Kâfir ve fâsıklarda (açıkça günâh işleyen Müslümanlarda) görülen âdet dışı hârikulâde, olağanüstü hâller. Buna, mekr-i ilâhî de denir.
Tefsîr-i Mazharî’de buyruluyor ki: “Allahü teâlâ bir kimseye bir müddete kadar devamlı olarak hakkında hayırlı olmayan nîmetler verir. O da bunu Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsânı, tuttuğu yolun kendisi için iyi olduğunu zannederek aldandığı, gururlandığı, gaflette bulunduğu, taşkınlık yaptığı ve günahlara daha da daldığı bir sırada, Allahü teâlâ onu âniden azâbı ile yakalayıverir.”
Bir kimse, peygamberlere tâbi olmadan doğru yolda yürümek isterse, muhakkak eğri yola sapar. Eğer eline bir şeyler geçerse, istidrâc olur. Sonu zarar ve ziyândır. Allahü teâlâdan yüz çevirenlere verilen mal, evlâd ve imkânların da nîmet şeklinde görünen musîbetler olduğu bildirilmiştir.
Senâullah Dehlevî hazretleri buyuruyor ki: “Allahü teâlâdan yüz çeviren birçok kimsenin dünyâ nîmetleri içinde yaşadığı görülüp, mahrum kalmadıkları zannolunuyor ise de, bunlara dünyâ için çalışmalarının karşılığını vermektedir. Yalnız dünyâ için çalışanlara verdiği dünyâlıklar, hakîkatte azap ve felâket tohumlarıdır. Allahü teâlânın mekridir. Nitekim, Mü’minûn sûresi, 55 ve 56. âyetinde meâlen; “Kâfirler, mal ve çok evlâd gibi dünyâlıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime (sallallahü aleyhi ve sellem) inanmadıkları ve dîn-i İslâmı beğenmedikleri için, onlara mükâfât mı ediyoruz, diyorlar?Hayır öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların nîmet olmayıp, musîbet olduğunu anlamıyorlar.” buyruldu. Kalpleri Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyâlıklar, hep haraplıktır, felâkettir. Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir.”
Allahü teâlâ Mücâdele sûresi 18. âyet-i kerîmesinde istidrâc sâhibi, nefsi cilâlanmış ve böylece dalâlet (sapıklık) içine düşmüş kimselerin hâlini meâlen şöyle bildirmektedir:
Onlar iyi bir iş yaptıklarını sanıyor. Biliniz ki, çok yalancıdırlar. Şeytan onları aldatmış, yoldan çıkarmıştır. Allahü teâlâyı o kadar unutturmuş ki, ne dillerine, ne de gönüllerine getirmezler. Şeytanın askeri, uşakları olmuşlardır. Biliniz ki, şeytanın gürûhu olan bunlar, bitmez tükenmez nîmetleri elden kaçırdı. Sonsuz azaplara yakalandı.
Hazret-i Ali buyurdu ki: “Şükrünü yerine getirmediği halde kendisine çok dünyâlık, mal, mülk vs. verilen, bunların kendisi için Allahü teâlânın mekri, yâni istidrâc olduğunu bilmeyen kimsenin aklında bozukluk vardır.”
Bir yanıt bırakın