Filistin

Alm. Palästina n, Fr. Palestine f, İng. Palestine. Kuzeyde Lübnan, güneyde Kızıldeniz, batıda Akdeniz ve doğuda Suriye Çölü ile çevrili, târihi ve eski bir yerleşim merkezi. Bölge, Asya-Afrika yolu üzerinde stratejik bir kavşak noktası olduğundan, eski çağlardan îtibâren istilâ ve göçlere mâruz kalmış ve çeşitli medeniyetlere sahne olmuştur. Filistin’in bilinen târihi M.Ö. 5000 sene öncelere kadar dayanır. İsrail kabilelerinin gelmesinden tam bin sene önce Arap Yarımadasından Kenânîler Filistin’e göç etmişlerdi (M.Ö. 2200 yılları). Arap olan ve Arapça konuşan Kenânîler, bilâhare bölgeye gelen Sâmi soyundan Amurrular ve Kaldelilerle kaynaştılar. Filistin M.Ö.…

Read More

Burak Reis

Meşhûr Türk denizcisi. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. 1488’de Osmanlıların Mısır Memlûkleri ile yaptıkları deniz seferine kadırga reisi olarak katıldı. Cem meselesinin hallinden sonra, İkinci Bâyezîd Han, Akdeniz’i bir Türk gölü hâline getirmek için bâzı kalelerin bir an önce fethedilmesini istiyordu. Bunun için de önce İnebahtı (Leponto)Kalesinin fethedilmesi gerekiyordu. İnebahtı’nın fethi için İstanbul ve Gelibolu’da sefer hazırlıklarına başlandı. Nihâyet Sultân İkinci Bâyezîd Han karadan, Kaptan-ı deryâ Küçük Dâvûd Paşa da, 300 parçadan meydana gelen Osmanlı donanması ile 1499 yılı baharında Gelibolu’dan hareket etti. Devrin meşhur denizcilerinden Kemâl, Burak, Kara Hasan…

Read More

İctihâd

Hukuk ilminin kaynaklarından biri. İctihâd lügatte, gücü, kuvveti yettiği kadar zahmet çekerek, uğraşarak çalışmak demektir. Hukukta ictihâd, hakkında kânûnî bir hüküm bulunmayan meselede, hâkimin kânuna, örf ve âdet hukûkuna veya kendisinin hukuk bilgisine dayanarak verdiği karardır. Kânunda boşluk bulunan bir meselede, hâkimin takdir yetkisi vardır. Hâkimin, takdir yetkisine dayanarak verdiği hukûkî kararlarına “mahkeme ictihâdı” adı da verilmiştir. Mahkeme ictihâdları bir hukuk kuralı olmak kuvvetine sâhiptir. Şu kadar var ki, ilk mahkemenin (sulh veya asliye) kararı,Yargıtay Yüksek Mahkemesinin kararıyla bozulabilir. Yargıtay Genel Kurulunun verdiği “ictihâd birleştirme kararı”, bir kânun kuvvetinde olup,…

Read More

Sevr Antlaması

Alm. Friedensvertrag (m), Von Sévres, Fr.  Traité (m) de Sévres, İng. The Sévres Treaty. Birinci Dünyâ Harbi sonrasındaki antlaşmalardan. Osmanlı Devletiyle İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan arasında 10 Ağustos 1920 târihinde Fransa’nın başşehri Paris’in Sevres kasabasında imzâlandı. Osmanlı Sultanı Vahideddîn Han (1918-1922) ile İngiliz, Fransız ve İtalyan parlamentoları tarafından tasdik edilmediğinden hükümsüz kalmıştır. Yunanistan tek taraflı kabul edip, yürürlüğe koymak istediyse de, ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’den Ege Denizine dökülünce, arzusundan vazgeçmek zorunda kaldı. Sevr Antlaşması, 10 Nisan 1915 târihinde Londra’da Rusya-İngiltere-Fransa Gizli antlaşmasına göre, Türkiye’nin paylaşılması esâsına dayanıyordu (Bkz.…

Read More

GÂZİ OSMAN PAŞA

Doksanüç Harbi diye meşhur olan, Osmanlı-Rus Savaşında (1877-1878) Plevne cephesinin ünlü kumandanı. 1832’de Tokat’da doğdu. Beşiktaş’taki Askerî Rüşdiyede ve Kuleli Askerî İdâdîsinde (lisesinde) okudu. Harbiye’yi yirmi yaşında ikincilikle bitirdi. Harb Akademisine girdi. Akademi’yi bitirmeden, Kırım Savaşının çıkması üzerine Tuna cephesine gönderildi. Burada dört yıl kalarak, teğmenliğe yükseldi. Savaşın sonunda yüzbaşı oldu. 1856’da Akademi’ye devâm ederek tahsilini tamamladı. Genel Kurmay Başkanlığında çalıştı. Anadolu’nun haritasını çıkarma göreviyle Bursa’ya gönderildi. Tesalya’da, Yenişehir’de ve Cebel-i Lübnan’da görev aldı. Girit isyânlarının başlaması üzerine Girit’e tâyin edildi. 1866’da Girit’teki çalışmaları ile Serdâr-ı ekrem Ömer Paşanın takdîrini…

Read More

İstanbul’un Fethi

Osmanlı sultanlarından İkinci Mehmed Hanın 29 Mayıs 1453’te Bizans İmparatorluğunun başşehrini alması. Türk-İslâm mefkûresinde çok önemli bir yer işgâl eden İstanbul’un fethi, İslâmiyetle birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideâl, bir kızıl elma yâni yüce bir gâyedir. Bu ulvî gâye uğruna önce Araplar, sonra da Türkler, İstanbul surları önünde seve seve can verdiler ve şehâdet mertebesine kavuştular. İstanbul, 1453 târihine kadar birçok defâlar çeşitli millet, devlet ve topluluklar tarafından kuşatılıp, işgâl edildi. Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem); “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdâr ne güzel hükümdâr ve onun askerleri ne…

Read More

Mirâc Gecesi

İslâm dîninin kıymet verdiği mübârek gecelerden. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın beden ve ruh ile berâber, uyanık iken göklere çıkarıldığı, bilinmeyen yerlere götürüldüğü, Allahü teâlânın emri ile Cennet ve Cehennem’in kendisine gösterildiği gece. Mîrâc, lügatte “merdiven” demektir. Yüksek bir yere çıkılan âlet, vâsıta veya yükseğe çıkmak mânâlarına gelir. Mîrâc hâdisesi, Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamber oluşunun dokuzuncu yılına rastlayan Receb ayının 27’nci gecesinde vukû bulmuştur. Mîrâc, Peygamberimize verilen bir mûcizedir. (Bkz. Mûcize) Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselâma olan ihsânlarının en şereflilerinden biri de O’nu Mîraca çıkarmasıdır. Bu mûcizeyi O’ndan başka hiçbir peygambere…

Read More

Berat Gecesi

İslam dininde kıymet verilen, mübarek gecelerden. Kameri aylardan Şabanın on beşinci gecesidir. Mübarek geceler, İslam dininin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teala kullarına çok acıdığı için, bazı geceleri üstün tutmuş, bu gecelerdeki dua ve tövbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tövbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır. Berat gecesi de bunlardan biridir. Allahü teala, ezelde, hiçbir şey yaratmadan önce her şeyi takdir etti, diledi. Bunlardan, bir yıl içinde olacak ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar; her şey bu gece meleklere bildirilir. Kur’an-ı kerim Levh-i mahfuza bu gece…

Read More

Asesler

Osmanlı Devletinde şehirlerde geceleri dolaşan güvenlik kuvveti. Ases teşkilatı İlhanlılardan Selçuklulara oradan da Osmanlılara geçti. Bu teşkilata İlhanlılar Devletinde “emaret-i ases” denirdi. Osmanlılarda Fatih Sultan Mehmed döneminde kurulan aseslik teşkilatının başında, yeniçeri ocağını meydana getiren ortalardan yirmi sekizinci ortanın çorbacısı bulunurdu. Bu çorbacıya asesbaşı denirdi. Bugünkü manada emniyet müdürüne karşılık gelmektedir. Asesbaşı idaresindeki asesler, geceleri asayişi temin etmek için dolaşırlar, yasak yerlerde rastladıkları şüpheli kişileri yakalarlar, kimliklerini soruştururlar, suçlu olanları cezalandırırlardı. Suçsuz olanları ise yasak yerlerde dolaştıklarından ötürü para cezasına çarptırırlardı. Yeniçeri ağasının yakaladığı kimselerin hapsi ile asesbaşı ilgilenirdi. İstanbul…

Read More

Asakir-i Mansure-i Muhammediye

Sultan İkinci Mahmud’un yeniçeri ocağını ortadan kaldırmasından sonra bu teşkilatın yerine tesis edilen ordunun adı. Sultan Mahmud Han, bir anarşi yuvası haline gelen Yeniçeri ocağını, 1826’da Ağa Hüseyin Paşanın da desteğiyle lağvetti. Bu durum, Osmanlı tarihinde “Vak’a-i hayriyye” adıyla anıldı. Lağvedilen ordunun yerine Peygamber efendimizin adına izafeten “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” teşkilatını kurdu. Ağa Hüseyin Paşayı serasker ünvanıyla bu teşkilata komutan tayin etti. 7 Temmuz 1826’da bu teşkilata ait bir kanunname hazırlattı. Bu ordunun teşkilatlanmasına ilk olarak İstanbul’da “tertip” adı verilen sekiz alayın kurulmasıyla başlandı. Sekiz alayın ikisi Serasker kapısında, diğer…

Read More

Asaf Mehmed Paşa

Osmanlı devlet adamlarından ve şairlerinden. Sadrazam Topal Osman Paşazade Ratib Ahmed Paşanın oğludur. Doğum tarihi ve yeri bilinmemektedir. Sarayda tahsil görüp yetişti. Devrine göre tahsilini tamamladıktan sonra  kapıcıbaşı olarak memuriyete atıldı.1757 senesinde Beylerbeyi rütbesiyle Köstendil mutasarrıflığına tayin edildi.1763 senesinde Hotin Muhafızı oldu. Daha sonra orduda çalışmaya başladı. 1768’de vezirlikle Selanik Valisi oldu. Bir sene sonra da Halep valiliğine tayin edildi ve bir sene kadar görev yaptıktan sonra Vidin valiliğine getirildi. 1771’de Belgrat, 1775’te İnebahtı, 1776’da Konya, 1778’de ikinci defa Halep’te valilik yaptı. İkinci defa Halep Valisiyken aynı zamanda Bender Muhafızlığı…

Read More

Asaf Halet Çelebi

Günümüz şair ve yazarlarından. 1907’de İstanbul’da doğdu. Özel hocalardan ders aldı. Sekiz sene Galatasaray Sultanisinde okudu. Adliye Meslek Mektebini bitirerek Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi katibi oldu. Uzun süre Devlet Deniz Yollarında çalıştı. İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde kitaplık memuruyken, 1958 senesinde öldü. Beylerbeyi Küplüce Mezarlığına gömüldü. Divan edebiyatı ile Fars edebiyatını çok iyi bilirdi. 18 yaşına kadar klasik edebiyatımıza uygun şiirler yazdı. 1937’den sonra batı tarzı şiir yazmaya başladı. Şiirleri üç kitapta toplandı. Şiirleri daha çok Ahmet Haşim’in şiirlerini andırıyordu. Ona göre şiir; “Kelimelerin bir araya gelmesinden hasıl olan büyük bir…

Read More

Amre bint-i Abdurrahman

Medine’de yedinci ve sekizinci yüzyıllarda yetişmiş olan hadis ve fıkıh alimi kadın Tabii. İsmi, Amre binti Abdurrahman bin Sa’d bin Zürare el-Ensariyye en-Neccariyye’dir. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 724 (H.106) senesinde Medine’de vefat etti. Amre bint-i Abdurrahman hazret-i Aişe’nin yanında yetişti. Hazret-i Aişe, Ümmü Seleme, Hamne bint-i Cahş, Rafi bint-i Hadic “radıyallahü anhünne” gibi sahabiyelerden hadis-i şerif rivayet etti. Hadis-i şeriflerin toplanması maksadıyla Emevi halifelerinden Ömer bin Abdülaziz tarafından çıkarılan fermanda onun rivayetlerinin yazılması özellikle istendi. Bütün Cerh ve ta’dil alimleri tarafından sika (güvenilir) ve huccet (delil) olarak kabul edilen…

Read More

BİLGE TONYUKUK

Adı bilinen ilk Türk yazar, tarihçi ve büyük devlet adamı. Milattan sonra 8. asırda Göktürkler devrinde yaşamış İlteriş (Kutluk) Kağan, Kapağan Kağan, Böğü Han ile Bilge Kağana baş vezirlik yapmış, bazı savaşlarda başkomutan olarak vazife görmüştür. Kendi adına dikilen abideye yazdırdıklarından anlaşıldığına göre; Çin’de doğmuş, Çin esaretinden İlteriş (Kutluk ) Kağanla birlikte kurtularak Türklerin Çin esaretinden kurtuluş savaşını idare etmiş, gençlik yıllarında ataklık ve cesaretiyle, yaşlılığında da tecrübe ve bilgisi ile devletine hizmet vermiştir.  Damadı Bilge Kağanın Türk milletini yerleştirmek ve budist tapınakları açmak gibi fikirlerini reddetmiştir. Bu sebeple milleti…

Read More

Urve bin Zübeyr

Tâbiînden, yâni Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını gören büyüklerden. Medîne’de bulunan ve kendilerine Fukahâ-i Seb’a adı verilen yedi büyük âlimden biridir. İsmi, Urve bin Zübeyr, künyesi Ebû Abdullah’tır. Babası Zübeyr bin Avvâm “radıyallahü anh” Cennet’le müjdelenen on kişiden birisidir. Annesi, hazret-i Ebû Bekr’in “radıyallahü anh” kızı Esmâ’dır. 642 (H. 22) senesinde doğdu. 712 (H. 94) târihinde vefât etti. Urve bin Zübeyr, Busra ve Mısır’a gitti. Mısır’da evlendi ve orada yerleşti. Yedi sene orada kaldı. Şam’da Velîd bin Abdülmelik’in yanındayken bir ayağında yara çıkıp kangren oldu. Ameliyat olup ayağının…

Read More

Şakîk-i Belhî

Evliyânın ve Tebe-i tâbiînin büyüklerinden. Künyesi Ebû Ali olup, babasının ismi İbrâhim’dir. İbrâhim Edhem’in (rahmetullahi aleyh) talebesi, Hâtim-i Esâm’ın (rahmetullahi aleyh) hocasıdır. Dünyâya gönül bağlamayıp, haramlardan ve şüphelilerden şiddetle kaçardı. Şüpheli korkusuyla mübâhların çoğuna yaklaşmadı. Ticâretle uğraşırdı. 790 (H.174) senesinde vefât etti. Hazret-i Şakîk’in tövbe etmesine Türkistan’daki bir putperest sebep oldu. Ticâret için Türkistan’a gittiği sırada samîmî bir tövbeyle âhirete yöneldi. Allahü teâlâya olan tevekkülü son derece fazlalaştı. Hac vazifesini yerine getirmek için giderken Bistam’a uğradı. O sırada henüz çocuk olan Bâyezîd-i Bistâmî’yi görüp, Onun büyük bir zât olacağını müjdeledi.…

Read More

Saîd bin Müseyyib

Tâbiîn devrinde Medîne’de yetişen yedi büyük fıkıh âliminden biri. İsmi, Saîd bin Müseyyib’dir. Annesi, Ümm-i Saîd binti Hakîm olup, künyesi Ebû Muhammed Medenî’dir. Kureyş kabîlesinin Mahzum kolundan olduğu için, El-Kureşî ve El-Mahzûmî diye de tanınmıştır. Babası Müseyyib ile dedesi Hazn, Eshâb-ı kirâmdandır. 636 (H.15) yılında hazret-i Ömer’in hilâfetinden iki sene sonra doğdu. Hazret-iOsman’ın hilâfeti zamânı gençlik yıllarıydı. 710 (H. 91) yılında, yetmiş yaşını aşkın olarak Medîne’de vefât etti. Vefât târihi için başka rivâyetler de vardır. Saîd bin Müseyyib “rahmetullahi aleyh”, her işin Allah rızâsı için yapıldığı, her sözün Allah rızâsı…

Read More

Saîd bin Cübeyr

Tâbiîn devrinde Kûfe’de yetişen müctehid imâmların büyüklerinden. İsmi, Saîd bin Cübeyr bin Hişam el-Esedî’dir. Künyesi, Ebû Muhammed’dir. Ebû Abdullah-ı Kûfî de denilmektedir. Esed bin Huzeymeoğullarından Vâbile bin Hârisoğullarının âzâdlı kölesiydi. Doğum târihi bilinmemektedir. Aslen Kûfeli olup, bir müddet İsfehan’da kaldı. Sonra Irak’ın Sünbülân köyüne çekildi. 713 (H.95) senesinde 49 yaşında iken Vâsıt şehrinde vefât etti. Şehir dışındaki kabri, ziyâret yeridir. Abdullah ibni Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Ömer, Ebû Saîd-i Hudrî, Ebû Hüreyre ile Ebû Mûsâ el-Eş’arî ve diğer Eshâb-ı kirâmın bir çoğundan ilim öğrenmiş; onların ders halkalarında yetişmiş,…

Read More

Mücâhid bin Cebr

Tâbîinin yâni Eshâb-ı kirâmı gören büyüklerin en meşhûr âlimlerinden. İsmi, Mücâhid bin Cebr, künyesi Ebü’l-Haccac’dır. Mahzûm kabilesine mensup olduğu için Mahzûmî nisbesiyle bilinir. 645 (H. 24) senesinde doğdu. 723 (H.104) senesinde namaz kıldığı bir sırada secdede iken Mekke’de vefât etti. Oraya defnedildi. Tefsir, hadis, fıkıh ve kırâat ilimlerinde zamânının ileri gelen âlimlerinden olan Mücâhid bin Cebr’in en başta gelen hocası Eshâb-ı kirâmdan Abdullah bin Abbâs’tır. Tefsir İlminde yüksek derece sâhibi olan ve tefsirde imâm olarak bilinen Mücâhid bin Cebr; Abdullah bin Abbas’tan tefsir, kırâat ve hadis ilmini öğrendi. Kırâat ilmini…

Read More

Mûsâ Kâzım

On iki imâmın yedincisi. Eshâb-ı kirâmın sohbetinde bulunmakla şereflenen Tâbiîn devrinin yüksek âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. Câfer-i Sâdık’ın oğlu, İmâm-ı Ali Rızâ’nın babasıdır. Annesinin ismi Humeyde-i Berberiyye’dir. Resûlullah efendimizin torunu olup, hazret-i Ali ile hazret-i Fâtıma’nın neslindendir. Hazret-i Hüseyin’in çocuklarından olduğu için seyyiddir. Asıl adı, Mûsâ bin Câfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynelâbidîn bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib’dir. Künyesi, “Ebü’l-Hasan” ve “Ebû İbrâhim”dir. Kâzım, Sâbır, Sâlih, Emîn gibi lakapları da vardır. En meşhuru Kâzım’dır. Hilminin (yumuşaklığının) çokluğundan, kötülük yapanlara kızmayıp bağışladığından ve gazabına hâkim olduğundan kendisine…

Read More

Mûsâ bin Nusayr

Kuzey-Batı Afrika ve İspanya’yı fetheden İslâm kumandanı. 640 yılında Şam’da doğdu. Babası Nusayr, hazret-i Mâviye’nin “radıyallahü anh” yakınlarındandı. İyi bir tahsil gören Mûsâ bin Nusayr, Tâbiînden olmakla şereflendi. Eshâb-ı kirâmdan Temîm-i Dârî’den (radıyallahü anh) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de Yezîd bin Mesruk el-Yahsubî hadîs-i şerîf rivâyet etti. Hazret-i Muâviye zamânında yapılan Kıbrıs Seferine komutan olarak katıldı. Basra âmilliğinde bulundu. Mısır’a gitti. Halîfenin kardeşi ve Mısır Vâlisi Abdülazîz bin Mervan tarafından Kuzey-Batı Afrika Vâliliğine tâyin edildi. 705 yılında Afrikiyye’ye doğru yola çıktı. Kayrevân şehrini merkez yaptı. Berberîleri itâata alıp onlar…

Read More

İmâm-ı Kisâî

Meşhur yedi kırâat (Kur’ân-ı kerîmi okuma ilmi) imâmından yedincisi. Tebe-i tâbiînden, yâni Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını gören büyükleri görenlerdendir. İsmi, Ali bin Hamza’dır. Ebû Hasan, Ebû Abdullah ve Ebû Feth künyeleriyle bilinir. Kilim elbise içerisinde ihrâma girip, Kâbe’yi tavâf ettiği veya Hamzâ Zeyyâd’ın meclisinde dizinin üzerine kilim koyduğu için, el-Kisâî denilmiş ve bu nisbe ile meşhur olmuştur. Kendisine İmâm-ül-Kurra, Şeyh-ül-Kırâat ve’n-Nahv, el-İmâm lakabları verilmiştir. Kûfe’de nahiv ilminin kurucusudur. Kırâat ilminde işareti Ra harfidir. Doğum yeri ve doğum tarihi bilinmemektedir. 805 (H.189) târihinde yetmiş yaşlarındayken Rey’de vefât etti.…

Read More

Kâ’b-ül-Ahbâr

Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” zamânında Müslüman olmuş ve onun hilâfeti sırasında Medîne-i münevvereye gelmiştir. Daha sonra Humus’a yerleşmiş ve hazret-i Osmân “radıyallahü anh” zamânında 652 (H.32) yılında vefât etmiştir. Vefâtı hakkında başka târihler de bildirilmiştir. Tâbiînin tanınmışlarından. Yemen’de doğdu. Müslüman olmadan önce, Yahûdî âlimlerinin büyüklerindendi. Künyesi Ebû İshâk’tır. Resûlullah’ın zamânına yetişti. Ancak bu sırada Müslüman olma nîmetine kavuşamadı. Bir rivâyete göre, İslâmiyetle şereflenmek üzere Resûlullah’ın huzûruna çıkmak için hazırlanmıştı. Fakat Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin vefâtını ve bâzı Arapların irtidâdını, yâni dinden çıkışlarını duyunca geri döndü. Kâ’b-ül-Ahbâr buyuruyor ki: “Allahü…

Read More