Sûfî Allahyâr

On yedinci yüzyılın sonlarıyla 18. yüzyılın başlarında Türkistan’da yetişmiş olan evliyâdan. Yaşadığı bölgenin dil ve lehçesiyle söylediği güzel şiirlerinde insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatmıştır.

Özbek Türklerinin Hita koluna mensup olan Sûfî Allahyâr Buhâralıdır. Babası Ahmed Kulı Atalık’tır. Kette Kurgan’da doğdu. Küçük yaştan îtibâren ilim öğrenmeye başladı. Zamânındaki ilim sâhiplerinden İslâmî ilimleri tahsil etti. Ehl-i sünnet îtikâdını ve Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini öğrendi. Bir ara Buhârâ Hanlığında tamgacı yâni gümrük idâresi başkanlığı vazîfesinde bulundu. Bu sırada tasavvuf yoluna meyledip, Nakşibendiyye yolu ileri gelenlerinden Habîbullah Şeyh Nevrûz’un sohbetlerine devam etti. Tasavvufî derecelerde yükselip olgunlaştı. Daha sonra resmî vazîfesinden ayrılarak İslâm dîninin emir ve yasaklarını insanlara anlatmakla meşgul oldu. Yaşadığı bölge halkının dil ve lehçesiyle şiirler söyleyerek insanlara İslâmiyeti anlattı. Halk arasında pekçok tutuldu ve şiirleri dilden dile dolaşır hâle geldi. Arapça, Farsça ve Türkçe olarak söyleyip yazdığı şiirlerinde, bölgede kendisinden önce gelip ilim yayan Ahmed Yesevî, Burhâneddîn Merginânî, İsmâil Buhârî ve Şah-ı Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî gibi âlim ve evliyâların yollarını anlattı.

Bu îtibarla şiirleri daha ziyâde didaktik yâni öğretici mâhiyette, tasavvufî ve ahlâkîdir. Bu hâliyle Ahmed Yesevî’nin 18. asırdaki tâkipçisi olduğu söylenebilir.

Yetiştiği bölgenin Yunus Emre’si durumunda olan Sûfî Allahyâr bütün gayretiyle gerek şiirle, gerek nesirle olsun Ehl-i sünnet inancını yaymaya ve İslâmî esasları bildirmeye çalıştı. Farsça Dîvân’ından başka, manzum Meslekü’l-Müttekîn, Murâdü’l-Ârifîn, Mahzenü’l-Mutîîn ve Sebâtü’l-Âcizîn adlı eserleri vardır. Özbek Türkçesiyle yazdığı Sebâtü’l-Âcizîn adlı eserinde, münâcât, tevhîd ve peygamberlere bilhassa Muhammed aleyhisselâma ve Eshâb-ı kirâma geniş yer vermiştir. Vasiyetlerini de bildirdiği bu eserinde emr-i mâruf ve nehy-i anil-münker yaparak sevenlerine nasîhat etmiştir. Bu eserinde halka hitâb ettiği için oldukça açık ve anlaşılır bir Türkçe kullanmıştır. Şiirlerini arûz vezniyle yazmış olması ve bu vezni en iyi şekilde kullanması onun başka bir özelliğidir.

Bütünüyle alıp değerlendirilince İslâmiyete ve Türkçe’ye hizmetlerinin pek büyük olduğu ortaya çıkan Sûfî Allahyâr 1723’te Rahşvâr adlı köyde vefât etti. Bu köy daha sonra Allahyâr adıyla anıldı. Sûfî Allahyâr’ın tesiri bugün de devam etmekte olup, şiirleri elden ele, dilden dile dolaşmaktadır.

Sûfî Allahyâr’ın şiirlerinden bâzı beyitler şöyledir:

Peygamberning barı âdil ü a’del

Velîkin bâzısıdın bâzı efdal

Barınıng bihterini Mustafa’dur

Habib-i Hak nigîn-i enbiyâdur.

(Peygamberlerin hepsi âdil ve adâleti hakkıyla gözetendir. Fakat (böyle olmakla birlikte) bâzısı bâzısından üstündür. Hepsinin en üstünü Mustafa’dır ve O, Allahü teâlânın sevgilisi ve bütün peygamberlerin sonuncusu olan Hâtemü’l-enbiyâdır.)

Hâcetim oldur Hudâya pâ işim baş eyleseng

Munda tevfik onda îmânımı yoldaş eyleseng.

Elkime bir seng asâ-yı himmet ağzımga sena

Könglüme ışk âteşin salsang közüm yaş eyleseng

(Allahü teâlâdan dileğim odur ki, ayaktaki işimi başa çıkarıp, bu dünyâda tevfik, âhirette de îmânımı yoldaş eylesin. Elime himmet asâsını, ağzıma da övgüsünü versin. Gönlüme aşk ateşini salsın ve gözüm yaş eylesin)

image_pdfimage_print

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*