Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin 630 (H.9) senesinde Bizans İmparatoruna karşı çıktığı sefer.
Tebük, Hacer ile Şam arasında bir yerin adıdır. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Medîne’ye hicret ettikten sonra, çeşitli devletlere elçiler gönderip onların hükümdarlarını İslâmiyete dâvet eyledi. Umman, Bahreyn hükümdârları tebeasıyla Müslüman oldular. Ayrıca birçok kabîlelerden heyetler gelerek Peygamber efendimize tâbi olduklarını bildirdiler ve saâdete kavuştular. Daha sonra Mûte’de Bizanslılara karşı büyük bir zafer kazanan İslâm ordusu Hevâzin ve Sakif kabilelerini de hezimete uğrattı. Bu durum üzerine İslâmiyetin ve İslâm devletinin büyümesini engellemek isteyen Bizans İmparatoru Herakliüs Şam’da büyük birlikler topladı. Ordusunu gayrete getirebilmek için adamlarının bir senelik ücretini peşin ödedi. Ayrıca Tahmîler, Gassanîler ve çevre Araplarla da ittifaklar kurarak onların desteğini sağladı.
Peygamber efendimiz bunu haber alınca Eshâb-ı kirâmı toplayarak harbe hazırlanmalarını buyurdu. Kabîle mensuplarını kabîlelerine göndererek asker topladı. O sene kuraklık olduğundan sahâbîler maddî yönden büyük bir darlık içinde bulunuyorlardı. Sâdece ticâret yapanların durumu biraz iyiydi. Sevgili Peygamberimiz Eshâbından harbe katılacak askerin techizi için, mâlî yardımda bulunmalarını arzu etmişlerdi. Peygamber efendimizin bu arzusu sahâbîleri harekete geçirdi. Herkes elinde avucunda ne varsa getiriyor, malı ve canıyla cihâda hazırlanıyorlardı.
Ebû Bekr-i Sıddık, malının tamâmını getirmişti. Resûl-ü ekrem efendimiz; “Âile efrâdına ne bıraktın, yâ Ebâ Bekr?” buyurunca, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk; “Allahü teâlâyı ve Resûlünü bıraktım.” diye cevap verdi.
Hazret-i Osman, ordunun üçte birini techiz etti ki, bu on bin kişi civârındaydı. Hazret-i Ömer ve diğer sahâbîler de ellerinde ne varsa getirerek Peygamberimizin duâsına mazhar oldular.
Bu kıtlık ve yokluk içinde hazırlıklar tamamlanınca, Peygamber efendimiz orduyu Seniyyet-ül-Vedâ’da topladı. Gazâya katılmayan yok denecek kadar azdı. Ordu hareket ettiği zaman, münâfıkların başı Abdullah bin Übey, Müslümanları korkutmak için olmayacak sözler söyledi. Hattâ “Yemin ederim ki, sanki Muhammed’i ve Eshâbını ikişer ikişer iplere bağlanmış hâlde görür gibi oluyorum…” diyordu. Eshâb-ı kirâm bu sözlere hiç aldırış etmedikçe münâfıklar kahroluyorlardı.
Resûlullah efendimiz, Seniyyet-ül-Vedâ’dan Tebük’e hareket edeceği zaman, ordunun bayraklarını ve sancaklarını açtırdı. En büyük sancağı hazret-i Ebû Bekr’e, en büyük bayrağı Zübeyr bin Avvam’a ve Evs kabîlesinin sancağını da hazret-i Ebû Dücâne’ye verdi. Peygamber efendimizin kumandasındaki Eshâb-ı kirâmın sayısı, 10.000’i süvâri olmak üzere, 30.000 kişiydi. Sağ kol kumandanlığına hazret-i Talhâ bin Ubeydullah, sol kola da Abdurrahmân bin Avf tâyin edildi.
Şanlı sahâbîler, pek sıcak bir havada ve Peygamberimizin kumandası altında harekete geçtiler. Sekizinci konak yerinde su kaplarında hiç su kalmamıştı. Susuzluktan herkes ölecek hâle gelmişti. Münâfıklar bunu fırsat bilip; “Muhammed gerçekten Peygamber olsaydı, duâ edip yağmur yağdırırdı.” dediler. Durum Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) arz edilince, mübârek ellerini kaldırdılar ve Allahü teâlâya yağmur ihsân etmesi için yalvardılar. Sıcak ve bulutsuz bir havada derhâl yağmur bulutları peydâ oldu. Şiddetli bir yağmur başladı. Herkes kaplarını suyla doldurdu. Hayvanlarını suladı. Yağmur durup, bulutlar dağılınca, yağmurun yalnız ordunun üzerine yağdığı görüldü. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve sahâbiler tekbir getirdiler. Allahü teâlâya hamd ettiler. Münâfıklara da; “Bir özürünüz kalmadı. Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân edin ve sâlih bir Müslüman olun!” dediler. Fakat hayâsız münâfıklar; “Ne olmuş ki!.. Bir bulut, geçerken yağdı ve gitti!..” diye karşılık verdiler.
Açlık da son haddine varmıştı. Öyle ki, bir hurmayı iki kişi bölüşür yerlerdi. Şiddetli sıcak ve açlığa rağmen Tebük’e geldiklerinde canlarını fedâ etmeye hazır bir şekilde düşman üzerine yürüdüler. Kıtlığa ve şiddetli sıcağa rağmen 30.000 kişilik yenilgi yüzü görmemiş bu kahramanlar ordusunun gelişi Bizanslıları büyük bir korkuya düşürdü. Bu sebeple, taarruz niyetindeyken hızla geri çekilmeye başladılar. Resûlullah efendimiz, eshâbıyla istişâre ettikten sonra düşmanı tâkip etmediler. Ordusunu Tebük’te beklettiler ve böylece düşmanlara korku saldılar.
Bu sırada o bölgede oturan bâzı kabîleler ve devlet başkanları İslâm ordusunun geldiğini işitmişlerdi. Korkularından Peygamber efendimize birer heyet gönderip, cizye vermek üzere emân dilediler. Peygamber efendimiz, merhâmet buyurarak tekliflerini kabul eyledi ve her biriyle ayrı ayrı antlaşma maddeleri yazılarak emniyette oldukları bildirildi.
Bu sefer dönüşünde olan mühim hâdiselerden birisi de; münâfıklar tarafından hîle için yapılan Mescid-i Dırâr’ın Peygamber efendimiz tarafından yıktırılmasıdır.
Böylece Tebük Seferiyle sâdece Bizans ordusu korkutulmamış, münâfıkların ve Arabistan’daki müşriklerle Yahûdîlerin de başları ezilmiş, İslâma karşı durma, engelleme faâliyetleri söndürülmüş oldu.
Bir yanıt bırakın