Alm. Meteor (m.), Fr. Météore (m.), İng. Meteor. Atmosfere giren meteor taşlarına verilen ad. Yıldızların soluk ışıklarıyla birer kandil gibi parladığı bulutsuz bir gecede gökyüzüne bakıldığı zaman, ansızın bir yıldızın yerinden koparak şimşek hızıyla gittiği ve kısa süre sonra kaybolduğu görülür. Bunlara akan yıldız adı verilir. Halk arasında yıldız kayması diye de isimlendirilen bu olayın esası, meteor denilen gök taşlarıdır.
İşte bu yıldız akması hadisesi, güneşin çekim kuvvetinin tesiriyle belirli yörüngelerde seyreden meteorların dünya atmosferine girmesiyle ortaya çıkar. Hepsi öyle sanıldığı gibi koca bir kamyon büyüklüğünde değildir. Büyük çoğunluğunun kütlesi birkaç miligramdan birkaç kilograma kadar değişmektedir. Uzayda büyük bir hızla seyrederken (yaklaşık olarak saniyede 12-72 km) dünya atmosferine girdikleri zaman atmosferi meydana getiren gaz molekülleriyle yaptıkları sürtünme sebebiyle akkor oluncaya kadar ısınırlar. Bu ısı yaklaşık olarak 2000°C’ye kadar yükselir ve cisim yanmaya başlar. Bu yanma meticesinde akan yıldız kısmen veya tamamen gaz haline gelir. Bu sırada bazıları çok daha küçük parçalara bölünür ve hatta toz haline gelerek ortalığa dağılırlar.
Bu parçalanma esnasında büyük gürültü çıkaran ve çok uzak mesafelerden bile duyulabilen patlamalar da meydana gelebilir. Birkaç gramlık bir akan yıldızın parlaklığının çıplak gözle seçilmesi imkansızken, 10-100 kg arasındaki akan yıldızların bıraktığı izler ayınkine benzer parlaklıkta görülmektedir. Dev akan yıldızlar güneşe benzer parlaklıkta ışıklar yayarlar ve yeryüzünde düştükleri bölgeleri gün gibi aydınlatırlar.
Akan yıldızların nereden geldikleri veya başka bir deyişle nereden koptukları hakkında çeşitli görüşler ortaya atılmıştır. Son zamanlarda yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilerde, bunların, dağılmış kuyruklu yıldızların parçaları oldukları kabul edilmektedir. Güneş sistemine de ait oldukları kabul edilir, çünkü hiçbirinin yeryüzünde Güneşten kurtulma hızı olan 26 mil/sn’den daha büyük bir hızla hareket ettiği gözlenmemiştir. Kanadalı gözlemciler, 10.000’den fazla akan yıldızın hızlarını, iyonlaşmış izlerden geri gönderilen radar şualarının akisleri yoluyla kaydetmişlerdir. Bu kayıtlarda kritik değeri (kritik değer veya kaçma hızı da denir 26 mil/sn’dir) aşacak hızın olduğu tek bir ana rastlamamışlardır.
Birçok meteor akışları, güneş etrafında kendilerini meydana getiren kuyruklu yıldızların yörüngelerinde dönme şeklinde olmaktadır. Meteorların yörüngeleri hakkında ilk kesin bilgi 1936 yılında elde edildi. Amerikalı astronom F.L. Whipple ve Harvord, iki istasyondan aynı anda meteor izlerinin fotoğrafına ait bir program hazırladılar. Zamanlamayı kolaylaştırmak için düzenli aralıklarla izlerin izdüşümlerini kesen, dönen kafesleri bulunan kameralar kullandılar. Her bir poz, meteorun güneş etrafındaki yörüngesinin hesabı için yeterli malumatı verdi. Binlerce meteor yörüngesi, bu metodla belirlenmiştir. Bu araştırmalarda bunların kuyruklu yıldız veya asteroid parçası oldukları iyice anlaşılmıştır. Meteorlar genel olarak demir ve nikel madenleri muhteviyatlıdır. Bazıları camlaşmış, garip şekildedir. Akan yıldızların büyük bir bölümü silislerin meydana getirdiği taş meteorlardır.
Meteor sağanağı, dünyanın yörüngesinin bir meteor yörüngesi ile çakıştığı noktaya vardığı belirli zamanlarda vuku bulur. Tıpkı paralel demiryolu hatlarının belli bir mesafedeki bir noktadan sonra ayrılıyormuş gibi görünmesine benzer biçimde birbirine paralel olarak yol alan meteorlar bir sağanak esnasında gökyüzünde bir noktadan çıkıyormuş gibi görülür. “Radyan noktası” denen bu noktanın yeri, dünyanın dönmesiyle sağanak süresince değişir. Bir sağanak veya onu meydana getiren bir akış, sağanak yüksekliğindeki takım yıldızların(burçların) arasına parlaklığın yerleşmesinden sonra adlandırılır. Mesela yıllık meteor sağanakları olarak, Perseus takım yıldızındaki parlaklıklarıyla, Perseidler ve Oriondaki parlaklığıyla Orionidler gösterilebilir.
Güneşin etrafında bir dönüşünü 33 yılda tamamlayan Leonidlerinkiler daha nadir sağanaklar arasında sayılırlar. 1799, 1833 ve 1866-67’de Leonidler, modern çağların en çok görülmeye değer sağanaklarına sebeb oldular. Dönme periyodu 6,5 yıl olan Jüpiter ailesinin Giacobini Zinner kuyruklu yıldızı üyesi ile birlikte olarak Draconid meteorları yirminci asrın en fazla yıldız yağmuru gösterilerini sunmuşlardır. Draconidler ile birlikte birçok gündüz sağanakları İngiltere’de Manchester Üniversitesinin büyük radyo teleskopu sayesinde tesbit edilmiştir. Meteor yağmurları daha çok Ağustos ve Kasım aylarında görülmektedir. 1839’da 20 Ağustos gecesi Napoli’de dört saat içinde binden fazla göktaşının düştüğü sayılmıştır.
Akan yıldızların ateşküresi adı verilen daha büyüklerinin düşüşü önce hafif bir parlaklıkla başlamakta, sonra bu parlaklık yıldırım veya top gürültüsünü andıran bir sesle infilak etmektedir. Bu patlama 100 km uzaklıktan bile işitilebilmektedir. 7 Ocak 1914’te doğudan batıya bütün Fransa’yı geçen ve Atlas Okyanusu’na düşen ateş küresi, üç defa patlamış ve gürültüsü patlama noktasından 200 km uzaklıktan bile işitilmiştir. Tarihte bilinen en büyük meteor (akan yıldız) 1908 yılı 30 Haziranında Sibirya’nın Tunguska bölgesinde ormanlar içine düştü ve yüzlerce km2 genişliğinde dev bir çukur açtı. Bu göktaşının patlaması 900 km uzaklıktan duyuldu ve meydana getirdiği yer sarsıntısı 5000 kilometrelik bir sahaya yayılmıştır. Atmosfere dağılan toz parçacıkları bulutlar meydana getirmiş, geceleri ay ışığında çok güzel beyaz geceler birbirini takip etmiştir.
Büyük meteorların yeryüzüne düşmesi neticesinde “Meteor kraterleri” meydana gelir. Yirminci asırda bu şekilde iki düşüş belirli bir mesafeden takib edilmiş ve krater yerleri daha sonra bulunmuştur. Bunlardan birisi Sibirya’ya düşen meteordur. İkinci düşme 12 Şubat 1947’de güney-doğu Sibirya’ya oldu. Bu meteor taşı atmosferde birçok parçacıklara ayrılmıştı. Krater sahası, 100 ton nikel-demir karışımı parçacıklar tarafından açılmıştır. Daha büyük parçaların ilk düşüşte olmaması meteor taşının dünya atmosferi ile çarpışıp, bu yüzden daha fazla yoğunlukta ısındığı fikrini verir.
Sibirya’ya düşen bu büyük göktaşı boş bir bölgeye düşmüştü. Meskun bölgelere düşseydi, korkunç bir facia meydana gelebilirdi. O zaman bilginler; “Böyle dev bir göktaşı, Londra’ya düşmüş olsaydı, bu şehirden hiç bir iz kalmazdı.” demişlerdir. Tıpkı yüzlerce kiloton bir atom bombasının infilakı gibi te’siri olurdu. Göktaşının kendisi bir tarafa bırakılırsa, hızının yapacağı rüzgar bile herşeyi alt-üst etmeye yeterlidir. Dünyaya her yıl irili ufaklı iki milyon tona yakın göktaşı düşmesine rağmen bugüne kadar büyük bir facianın vuku bulmaması gerçekten çok düşündürücüdür. Yıldız kaymasını seyretmek göze zarar verdiğinden bu hususta dikkatli olmalıdır.
Bir yanıt bırakın