Osmanlı tezkirecisi ve şairi, hattat. Aslen Bağdatlı olup, doğum tarihi belli değildir. Babasının adı Şemseddin’dir. Şemsi mahlası ile şiirler yazmıştır. Öğrenimini memleketinde tamamlayan Ahdi, Hüsrev adlı bir arkadaşı ile seyahate çıkmış, pekçok memleket gezmiş, devrin şairlerini görüp tanımış, arkadaşının yolculuk esnasında ölmesine rağmen, gezisini sürdürerek sonunda İstanbul’a ulaşmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul’a gelen Ahdi, uzun müddet burada kalmış ve payitahtın büyüleyici havası içinde dolaşmıştır. Bu zaman zarfında ilim erbabı ve şairlerle tanışmış, toplantılara katılarak bilgi ve görgüsünü arttırmış, İstanbul’un güzelliklerini görmüştür. Bütün bunlar onun tezkiresi için temel teşkil edecek bilgileri hazırlamasına ve şairleri yakından görmesine sebeb olmuştur. Ayrıca İstanbul’un güzelliklerine alim ve şairlerin çokluğuna şahid olmuş bunlara eserinde övgü ile geniş yer vermiştir. Ahdi’nin İstanbul’daki mühim kazançlarından biri de Şehzade Selim’le yakınlık kurmasıdır. Bu yakınlık sayesinde onun yardımlarını görüp toplantılarına katılmıştır. Ahdi’nin seyahatı on yılın üstündedir. Daha sonra Bağdat’a dönen şair, hayatının sonunu memleketinde geçirmiş ve 1593 yılında vefat etmiştir.
Şiirleri ile de şöhret bulan Ahdi’nin divan teşkil edecek kadar şiirinin bulunduğunu Sadıki, Mecma’ül-Havas adlı tezkiresinde kaydetmektedir.
Manzumelerine çeşitli şiir mecmualarında rastlanmaktadır. Bağdatlı Ruhi’nin takdirini kazanan Ahdi, şiirlerinde Mehdi mahlasını kullanmıştır. Sülalece şiirle meşgul olan ailesinden başta babası, amcası ve kardeşleri olmak üzere tezkiresinde yer verdiği şairler bulunmaktadır. Asıl ününü Ahdi Tezkiresi diye anılan Gülşen-i Şuara’sı ile yapmıştır. Latifi Tezkiresi’ne zeyl yani ek gibi görülen ve üç ravza (bölüm) olarak ilk şeklini 1564 (H. 971) yılında alan Gülşen-i Şuara, Şehzade Selim’e sunulmuştur. Ahdi, ömrünün sonuna kadar boş durmamış, tezkirenin ilk şeklinde otuz yıla yakın zaman içinde, eserine eklemeler yapmış ve kendi çevresinde yetişen şairlere de yer vermiştir. Ahdi, başlangıçta üç ravza (bölüm) olarak ele aldığı Gülşen-i Şuara’yı dört ravzaya çıkarmıştır.
Tezkirenin birinci ravzasında devrin padişahına; başta Şehzade Selim olmak üzere öteki şehzade ve devlet büyüklerine yer verilmiştir. Bu kısımdaki şair sayısı on sekizi bulmaktadır. İkinci ravza, Kanuni devrinde şiir yazan yirmi beş ilim adamına ayrılmıştır. Bunların başında İbn-i Kemal gelmekte ve Derviş Çelebi ile son bulmaktadır. Tezkireye sonradan eklenen üçüncü ravza, Kanuni devrinin sancak beyleri ile defterdar efendilerine ayrılmıştır. Dördüncü ravzada 318 şaire yer verilmiştir. Ahdi bu şairlerden bir kısmı ile bizzat tanışıp, görüşmüştür. Bir kısmını da Sehi ve Latifi tezkirelerinden faydalanarak yazmıştır. Tezkirenin içindeki şairlerin toplamı 384’ü bulmaktadır, bunlardan 102 adedini sonradan eklemiştir.
Ahdi tezkiresinin en mühim tarafı, Bağdat civarında yetişen şairlerden haber vermesidir. Bunların çoğu diğer tezkirelerde bulunmamaktadır. Dili ağırdır. Bu ağırlık ele aldığı şairlerin mensub olduğu sınıflara göre değişiklik gösterir. Bilhassa devlet büyükleri ile tanınmış şairlerden bahsederken süslü sanatlı ifadelere yer verir. On beş yazması ile Gülşen-i Şuara edebiyat tarihimiz için mühim bir kaynak teşkil etmektedir. Fakat bu nüshaların bazısı üç ravzaya yer vermektedir. En iyi nüshası Fatih Millet Kütüphanesinde bulunanıdır. AE tarih 757 numaradaki bu nüsha, dört ravzalı olup, 377 şairi ihtiva etmektedir.
Bir yanıt bırakın