Emevî halîfelerinin ikincisi. Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Muâviye’nin oğludur. 646 (H.26)da Şam’da doğdu. Babası Suriye Vâlisiyken doğan Yezîd vâlilik konağında büyüdü. Babasının halîfeliği sırasında iki defâ hac emirliği ve Bizans’a karşı yapılan gazâlarda kumandanlık yaptı. Hazret-i Muâviye 670 (H.50) senesinde onu, emrine verdiği bir ordu ile İstanbul’u fethetmeye gönderdi. Başta Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî olmak üzere Eshâb-ı kirâmdan bâzıları İstanbul Kuşatmasında şehit oldular. Neticede Bizans’tan her sene vergi almak şartıyla sulh yapıldı.
Muâviye radıyallahü anh vefâtına yakın, çok hastalandı. Vefât edeceğini anlayınca oğlu Yezîd’i yanına çağırttı. Yezîd yanına gelince; “Herkesin muayyen bir eceli vardır. İnsanın eceli geldiği zaman Allahü teâlâ onu aslâ geciktirmez. Her nefis ölümü tadacaktır. Artık ölümüm yaklaştı. Bütün emir ve hüküm Allahü teâlânındır.” buyurdu. Yezîd bu arada; “Babacığım! Senden sonra kim halîfe olacak?” diye sordu. Hazret-i Muâviye; “Sen olacaksın. Fakat söyleyeceklerimi iyi dinle. Sana şunları tavsiye ederim. Maiyetinde olanlara ve halka iyi muâmele et. Çünkü melikler yarın kıyâmet gününde Allahü teâlânın huzûrunda Cennet ile Cehennem arasında bulunan bir köprü üzerinde hesap vermek için dururlar. Allahü teâlâ dünyâdaki adâleti sebebiyle dilediğini Cennet’e kor, dilediğini de dünyâdaki haksızlık ve zulmü sebebiyle Cehennem’e atar. Ey oğlum! İnsanları huzûrunda üç kısma ayır. Senden büyük olanları baban yerinde kabul et, küçükleri çocukların yerine koy, orta durumda olanları da kardeşin say. Oğlum! Maiyetine adâletle muâmele et. Bütün işlerinde Allahü teâlâdan kork.
Ey oğlum! Hazret-i Hüseyin, çocukları, kardeşleri, kardeşlerinin çocukları, bütün akrabâsı ve Hâşimoğullarını sana ısrarla tavsiye ederim. Ey Yezîd! Hüseyin radıyallahü anh ile istişâre etmeden, halk hakkında hiçbir iş yapma. Senin yanında onun emrinden daha yüksek emir, onun elinden daha yüksek el olmasın. Onsuz ve onun çoluk çocuğu olmadan bir şey yeme ve içme. Ondan ve onun çoluk çocuğundan önce kimseyi giydirme. Ey oğlum! Biz sâdece onun babasının ve dedesinin köleleriyiz. Ey oğlum! Bir harcama yaparsan yarısı Hüseyin radıyallahü anh için olsun. Onun üzülmesinden ve kızmasından çok sakın. Onun gazâbı Allahü teâlânın ve Resûlünün sana gazab etmesine sebep olur. Çünkü onun dedesi Resûlullah efendimiz önce gelenler ve sonra gelenler hakkında şefaat edecektir. Onun babası Ali bin Ebî Tâlib kerremallahü vecheh kıyâmet gününde Kevser Havuzunun suyundan dağıtacaktır.Liva-i Hamd onun elindedir. Annesi Fâtımat-üz-Zehrâ radıyallahü anhâ kadınların efendisidir. Büyük annesi Hadîce-i Kübrâ’dır. Onlar bu dîne hizmet ettiler, yardımcı oldular. Allahü teâlâ onlar sebebiyle bizi doğru yola iletti. Ey oğlum! Öyleyse onların gazâbından pekçok sakın. Çünkü onların gazâbı, Allahü teâlâ ve Resûlünün gazâbına sebep olur. Onlara ve çoluk çocuğuna herkesin iyilik etmelerini tavsiye et. Onları râzı et. Hazret-i Hüseyin, çoluk çocuğu, akrabâları ve Benî Hâşim hakkında ileri gitme. Eğer böyle yapıp onları gazaplandırırsan senden dünyâda ve âhirette uzak olurum. Kıyâmet günü Cehennem’de mücrimlerle berâber haşrolunursun.” buyurdu. Bunları dinleyen Yezîd; “Bana yaptığın bütün tavsiyelerine uyacağıma söz veriyorum.” dedi.
Hazret-i Muâviye, oğlu Yezîd’i kendine veliaht tâyin edip vefât ettikten sonra Yezîd 679 (H.60) senesinde halîfe oldu. Halîfe olduktan bir sene sonra Kerbelâ Fâciası vukû buldu. İbn-i Mercane ve İbn-i Sümeyye künyeleriyle tanınan Ubeydullah bin Ziyâd, hazret-i Hüseyin’i şehit ettirdi. Kûfelilerden 30.000 kişi hazret-i Hüseyin’e seni halîfe seçtik diyerek Mekke’den Kûfe’ye dâvet ettiler. Kûfe’ye doğru hareket edip Kerbelâ’ya gelince, Kûfe Vâlisi Ubeydullah bin Ziyâd hazret-i Hüseyin’e karşı birlik gönderdi. Bunun üzerine hazret-i Hüseyin; “Geri dönerim.” dedi. İbn-i Ziyâd; “Yezîd’e bîat etsin öyle gitsin. Bîat etmezse su vermeyin.” dedi. Hazret-i Hüseyin, kendisine düşmanlık etmelerine sebep olmamak için Yezîd’e bîat etmedi. Bunun üzerine Ömer bin Sa’d, askerlerini üzerine sürdü. 680 (H.61) senesi Muharrem ayının onuncu günü hazret-i Hüseyin yetmiş kişi ile birlikte şehit edildi.
Yezîd, babası hazret-i Muâviye’nin nasihatlerini unutmadı. Bunun için hazret-i Hüseyin’i Kûfe’ye çağırmadı, onu öldürmek için emir vermedi. Şehit edildiğini işitince ağladı ve hazret-i Hüseyin’e rahmet okudu. “Hüseyin bana gelseydi onu affederdim.” dedi. Haberi getiren Zübeyr’e müjde olarak bir şey vermedi. “Allah İbn-i Mercâne’ye lânet eylesin! Hüseyin’in istediklerini kabul etmeyip de onu katlettirdi. Böylece beni kötü tanıttı.” diye üzüntüsünü bildirdi. Hazret-i Hüseyin’in çocuklarını Kerbelâ’dan Şam’a getirdiler. Yezîd onları sarayına alıp çok hürmet ve ikramda bulundu. Yezîd’in sarayında, Yezîd’in âilesi hazret-i Hüseyin için üzülüp çok ağladılar. Yezîd İmâm-ı Hüseyin’in Ehl-i beytini kendi sarayına yerleştirdi. Çok ikramda bulundu. Sabah akşam yemeklerini İmâm-ı Zeynelâbidîn ile yedi. Onlar bir müddet Şam’da kaldıktan sonra Medîne’ye gitmek istediler.Yezîd onlara çok mal ve hayvan ile iki yüz altın verdi. Her ihtiyâcınızı her zaman bildirin, hemen gönderirim.” dedi. Nûmân bin Beşir’i beş yüz süvâri ile bunların emrine verdi. İzzet ve hürmetle Medîne’ye gönderdi. Zeynelâbidîn hazretleriyle vedâlaşırken de; “Allahü teâlâ İbn-i Mercâne’ye lânet etsin. Vallâhi ben olsaydım babanın her teklifini kabul ederdim. Allah’ın takdiri böyleymiş ne çâre. Her ne istersen bana yaz, hemen gönderirim.” dedi.
Hindistan âlimlerinden Mevlânâ Hâfız Hâkim Abdüşşekûr Mirzâpûrî, Şehâdet-i Hüseyin kitabında hazret-i Hüseyin’i Kûfe şehrindeki Şiîlerin şehit ettiklerini ve şehit eden Şemmer’in hazret-i Ali’nin askeri arasında, hazret-i Muâviye’ye karşı harp ettiğini vesikalarla ispat etmektedir.
Yezîd’in halîfeliği sırasında meydana gelen bir hâdise de 683 (H.63) senesinde vukû bulan Harre Savaşıdır.Kendisine bîat etmeyen Medînelilere Yezîd, önce bir heyet gönderdi. Heyeti dinlemeyip hapsetmeleri üzerine de Müslim bin Ukbe idâresinde bir ordu gönderdi. Bu ordu Medîne’ye yaklaşınca, Yezîd’e bîat etmelerini söyleyip üç gün mühlet verdi.Mühlet sonunda da kabul etmemeleri üzerine Medîne üzerine hücum edip, şehri yağmaladılar ve bîat etmeyenleri bîat ettirdiler.
Yezîd’in halîfeliği sırasında meydana gelen diğer bir hâdise de, o zaman Mekke’de halîfeliğini îlân etmiş olan Abdullah bin Zübeyr’in (radıyallahü anh) bulunduğu Mekke’nin kuşatılmasıdır. 683 (H.64)te vukû bulan bu kuşatma sırasında Yezîd’in öldüğü haberi geldi. Bunun üzerine kuşatma durduruldu.
Üç sene sekiz ay on dört gün halîfelik yapan Yezîd, 683 (H. 64) senesinde Şam’ın Havran köyünde vefât etti. Yezîd’in ölümünden sonra Şam’da oğlu İkinci Muâviye bin Yezîd’e, Mekke’de ve Hicaz’da ise Abdullah bin Zübeyr’e bîat edildi.
Yezîd’in halîfeliği sırasında Atlas Okyanusuna kadar ilerleyip; “Allah’ım eğer şu deniz önüme çıkmasaydı senin rızan için devam eder, geri dönmezdim.” diyen Ukbe bin Nâfî idâresindeki İslâm orduları Kuzey Afrika’nın tamâmını fethetti. Devletin savunma ve mâlî sistemlerinde yenilikler yapıldı. Bâzı Hıristiyan toplulukların vergileri hafifletildi.Sulama sistemleri geliştirildi.
Halîfeliği zamânında meydana gelen üç büyük fitne sebebiyle ismi Müslümanlarca kötü olarak anılan Yezîd, gerçekte Müslüman bir kimseydi.Namaz kılardı. İslâmiyete düşman değildi. Yüzüğünün taşı üzerinde “Rabbünallah” yazılıydı.
Bir yanıt bırakın