Peygamber efendimizin Vedâ Haccında 124.000’den fazla Müslümana yaptıkları vâz ve nasîhatlar. Peygamberimizin Allahü teâlâ tarafından insanlara, doğru yolu göstermek için görevlendirilmelerinden sonra mübârek ağızlarından çıkan her söz, mânâ ve hakîkatler yönünden beşeriyete birer rehberdir. Bunlardan “Vedâ Hutbesi” olarak bilinen son haclarında buyurdukları hususların ise ayrı bir ehemmiyeti vardır. “Vedâ Hutbesi” değişmez prensip, kânun ve nizamlar olarak on dört asırdır, bütün insanlığa ulaşabildiği seviyenin çok üstünde bir insan hakları anlayışı getirmiştir. Peygamberimiz Vedâ Hutbesinde buyurdular ki:
“Hamd, Allahü teâlâya mahsûstur. O’na hamd eder, O’ndan yarlıganmak diler ve O’na tövbe ederiz. Nefislerimizin şerlerinden ve amellerimizin günahlarından Allahü teâlâya sığınırız. Allahü teâlânın doğru yola ilettiğini saptıracak, saptırdığını da doğru yola iletecek yoktur.
Şehâdet ederim ki, Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. O, birdir. O’nun eşi, ortağı yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve resûlüdür.
Ey Allahü teâlânın kulları! Ben size, Allahü teâlâdan sakınmanızı tavsiye ve O’na itâate sizi teşvik ederim. Size hayr olan şeyden söz açmak ister ve bundan sonra derim ki:
Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha birleşemiyeceğim.
İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübârek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, nâmuslarınız da böyle mukaddestir. Her türlü tecâvüzden korunmuştur.
Eshâbım! Yârın Rabbinize kavuşacaksınız ve bu günkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin!Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup işitenden daha iyi anlayarak muhâfaza etmiş olur.
Eshâbım! Kimin yanında bir emânet varsa onu sâhibine versin! Fâizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allahü teâlânın emriyle, fâizcilik artık yasaktır. Câhiliyyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü, ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz de Adülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın fâizidir.
Eshâbım! Câhiliyyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamâmen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan dâvâsı Abdülmuttalib’in torunu (amcamoğlu) Rebîa’nın kan dâvâsıdır.
Ey insanlar! Harbedebilmek için haram ayların yerlerini değiştirmek, şüphesiz ki, küfürde çok ileri gitmektir. Bu, kâfirlerin kendisiyle dalâlete düşürüldükleri bir şeydir. Bir sene, helâl olarak kabul ettiklerini (bir ayı), öbür sene haram olarak îlân ederler. Cenâb-ı Hakk’ın helâl ve haram kıldıklarının sayısına uydurmak için bunu yaparlar. Onlar, Allahü teâlânın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını da haram ederler.
Hiç şüphe yok ki, zaman, Allahü teâlânın yarattığı gündeki şekil ve nizâmına dönmüştür.
Ey insanlar! Bugün şeytan, sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hâkimiyetini kurma gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu onu memnûn edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan da sakınınız!
Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu husûsta Allahü teâlâdan korkmanızı tavsiye ederim. Siz, kadınları, Allahü teâlânın emâneti olarak aldınız; onların nâmuslarını ve iffetlerini Allahü teâlâ adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız; onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, âile mahremiyetinizi, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer râzı olmadığınız herhangi bir kimseyi âile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir şekilde, her türlü yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.
Ey müminler! Size bir emânet bırakıyorum ki, O’na sıkı sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emânet, Allahü teâlânın kitâbı Kur’ân-ı kerîmdir. (Başka rivâyetlerde; “Sünnetim” ve “Ehl-i beytim” diye de bildirilmiştir.)
Ey müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhâfaza ediniz! Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize âit herhangi bir hakka tecâvüz, başkasına helâl değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisi vermiş olsun.
Eshâbım! Nefsinize (kendinize) de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey insanlar! Allahü teâlâ her hak sâhibine hakkını (Kur’ân-ı kerîmde) vermiştir. Vârise, vasiyete lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona âittir. Zinâ eden için mahrûmiyet vardır. Babasından başkasına âit soy iddiâ eden soysuz, yâhut efendisinden başkasına intisâba kalkan nankör, Allahü teâlânın gazâbına, meleklerin ve bütün Müslümanların lânetine uğrasın! Cenâb-ı Hak, bu gibi insanların ne tövbelerini, ne de adâletle şehâdetlerini kabul eder.
Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah katında en kıymetliniz, takvâsı çok olanınızdır. Arabın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir.
Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?!.
Eshâb-ı kirâm; “Allahü teâlânın dînini tebliğ ettin. Vazîfeni yerine getirdin. Bize vasiyet ve nasîhatte bulundun, diye şehâdet ederiz.” dediler.
Bunun üzerine Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz, mübârek şehâdet parmağını kaldırarak cemâat üzerine çevirip indirdiler ve; “Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab! Şâhid ol yâ Rab!” buyurdular.
Bir yanıt bırakın