Tavşan

Alm. Hase (m), Fr. Lièvre (m), İng. Rabbit, Hare. Familyası: Tavşangiller (Leporidae). Yaşadığı yerler: Antarktika hâriç, hemen hemen bütün dünyâda. Yabâni olanları dağlarda, kırlarda yaşar. Özellikleri: Gözleri iri, arka bacakları ön bacaklarından daha uzun, kuyruğu kısa, kulak ve bıyıkları uzun, otçul memelidir. Yabânî veya evcil olarak yaşarlar. Ömrü: 5-12 yıl. Çeşitleri: Âdi tavşan (Lepus europaeus), ada tavşanı (Cuniculus [oryctologus] cuniculus), kar tavşanı (Lepus timidus) meşhurlarıdır.

Tavşangiller (Leporidae) familyası türlerine verilen genel ad. Kulakları ve arka bacakları uzun, ön bacakları daha kısa olan, karada yaşayan otçul memelilerdir. Kuzey kutup dâiresinden çöller bölgesine kadar hemen hemen dünyânın her yerinde bulunurlar. Hepsi kısa kuyrukludur. Bâzıları kazdıkları tünellerde barınır. Bir kısmıysa aslâ tünel kazmaz. Satıhta barınır. Hepsinin keskiye benzeyen ve dâimî süren dişleri vardır. Kesici ön dişlerle azı dişleri arasında boşluk bulunur. Bu hususta onlar kemiricilere benzerler. Uzun süre kemiriciler takımında sınıflandırıldı. Şimdiyse Lagomorpha (Tavşanımsılar) takımının çiftdişliler (Duplicidentata) alt takımında incelenirler. Bunları Rodentia (Kemiriciler) takımından ayıran en önemli özellik; üst çenelerindeki kemirmeye yarayan bir çift kesici dişlerinin iç kısmında bir çift daha küçük dişlerin bulunmasıdır.

Âdi tavşanlar, Ada tavşanları ve pikalar (Islıklı tavşanlar) bu takımın en iyi tanınan türleridir. Yalnız Antarktika’da bulunmazlar. Ağırlıkları genellikle 1-3 kg kadardır. Yokuş yukarı çok iyi koşarlar. Pikalar tamâmen kaya altlarında barınırlar. Asya ve Amerika’da yaşarlar. Tombul vücutları ve kısa, yuvarlak kulakları vardır. Gündüz faaliyet gösterirler. Kış uykusuna yatmazlar. Fakat kuru otları kış için biriktirip kayalar altında depolarlar.

Ada tavşanlarının boyları 35-45 cm ve ağırlıkları 2-2,5 kg kadardır. Sırt ve yanları kızılımtrak sarı, karın ve ayaklarının içleri beyazdır. Çok ürkek bir hayvandır. Tehlike sezince mırıldanır gibi bir çığlık atar ve şiddetle ayaklarını toprağa vurur. Yumuşak topraklarda eştikleri tünellerde barınırlar. Yuvaları karmaşık tünellerden meydana gelir. Birkaç çıkışı, havalandırma delikleri ve daha geniş olan ana doğum odası mevcuttur. Yabânî ada tavşanı çoğu defâ âdi tavşanla karıştırılır. Ada tavşanı yuvasını toprak altına yapar. Yavrularını postundan yolduğu tüyler üstünde gözleri kapalı ve tüysüz olarak doğurur. Koşarken sıçramalarla yol alır. Kırkar gün aralıklarla yılda 4-8 defâ yavrular. Her doğumda 4-12 yavru doğurur. Yavrularını 20 gün kadar emzirir. Bir aylık olunca kendi başlarına bırakır. Yavrular on ayda tam ergenliğe kavuşurlar. 5-7 yıl kadar yaşarlar.

Âdi tavşan (Lepus europaeus) ise daha iri ve daha ince uzundur. Siyah uçlu kulakları ve uzun arka bacakları ve sarımtrak kahverengi tüyleriyle ada tavşanından ayrılır. 70 cm boyunda ve ağırlığı 3-6 kg gelenleri vardır. Yuvalarını çukur ve kuytu yerlere yaparlar. Tünel kazmazlar. Yalnızca yeri biraz eşeler ve orada kurumuş çimenlerin üzerinde iskan ederler. Dağlarda, kırlarda ve ormanlarda bulunurlar. Orta ve Güney Amerika ile Avustralya’da rastlanmaz.

Koştuğunda uzun değnekle yürüyen canbazları andırır. Bu yürüyüşü onu sıçramalarla hareket eden ada tavşanından ayırır. Münzevî, yalnız bir hayvandır. Fakat ilkbahar başlangıcında toplu görülürler. 2-4 yavru doğurur, yavrular gelişimleri ilerlemiş vaziyette, vücutları tüylü, gözleri açık ve ayaklarını derhal kullanabilecek kabiliyette doğarlar. 2-3 hafta süt emerler. Gebeliği 5-6 hafta olup, yılda 4-5 defâ gebe kalabilirler. 8-12 yıl kadar yaşarlar. Postu kürkçülükte kullanılır. İnsana çabuk alışırlar.

Soğuk memlekette yaşayanların mevsime göre rengi değişir. Âdi kutup tavşanı (L.areticus) ve kar tavşanı(L.timidus) kutup ve dağlık yurtlarında kışın tüy değiştirerek beyaza dönüşür.

Ada tavşanları yiyecek aramak için akşamları yuvalarından çıkarlar. Besinleri çeşitli otlar, kök, sürgün ve ağaç kabuklarıdır. Etleri yenir, postu kürkçülükte kullanılır. Etleri gâyet lezzetliyse de tünellerde yaşadıkları için avlanmaları çok zordur. Sekiz tânesi bir koyunun yediği kadar ot yer. En önemli düşmanları, tilki, gelincik ve salgın olan “Myxomatosis” hastalığıdır. Bir çift ada tavşanından üç yılda dokuz milyon tavşan üreyebilir.

On sekizinci yüzyılda Avustralya’ya götürülen iki çift ada tavşanından 2 milyardan fazla üremiş ve mer’aları koyunlarla paylaşmış, ziraat için bir âfet olmuşlardır. Bunlara karşı dışardan tilki getirilmişse de bunlar yalnız yaşlı ve hasta tavşanları avlayabilmişlerdir. Bunun üzerine genel bir tavşan avı başlatılmış, buna paralel olarak konservecilik ve tavşan deri sanâyiinde büyük gelişmeler olmuştur.

Âdi tavşanla çiftleştirilerek elde edilen melezine leporidi denir. En önemli evcil ırkı beyaz ve kırmızı gözlü olan Ankara tavşanıdır. Asıl ada tavşanından başka yarım metre boyunda “iri bataklık ada tavşanı” (Limnologus palastrigs) ile “su ada tavşanı” (L.aquaticus) vardır. İlki Güney Amerika’da ev kenarlarında, ikincisi Mississippi’de yaşar. Suya dalarlar. 6-7 yavru doğururlar.

Evcil ada tavşanı: Yıllarca süren çalışmalar sonucu birçok evcil ırklar üretilmiştir. Bunlar etleri, derileri, tüyleri veya süs için yetiştirilir. Laboratuvarlarda deney hayvanı olarak kullanılanları da vardır.

Ankara tavşanı: Beyaz ve kırmızı gözlü olan Ankara tavşanı en önemli evcil ırktır. Beyaz tüylüdür ve 2,5-3 kg gelir. Tüyü için yetiştirilir. Postu uzun ve sık tüylerle örtülüdür. Tüyleri gâyet makbul olup pamuk gibi yumuşaktır. Her kırkımda 300 gr tüy çıkar. 9 sene kadar yaşar. Her doğumda 8 yavru verir. Ankara tavşanı denmesinin sebebi tüylerinin Ankara keçisi gibi beyaz ve makbul olmasıdır. Tüyünden istifâde edilen tavşanların çoğunlukla yumurtalıkları çıkartılır. Çünkü yumurtalıkları olmayan tavşanların tüyleri daha sık ve çok olur.

Alman, Belçika ve Normandiya ırkları et için beslenir. Post için yetiştirilenlerin en önemlisi Çinçilyalardır. Postu beyaz ve siyah lekeli olan İngiliz kelebeği tavşanı, süs için beslenir. Yine postu beyaz ve kahverengi, kulakları sarkık olan Japon ırkı da süs için beslenir. Siyah-beyaz Hollanda tavşanı dayanıklı ve arkadaşlığa uygun yaradılışta olduğundan evlerde çocuklara oyun hayvanı olarak yetiştirilirler.

Tavşanlar, yedikleri nebâtî besinleri en az iki defâ sindirimden geçirirler. Gece çıkardıkları nemli ve yumuşak dışkılarını çiğnemeden yeniden yutarak tekrar sindirirler. Kalın barsakta sindirim bakterilerinin hazırladığı ve birinci dışkıyla atılan B vitaminlerinin zâyi olmasına mâni olurlar. Bu sindirim özelliğiyle yaprak ve otlardan en iyi şekilde faydalanmış olurlar. Gündüz, dışkıları katıdır. Gece, dışkısını doğrudan doğruya anüs (makat)ten alındığı için ağzıyla makat bölgesini kaşıdığı sanılır. 45 günlük bir deneyde, boyunlarına tasmalık takılarak dışkılarını yemeleri önlenen tavşanların iştahlarının düştüğü, hızla zayıfladıkları, kulaklarının içlerinde ve gözlerinin çevrelerinde yaraların meydana geldiği görülmüştür.

Tavşanlar genellikle gündüzleri dinlenir. Sabahın erken saatlerinde ve akşam vakitlerinde beslenmek için aktiflik gösterirler. Tarlalara büyük ziyanlar verirler. Tabiî düşmanları tilki, gelincik, puma, kartal gibi hayvanlardır. Mykomatosis hastalığı da bunların aşırı artışlarını önemli derecede önler. Bugün tüyleri, postları ve etleri için evcil olarak birçok tavşan ırkı yetiştirilmektedir. Tavşan eti idrar söker, fazlası uykusuzluk yapar.

Bedâyi kitâbında diyor ki; “Abdullah ibni Abbâs buyurdu ki: Resûlullah’ın yanında oturuyorduk. Bir köylü, tavşan kebâbı hediye getirdi. Bize; “Yiyiniz!” buyurdu. Muhammed bin Safvân radıyallahü teâlâ anhümâ dedi ki: “İki tavşan yakaladım, kestim. Resûlulah’a sordum. İkisini de yememi emr buyurdu.”

Kitâb-ül-İrşâd’da diyor ki: “Tavşan kanı, kelef denilen yüzdeki çillere ve Behak denilen esmer lekelere ve Beras, yâni abraş denilen beyaz lekelere iyi gelmektedir. Kanı bu lekelere sürülür. Tavşan beyni yemek, hastalıklardan sonra hâsıl olan titremeye iyi gelir. Çocukların diş etlerine sürülünce, diş gelmesine yardım eder. Tavşan yavrusunu kesip mîdesinden çıkan “Enfiha” denilen sıvı, sirke ile karıştırılıp üç gün öğleden sonra kadın içince, hâmile kalmasını önler ve sar’a illetine ve zehirlenmelere karşı iyi gelir.”

image_pdfimage_print

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*