Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimizin; “Her peygamberin bir havârisi (samimi dostu) vardır. Benim havârim Zübeyr’dir.” hadîs-i şerîfine mazhar olan ve sağlığında Cennet’le müjdelenen sahâbî.
590 veya 591 senesinde Mekke’de doğdu.
656 (H. 36) senesinde altmış yedi yaşındayken Cemel (Deve) Vak’asında şehit oldu.
Huveylid bin Esed bin Abdüluzzâ bin Kusey’in torunudur. Eshâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Hazret-i Hadîce’nin erkek kardeşinin ve Resûlullah’ın halası olan hazret-i Safiyye’nin oğludur.
Zübeyr bin Avvâm Müslüman olduğunda on iki yaşındaydı. Dördüncü olarak îmâna geldi. Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü anh” îmân ettiği zaman, amcası çok kızmıştı. Bu yüzden onu, bir hasıra sarar, ateşe sokar-çıkarır ve küfre dönüp putlara tapmasını isterdi. O ise; “Aslâ küfre dönmem. Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah.” der, yapılan bütün işkencelere büyük bir sabır ve metânetle tahammül ederdi.
Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü anh” Allah yolunda kılıç sıyıranların ilkiydi.
Bir defasında Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” müşrikler tarafından şehit edildi şeklinde yalan bir haber yayıldı. Zübeyr bin Avvâm bunu duyunca derhal kılıcını çekip büyük bir heyecanla müşriklerin üzerine doğru koşmaya başladı. Yolda Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” rastlayınca, Peygamberimiz; “Böyle nereye koşuyorsun?” dedi. O da; “Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Sizi şehit edildi diye duydum.” dedi. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem tebessüm ederek ona duâ etti. “Zübeyr bin Avvâm’ın çektiği bu kılıç İslâm uğruna çekilen ilk kılıçtır.” buyurdu.
Îmân edenler arttıkça Mekke’de müşriklerin Müslümanlara yaptıkları işkenceler çok şiddetlendi. Peygamber efendimiz Sahâbilerinin işkenceler altında kıvrandıklarını görünce; “Ey Eshâbım! Şimdi yeryüzüne dağılın! Yüce Allah, sizi yine toplar.” buyurdu. Eshâb-ı kirâm da; “Yâ Resûlallah! Nereye gidelim?” dediler. Peygamber efendimiz mübârek eliyle Habeş ülkesinin bulunduğu tarafa işâret ederek; “İşte oraya, Habeş ülkesine gitseniz iyi olur. Habeş zulme uğramaz. Orası doğruluk yurdudur. Allahü teâlâ, sizi belki orada rahatlığa kavuşturur.” buyurdu. Bunun üzerine bi’setin beşinci yılında aralarında hazret-i Zübeyr bin Avvâm’ın da bulunduğu 15 kişilik ilk muhâcir kâfilesi, müşriklere yâni puta tapanlara duyurmadan Mekke’den ayrıldılar. Habeşistan hükümdârı Necâşî, gelen muhâcirlere çok iyi davrandı. Râhat ve huzûrlarını sağladı. Eshâb-ı kirâma sorduğu sorulara olgun cevaplar alınca Müslüman oldu.
Peygamber efendimiz, Medîne’ye hicret ettiği zaman, hazret-i Zübeyr bin Avvâm’ı Ensâr’dan Ka’b bin Mâlik ile kardeş yaptı. Hicretten iki yıl sonra Mekkeli müşriklerle Bedr Savaşı yapıldı. Bu savaşta Müslümanlar 313 kişi, Mekkeli müşrikler bin kadar idi. Peygamber efendimiz Bedr MuhârebesindeZübeyr bin Avvâm’ı sağ kanada kumandan tâyin etti ve; “Melekler alâmetli ve nişanlıdırlar. Siz de kendinize birer alâmet ve nişân yapınız.” buyurdular. Bunun üzerine Zübeyr bin Avvâm başına sarı bir sarık sardı. Her iki taraf bütün güçleriyle saldırıya geçti. Hazret-i Zübeyr’in Bedr Harbi esnâsında gösterdiği kahramanlık çok büyüktü. Vücûdunda yaralanmadık yer kalmamıştı.
Bedr Muhârebesi Müslümanların galibiyetiyle neticelenip, 14 sahâbî şehit oldu. 70 müşrik öldürüldü. Uhud Muhârebesine de katılan Zübeyr bin Avvâm büyük kahramanlıklar gösterdi. Başına sarı bir sarık sararak müşriklerin sancaktarı Kilâb’ı öldürdü. Yedi arkadaşı ile Peygamber efendimizin yanında şehit oluncaya kadar ayrılmamak üzere yemin etti. Müşrik okçuları, Peygamber efendimizi ok yağmuruna tutunca, Eshâb-ı kirâm Peygamber efendimizi ortalarına aldılar. Atılan oklar Peygamber efendimizin sağından solundan geçiyor, ya önüne düşüyor veya arkasından aşıp geçiyordu. Müşriklerin bu kuşatması karşısında, hazret-i Zübeyr ve arkadaşları, Peygamber efendimizin etrâfında pervâne gibi dönerek, gelen oklara, kılıçlara vücutlarını siper ettiler.
Hendek Gazâsında da bulunan Zübeyr bin Avvâm Müslümanlara hıyânet eden ve müşriklerle birlikte hareket eden Kureyzâ Yahûdîlerine gidip onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi. Hendek Savaşında müşrikler bozguna uğradılar. Hayber’in fethinde de büyük kahramanlıklar gösteren Zübeyr bin Avvâm meşhur Yahûdî cengâver Merhab’ın oğlunu öldürdü. Netîcede Hayber fethedildi. Mekke fethi için hazırlanan orduda Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sancağını Zübeyr bin Avvâm taşıdı. Peygamber efendimiz Mekke’ye yaklaşınca kollara ayırdığı ordunun bir kısmına Zübeyr bin Avvâm’ı kumandan tâyin etti. Mekke’nin fethinden sonra meydana gelen Huneyn Gazâsında da büyük kahramanlıklar gösteren Zübeyr bin Avvâm Hevâzinlileri perişan etti. Zübeyr bin Avvâm Tâif Muhâsarasına, Tebük Seferine ve Vedâ Haccına da katıldı.
Hazret-i Ebû Bekir’in halîfeliği zamânında bir müddet sâkin bir hayat yaşayan Zübeyr bin Avvâm, hazret-i Ömer’in halîfeliği sırasında Yermük Savaşına katıldı.
Mısır’ın kalbi olan Fustat şehrini zaptetmek için Amr İbn’il-Âs, hazret-i Ömer’den 4000 kişilik kuvvet istediğinde, halîfe ona dört kişi göndermiştir. Bunlar; Zübeyr bin Avvâm, Mikdâd bin Esved, Ubâde bin Sâmit ve Mesleme bin Muhalled idi “radıyallahü anhüm”. Bunlar yedi aylık muhâsaradan sonra Fustat şehrini zaptetmeye muvaffak olmuştur. Sonra İskenderiyye üzerine yürüyerek buranın alınmasında büyük rol oynadı.
Hazret-i Zübeyr bin Avvâm, 656 târihinde yapılan Deve Vak’asında hazret-i Âişe’nin ordusunda çarpıştı. Sonra harpten çekilen hazret-i Zübeyr, namaz kılarken İbn-i Cermuz tarafından şehit edildi. Şehit olduğunda 67 yaşında idi. Hazret-i Ali, hazret-i Zübeyr’in vefâtına çok üzülmüş ve cenâze namazını bizzat kendisi kıldırmıştır.
Hazret-i Zübeyr bin Avvâm, uzun boylu, beyaz tenli, zarîf bir kimse idi. Emânete son derece riâyet eder, hassâsiyet gösterirdi. Kendisine emânet edilen şeyleri saklamak için ne yapacağını şaşırırdı. Nitekim, birçok sahâbî, mallarından başka, çocuklarını da emânet ederlerdi. Ticâret ve zirâatle meşgul olurdu. Medîne zenginlerinin önde gelenlerindendi. Medîne civârındaki arsalardan başka Basra, Kûfe ve Mısır’da da bir hayli emlâki vardı.
Etrafındaki fakirlerin hepsinin maişetini temin etmek husûsunda büyük gayretler sarfetmiştir. Borç para isteyene borç para verir, cihâda gitmek isteyenleri Allah rızâsı için techiz ederdi (donatırdı.) Zekâtını zamânında ve muntazaman verirdi. Bütün servetine ve zenginliğine rağmen, son derece sâde bir hayâtı vardı. Zînet eşyâsına iltifât etmezdi. Ancak, silâhına hassâsiyet gösterirdi. Bu îtibârla kılıcının kabzâsını gümüşten yaptırmıştı.
Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bâzıları:
“Birinizin ipi alıp odun yüklenerek satması ve Allah’ın onun yüzünü ak etmesi dilencilikten hayırlıdır. İstediği kimseden bir şey alsın veya almasın böyledir.”
“Bilmediğini hadis olarak söyleyen, Cehennemde azâb görecektir.
Bir yanıt bırakın