Teknik Liseler, Endüstri Pratik Sanat Okulları, Kız Meslek Liseleri, İmam-Hatip Liseleri, Ticâret, Turizm, Otelcilik ve Sekreterlik Meslek Liseleri, Öğretmen Liseleri, Sağlık Okulları ve Tarım Okulları gibi çeşitlere ayrılmaktadır.
Türkiye’de yüksek öğretim yapan başlıca üniversiteler şunlardır: Abant İzzet Baysal Üniversitesi (Bolu), Adnan Menderes Üniversitesi (Aydın), Afyon Kocatepe Üniversitesi (Afyon), Akdeniz Üniversitesi (Antalya), Anadolu Üniversitesi (Eskişehir), Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi (Erzurum), Balıkesir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi (İstanbul), Celâl Bayar Üniversitesi (Manisa), Cumhûriyet Üniversitesi (Sivas), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi (Adana), Dicle Üniversitesi (Diyarbakır), Dokuz Eylül Üniversitesi (İzmir), Dumlupınar Üniversitesi (Kütahya), Ege Üniversitesi (İzmir), Erciyes Üniversitesi (Kayseri), Fırat Üniversitesi (Elazığ), Gazi Üniversitesi (Ankara), Gaziantep Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi (Tokat), Hacettepe Üniversitesi (Ankara), Harran Üniversitesi (Şanlıurfa), İnönü Üniversitesi (Malatya), İstanbul Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi (Kars),Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi (Trabzon), Kırıkkale Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Marmara Üniversitesi (İstanbul),Mersin Üniversitesi (İçel), Mîmar Sinân Üniversitesi (İstanbul), Muğla Üniversitesi, Mustafa Kemâl Üniversitesi (Hatay), Niğde Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (Samsun), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (Ankara), Pamukkale Üniversitesi (Denizli), Sakarya Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi (Konya), Süleyman Demirel Üniversitesi (Isparta), Trakya Üniversitesi (Edirne), Uludağ Üniversitesi (Bursa),Yıldız Teknik Üniversitesi (İstanbul), Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van), Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi, BİLKENT Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Bolu).
Kültür:
Türk-Kültür târihi çeşitli bakımlardan üç dönemin tesiri altında gelişme göstermiştir. Bunlar: İslâmdan önceki, İslâmdan sonraki ve batılılaşma hareketleri dönemleridir. Türkler oldukça zengin dil, târih, edebiyat ve tiyatro değerlerine sâhiptir.
İslâmiyetten önce kitâbeler ve destanlar tarzında olan Türk Edebiyatı, İslâmiyetin kabulünden sonra Tasavvuf Edebiyatı(Tekke Edebiyatı), Halk Edebiyatı ve Divan Edebiyatı olmak üzere üç gruba ayrıldı. Osmanlı Devletinin son zamanlarına doğru batı etkisi altına giren Türk Edebiyatı; Tanzimat Sonrası, Servet-i Fünun, Millî Edebiyat ve Günümüz Edebiyatı olmak üzere dört başlıkta toplandı.
Türk tiyatrosu, batılılaşma dönemine kadar geçen sürede kukla, karagöz, orta oyunu ve meddah türlerinde gelişti. Daha sonraları devlet tiyatroları kurulmuştur. Türkiye’de ilk defâ 1896 yılında başlatılan sinema faaliyetleri de çeşitli dönemlerden geçerek bugünkü şeklini almıştır.
Bir milletin kültürünün vesikalarından biri de kütüphâneleridir. Türkiye’deki kütüphânelerin esâsını meydana getiren Umûmî Kütüphânelerin kuruluşu, eski târihlere kadar uzanır. Vakıf yoluyla kurulan kütüphânelerin yanısıra câmi ve medreseler, Türk kültürünün, ilim ve irfanının bir şaheserleridir. Bugün Türkiye’de mevcut kütüphâne sayısı 724’e ulaşmış durumdadır: Ayrıca 30 adet gezici kütüphâne bulunmaktadır.
Tanzimat döneminde yayınlanan ilk Türkçe gazeteden sonra, basın ve yayın hayâtı oldukça gelişmiş ve bugün gazetelerin sayısı 16’yı bulmuştur. Ayrıca 17 tâne lokal gazete, 4 adet yabancı dilde yayın yapan gazete, 138 adet dergi ve 800’ü aşkın mahallî gazete yayınlanmaktadır.
Ülkede renkli televizyon yayını yapılmaktadır. Özel televizyon kuruluşları uydu vâsıtasıyla yurt dışından yayın yapmaktadır. Haberleşme sisteminin çalışması Anadolu Ajansı (A. A), Akdeniz Haber Ajansı (AKAJANS), Ankara Ajansı A.Ş. (ANKA), Televizyon Haber Ajansı (AVA), Ekonomik Basın Ajansı (EBA), FİLHA Film Haber Ajansı, Hürriyet Haber Ajansı (HHA), İhlâs Haber Ajansı (İHA), İKA Haber Ajansı, Türk Haber Ajansı (THA), Ajans TUBA, Milliyet Haber Ajansı(MİL-HA), Ulusal BasınAjansı (UBA) ve Yurt Ajansı (YA) ile sürdürülmektedir. Ayrıca PTT Genel Müdürlüğü ve diğer ilgili kuruluşlar haber ulaşımının kolaylıkla yürütülmesini sağlamaktadır. Televizyonlar yayınlarının daha rahat izlenebilmesi için PTT, belli şehirlerde kablolu yayına geçmiştir.
Türkiye’de sosyal hayat çeşitli kurum ve sandıkların teminatı altında sürdürülmektedir. Emekli Sandığı memurların, Sosyal Sigortalar Kurumu işçilerin, Bağ-Kur da bağımsız çalışan esnaf, sanatkâr ve çalışanların emeklilik haklarını düzenlemek gâyesiyle kurulmuştur.
Siyâsî Hayat
Türkiye Devleti bir cumhûriyettir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet egemenlik hakkını, kendini yönetecekleri seçerek kullanır. Böylece, devlet yetkisi vatandaşın TBMM’ye seçtiği temsilcileri tarafından kullanılır. Herşey kânunlarla ve bunlara dayalı mevzuatla düzenlenir. Kânunları yalnız TBMM yapar. Yasama kuvveti meclise, yürütme gücü ise meclisin seçtiği Cumhurbaşkanına ve hükümete âittir. Bağımsız mahkemelerse yargı gücüne sâhiptir. TBMM halk tarafından seçilen 450 milletvekilinden meydana gelmektedir. 30 yaşını bitiren ve kânunda gösterilen şartlara sâhip her Türk milletvekili seçilebilir. Seçimler her beş yılda bir yapılır. Milletvekilleri meclisteki çalışmalarından, oy ve sözlerinden dolayı mesul tutulamazlar. Milletvekilliğinin düşmesi Meclisin kararı ile olur. TBMM, Türk milleti adına millî irâdeyi temsilen, devlet idâresine esas olan kânunları yapar, değiştirir, lüzumunda kaldırır ve uygulamalarını denetler.
Cumhurbaşkanı TBMM tarafından yedi yıllık süre için seçilir. Devletin başıdır, devleti ve milleti temsil eder. Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve ahenkli çalışmasını gözetir. Bakanlar Kurulu, Başbakan ve Bakanlardan meydana gelir. Başbakanı milletvekilleri arasından Cumhurbaşkanı seçer. Bakanlıklar kanunla kurulur ve kaldırılır. Bakanlar Kurulu, kânunları ve meclisin onayından geçen programı uygular. Mahkemeler bağımsızdır. Türk Milleti adına Anayasa ve kânunlara uygun olarak adâleti sağlar. Mahkemeler kânunla kurulur. Kânuna dayanmayan, kuruluşunu kânundan almayan hiçbir kimse veya organ yargı görevi yapamaz. Duruşmalar açık, kararlar gerekçelidir. Kânunun suç saymadığı ve cezâ koymadığı bir fiil sebebiyle kimse suçlu tutulamaz. Hattâ suçu ispat yargı gücünün görevidir.
Cumhurbaşkanına Anayasa ve kânunlarla verilen yetkilerin kullanılmasında ve görevlerinin yerine getirilmesinde gerekli her türlü hizmetleri yürütmek üzere Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği kurulmuştur. İdârenin hukûka uygunluğunu ise, Devlet Denetleme Kurulu düzenler. Merkezî idâredeki başlıca yüksek kurullar ve başbakanlığa bağlı kuruluş ve bakanlıklar şunlardır: Yüksek Askerî Şûra, Yüksek Plânlama Kurulu, Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Dil ve Târih Yüksek Kurumu, Başbakanlık Çevre Teşkilâtı, Deniz Müsteşarlığı, Devlet Tanıtma Teşkilâtı, çeşitli kurum ve müdürlükler.
1982 Anayasasıyla il, belediye ve köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esaslar kânunla belirtilen ve karar organları, seçmenler tarafından seçilerek meydana getirilen bir diğer adı da “Kamu tüzel kişileri” olarak târif edilen mahallî idârelerse; il özel idâreleri, belediyeler ve köyler olmak üzere üç ayrı birimdir.
Yargı organları olarak Türkiye’de altı adet Yüksek Mahkeme ve üç tip mahkeme bulunur. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdâre Mahkemesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi başlıca yüksek mahkemelerdir. Adlî, askerî ve idârî tipte birçok bağımsız mahkeme mevcuttur.
Türkiye 1945 yılında çok partili döneme geçmiştir. 12 Eylül 1980 Harekâtı ile bütün siyâsî parti faaliyetlerine son verilmişti. 1983 yılında ise toplam 9 parti kuruldu. Fakat bunlardan sâdece 3 tânesi 6 Kasım Genel Seçimlerine katılabildi. Milletvekili seçilme şartlarına sâhip en az 30 Türk vatandaşı tarafından kurulabilen siyâsî partileri merkez organları, il-ilçe teşkilâtları ve meclis parti gruplarından müteşekkildir. Genel merkezleri Ankara’dadır. En yetkili organları Büyük Kongreleridir. Siyâsî partiler tüzel kişiliğe sâhip kuruluşlardır. 12 Eylül 1980 Harekâtıyla kapatılan siyasî partilerden AP, CHP, MHP, MSP’ye 1992’de çıkarılan kânunla yeniden kuruluş izni verildi. Günümüzde, çeşitli adlar altında yeni siyâsî partiler kurulduğundan siyâsî partilerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Türkiye bugün çeşitli milletlerarası siyâsî, askerî, ekonomik, sosyal ve kültürel kuruluşlara üye bulunmaktadır. Siyâsî ve askerî maksatlı olarak Birleşmiş Milletler Teşkilâtı (UN), Avrupa Konseyi (CE) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilâtına (NATO) girmiştir. Bundan başka Türkiye, iktisâdî, sosyal, ticârî, mâlî ve teknik maksatlı 25, haberleşme, ulaştırma ve turizm maksatlı 36 ve adlî maksatlı üç kuruluşa da üye durumdadır. Avrupa topluluğuna (AT) girmek için mürâcaat etmiştir.
Ekonomi
Tarım: Türkiye ekonomik yapı bakımından tarıma dayanan bir ülkedir. Tarım sektörü üretimle ilgili sektörler içinde en büyük payı almaktadır. Gayri sâfi millî hâsılaya % 20.5’lik bir katkısı vardır. Ülkenin % 35’i işlenen tarım arâzisidir. Ancak bugün tarım arâzisi olarak işlenen toprakların sınırlarına yaklaşılmıştır. Türkiye nüfûsunun büyük bir bölümü kır kesiminde yaşamakta ve gelirini tarımdan sağlamaktadır. Tarım sektörüne ayrılan kamu yatırımlarının % 60’ını sulama yatırımları meydana getirmektedir.
Türkiye, çeşitli iklim kuşaklarının etkisi altında bulunan ve bu yüzden, tropikal iklim bitkileri hâricinde dünyâda en çok bitki türüne sâhip ülkelerden biridir. Ekilen tarım arâzileri içinde hububat ekiliş alanı % 49’a varan bir oranla baş sırayı almaktadır. Bunun ardındansa endüstri bitkileri ve yağlı tohumlar gelmektedir. Buğday, arpa, çavdar, yulaf, mısır, darı, pirinç, mahlut, kuşyemi, bakla, bezelye, nohut, fasulye, mercimek, soya fasulyesi, börülce ve burçak başlıca hububat ve baklagil çeşitleridir. Sekiz milyon hektar civârında bulunan nadas alanlarının azaltılması için Tarım ve Orman Bakanlıklarının yaptığı çalışmalar sonucu bu miktar devamlı azalmaktadır. Bu alanlarda baklagil ve yer bitkilerinin münâvebeye sokulmasıyla hem insan beslenmesinde, hem de hayvan yemi olarak çok önemli olan bu ürünlerde, önemli üretim artışı sağlanmaktadır. Çorum-Çankırı bölgesinde yapılan proje çalışmaları sonuçları bu konuda önemli kazançların sağlanacağını göstermiş bulunmaktadır. Nitekim bu proje başlangıcında bölgede % 40-45 olan nadas alanları % 25’e indirilmiş ve burada münâvebeye sokulan mercimek ve nohut üretimindeki artışlar çiftçi gelirlerini ve ihrâcât imkanlarını arttırmış, böylece ülke ekonomisine büyük katkılar sağlamıştır.
Büyük ölçüde sulu tarıma dayalı olarak üretimi yapılan sanâyi bitkilerinin beslenmemizde, sanâyiye hammadde sağlanmasında ve ihracatta önemli yeri bulunmaktadır. Toplam bitki üretimine ayrılan arâzilerin yaklaşık % 7’sini ve toplam üretimin de % 25’ini sanâyi bitkileri meydana getirmektedir.
Tütün, pamuk, şekerpancarı, patates, kenevir başlıca sanâyi ürünlerimizi meydana getirmektedir. Özellikle tütün üretiminde tesirli denetim ve teknik yardım hizmetlerinin çiftçilere götürülerek tütün ekim alanlarının genişlemesi yerine, verim, kalite artışı ve ihracata önem verilmesi, şekerpancarı üretimindeyse şeker ithaline meydan vermeyecek gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.
Türkiye’de pamuk, gerek üretici ve gerekse sanâyi sektörü ve dış ticâret bakımından geniş bir kesimi ilgilendiren, tarıma dayalı dokuma sanâyimizin hammaddesi olan, ihtiyaç duyulan döviz gelirinin 1/4’ünü tek başına sağlayan ve aynı zamanda ülkenin bitkisel yağ ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan sanâyi bitkisidir.
Türkiye meyve ve sebze potansiyeli bakımından dünyânın sayılı ülkeleri arasındadır. Tarım üretim değerinin % 49’luk bölümünü meydana getiren hayvancılık ülke gelirinde önemli bir yer tutar. Millî gelir içindeki payı ise % 10 civârındadır. Ülkenin mevki ve değişik ekolojik bölgeleri hayvancılığa müsâit olup, büyük bir potansiyeli mevcuttur. Hayvan miktarı bakımından dünyâ ülkeleri arasında önemli bir mevkiye sâhiptir. Genellikle koyun, keçi ve sığır yetiştirilir. Üç yanı denizlerle çevrili olan ve akarsuları ve gölleriyle geniş bir su ürünleri potansiyeli olan Türkiye için su ürünleri önemli bir faaliyet koludur. Fakat su ürünlerinin kişi başına yıllık tüketimi oldukça düşüktür. Ülkenin orman varlığı 1994 yılı îtibâriyle 20.200.000 hektar dolayındadır. Genellikle yüksek artma gücüne sâhip hızlı büyüyen türdeki ağaçların yetiştirilmesine hız verilmektedir. Bunun için okaliptüs ve kavak ağaçları bolca yetiştirilmektedir.
Sanâyi: Türkiye’de 1923 yılında çoğu ufak 341 endüstri kuruluşu olduğu tespit edilmiştir. 1927 yılında çıkarılan Sanâyi Teşvik Kânunundan faydalanılarak kurulan teşebbüsler toplamı 1932’de 1473’e ulaşmış; çalıştırılan işçi sayısı da 55.321’i bulmuştur. Büyük yatırımları gerektiren tesislerin 1930’lardan sonra devlet eliyle kurulmaya başlanması, sanâyileşme alanındaki ilk önemli adımı meydana getirmiş ve İkinci Dünyâ Savaşından sonra özel teşebbüs de daha geniş ölçüde yatırıma girişmeye başlamıştır.
Sanâyi sektörü genel olarak îmâlât, mâdencilik ve enerji gibi üç bölüme ayrılabilir. Yaklaşık % 55’e varan ağırlığı ile îmâlat sanâyii; tüketim malı üreten sanâyi (tütün, dokuma, giyim sanâyii gibi), ara malı üretim sanâyii (orman, deri, lastik, çimento vs.), yatırım malları sanâyii (kara-demiryolu taşıtları…) olmak üzere üç bölüme ayrılır. Bugün îmâlât sanâyiinde en büyük payları sırasıyla gıdâ, dokuma-giyim, petrol, demir-çelik ve kimyâ almaktadır. Sanâyi hakkında her ilde ayrıca geniş bilgi verilmiştir.
Türk ekonomisinin esas problemlerinden biri olan dış kaynaklara bağlılığının azalması, toplam ihrâcat içinde sanâyi ürünlerinin payının artmasına önem verilmektedir.
Türkiye ekonomisinde tarım ve hizmetler sektörlerinin büyük ağırlık taşıması ve teknolojik zayıflık dış ticâret yapısına da yansımıştır. Son zamanlarda ihrâcat ağırlık kazanmıştır. Özellikle ihrâcat yapısını sanâyi ürünlerine dökmek prensip olmuştur. Başlıca ihraç maddeleri şunlardır: Hububat, tohumlar, sanâyi bitkileri, meyve-sebze, hayvanî ürünler, su ürünleri, yeraltı zenginlikleri, çimento, lastik, plastik, deri-kösele, dokumacılık ve mâdenî eşyâlar. Genellikle OECD ve AT ülkeleriyle olan ihrâcât azalmıştır. Buna karşılık Ortadoğu ve İslâm ülkelerine olan ihrâcat büyük ölçüde artmıştır. Türkiye ihrâcatının en çok yapıldığı ülkeler sırasıyla:; Almanya, Irak, Libya, ABD, İsviçre, İran, Fransa, BDT, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Mısır’dır. Türkiye’nin ithâlâtı 1978 yılının başlarına kadar hızla genişlemiş, bir ara durgunlaştıktan sonra artış hızına devam etmiştir. Genellikle yatırım maddeleri, hammadde, tüketim maddeleri, makina-techizat ve inşaat malzemeleri ithal edilmektedir. Hammadde ithâlâtı Türkiye ithâlâtı içinde % 73’lük bir oranla en büyük payı almaktadır. İthâlâtın yapıldığı başlıca ülkeler; OECD ülkeleri, AT ülkeleri, Almanya, Danimarka, Fransa, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İngiltere, İrlanda, İtalya, Yunanistan, ABD, Rusya ve Japonya’dır. Yine son yıllarda İslâm ülkeleriyle olan ithâlat büyük bir artış göstermiştir. Bunlar içerisinde en büyük payı ise Irak, Libya, İran, Suudi Arabistan almaktadır.
Ulaşım: Türkiye’de ulaşım devlet eliyle yönetilmektedir. Kara, demir, deniz ve hava yollarıyla ilgili her türlü yapım, onarım, yönetim ve denetim işleri Ulaştırma Bakanlığına bağlı bulunur. (Bkz. Demiryolları, Deniz Ulaşımı, Karayolları)
Bunun yanısıra taşıma işlerinin bir bölümü özel sektör eliyle yapılmaktadır. Ancak bu işin denetimi de kamu tarafından yapılmaktadır. Ulaştırma ve haberleşmeyle ilgili işler Ulaştırma Bakanlığının ilgili birimleri tarafından yapılmaktadır.
Türkiye’nin posta, telefon ve telgraf hizmetlerini sağlayan PTT ayrıca, adli tebligat işlerini, posta çekleriyle ilgili işleri yürütür, radyo ve televizyon alıcılarına âit ruhsatnâmeleri verir, bunların yıllık ücretlerini alır ve milletlerarası telsizci şehâdetnameleri verir.
PTT’nin bu işleri yürüten kuruluşunda Merkez Teşkilât, Yönetim Kurulu ile Genel Müdür ve Yardımcılarından meydana gelmektedir. Yine Merkezde Araştırma ve Geliştirme Kurulu, Tetkik Kurulu ve Teftiş Kurulu Başkanlıkları ile Hukuk Müşâvirliği ve Savunma Sekreterliği bulunmaktadır.
Türkiye’deki hava, deniz ve kara yollarıyla ulaşımın genel durumu ise şöyledir:
Hava yolu: Dünyânın belli başlı şehirlerinden kalkan uçaklar İstanbul havaalanına iniş yapmaktadırlar. Bâzı uçak şirketleri ise, Ankara’ya iniş yaparlar. İzmir, Antalya, Adana ve Dalaman havaalanları Carter uçaklarına açıktır.
Deniz yolu: Deniz yolunu tercih edenler İstanbul ve İzmir ile Ege ve Akdeniz kıyılarında otuz kadar limanda karaya çıkabilirler. Akdeniz’in önemli limanlarıyla bu iki Türk limanı arasında düzenli seferler vardır. Ayrıca Adriyatik kıyılarındaki İtalya limanlarıyla, İzmir arasında feribot seferi bulunur. Karadeniz, İstanbul arasında da düzenli seferler yapılır.
Kara yolu: Kara yoluyla seyahat etmek isteyenler, özel araba, otobüs veya treni seçebilirler. Avrupa’nın büyük merkezlerinden hemen hemen her gün İstanbul’a tren seferleri yapılmaktadır. Aynı şekilde İstanbul’dan hareket eden Toros Ekspresiyle Irak ve Suriye’ye gitmek mümkündür. Öte yandan Türkiye ile İran arasında kurulan demiryolu hattı iki ülke arasında doğrudan bağ meydana getirmektedir. E-5 Avrupa Turistik Karayolu, Edirne yakınlarında Kapıkule Türk sınırını geçerek İstanbul’a uzanır.
Türkiye karayolu şebekesi son otuz yılda büyük ölçüde gelişmiş bulunmaktadır. Uzunluğu 319.133 kilometreyi bulan yolların 64.000 km’lik kısmı asfalttır. Öteki bölümü stabilize yollardır.
Türkiye’de özellikle kış aylarında doğu bölgesinin kar altında kalmasına rağmen yollar her mevsimde kullanılabilir durumunu korumaktadır. Kıyı boyunca giden yollar ilgi çekici güzel görüntüler vermektedir.
Kara yollarıyla bağlantılı olarak 8000 kilometrelik demiryolları da kendi aralarında önemli şehir merkezlerine bağlanırlar. Pekçok hat üzerinde yataklı, kuşetli veya pulmanlı vagonlar bulunmaktadır.
Su ürünleri: Üç yanı denizlerle çevrili olan ve akarsuları ve gölleriyle geniş bir su ürünleri potansiyeli olan Türkiye için su ürünleri önemli bir faaliyet kolu olmaktadır. Su ürünleri bakımından Türkiye’nin potansiyeli şöyle bir tablo içinde gösterilebilir:
Kıyı şeridi | 7200 km |
Tabiî göl | 203.550 hektar |
Baraj gölü | 149.515 km2 |
Akarsu | 175.715 km |
Gölet | (300 kadar) |
Ancak bu zengin potansiyelden çeşitli sebeplerle uzun yıllar faydalanılamamıştır.
Ucuz hayvansal protein kaynağı olarak halkın beslenmesinde (dengeli beslenme) büyük önemi olan su ürünlerinin kişi başına yıllık tüketimi, dünyânın bu konuda gelişmiş ülkeleriyle karşılaştırılmayacak kadar düşüktür.
Deniz ürünlerini muhâfaza edilecek yerlerin azlığından, genellikle kıyı kesimlerinde tâze olarak tüketilen balığın Doğu Karadeniz’de yıllık tüketimi kişi başına 35-40 kg’ı bulurken, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bir kg’ın altına düşmüştür. Pazarlama, soğuk muhâfaza, taşımacılık konusundaki gerekli tedbirler alındığında, halkın su ürünleri tüketimi alışkanlığı zamanla gelişerek bu tüketim dengesizliği giderilebilecektir.
1971 yılında yürürlüğe giren 1380 sayılı Su Ürünleri Kânununun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına verdiği görevleri yürütmekle görevli Su Ürünleri Dâire Başkanlığının aldığı tedbirlerle, üretim yıldan yıla artmaktadır.
Detaylı bilgi için: https://www.tccb.gov.tr/
Bir yanıt bırakın